ŞARKÖY-MÜREFTE (Dinlence Yazıları 2)

 


Mürefte, Şarköy’e bağlı bir mahalle. Büyük şehir yasasından sonra köyler mahalleye dönüştü Türkiye’mde bir gecede. Böylece ülkemizde köyde yaşayanlar azaldı, kenttekiler çoğaldı. Bu da kentleştiğimizin bir göstergesi olarak anlatıldı. Mürefte de bir beldeyken birden kentleşerek Tekirdağ-Şarköy’ün bir mahallesi oldu.

Şarköy, zeytin ve üzümüyle ünlü bir yer. Neredeyse dağ taş zeytinlikler ve bağlarla dolu. Özellikle Mürefte şarap merkezi. Ancak hükümetlerin tarımda uyguladığı liberal politikalar yüzünden şarapçılık ve buna bağlı olarak da bağcılık can çekişmekte. Üreteni korumayan bir anlayış yüzünden ülkemiz çiftçisi zorluk içinde. Ürettiği için bin pişman…

Bir ülke düşünün üreticisi de tüketicisi de mutlu değil! Üreten, ürününü beş paraya satamıyor. Tüketici ise bu peş paraya satılamayan ürüne dokunamıyor, çünkü ateş pahası… Ülkemizde, bir ürünün üreticiden tüketiciye ulaşması için çokça aracı var. Bu nedenle üretici zararda, tüketici soyulmakta… Ülkeyi yönetenler ise üreticiyi de tüketiciyi de korumuyor. Aracıya bu soygun için uygun ortam hazırlıyor.

Çiftçimiz örgütsüz… Ürettiklerini doğrudan pazara götüremiyor. Pazarlama sorunu belini büküyor. Kooperatifçilik hem üretici hem de tüketici için tarihte kalmış solgun bir yaprak.

Şarköy’de özelleştirme kapsamında devlet, şarap fabrikalarını satmış. Sattığıyla da kalmamış alkollü içkilere ağır vergiler getirdiğinden dışsatım durma noktasına gelmiş. Oysa Osmanlı döneminde bile şarap dışsatımı çok önemli bir gelir kaynağıydı. Hangi nedenle olursa olsun şarapçılığın bu biçimde baltalanması çok yanlış. Türkiye’de şarap üretiminin engellenmesi köylümüze, sanayicimize, üreticimize vurulan bir darbe… Türkiye, dünya pazarlarını terk etmek üzere…

Zeytin, kutsal bir ağaç… Yüzlerce yıl ürün vermekte. Gölgesine sığınanları aç, açık bırakmıyor. Bin bir bereketi, köklerinden dallarına taşımakta her yıl. Var yılında da yok yılında da üreticisini mutlu etmekte. Ayrıca toprağı yaz, kış yeşil tutmakta. Toprağa kökleriyle sımsıkı sarılmakta. Yurt toprağının akıp gitmesini önlemekte. Ülkemiz önemli bir zeytin memleketi. Bu nedenle bu konuda bilimsel bir yetiştiricilik zorunlu.

Ne yazık ki zeytin bahçelerine imar vermekte belediyeler. Yazlık furyası yüzünden zeytinlikleri fare gibi kemirmekte yapsatçılar. Bu kemirmeye belediyeler yol vermekte. Hangi koşulda olursa olsun zeytinlikler korunmalı. Zeytinlikler, yapsatçıların para hırsına kurban edilmemeli.

Yazlıklar konusunda hükümetin ve belediyelerin ortak bir izlence üretmeleri gerek. Bu konuda belirgin yasal düzenlemeler yapılmalı. Tarım arazileri yazlıklara kurban edilmemeli. Yapılar doğaya uygun olmalı. Yazın ortalama yirmi gün, taş çatlasa bir ay kalınan yazlıkların büyüklükleri sınırlandırılmalı. Gereksinimin çok üstünde büyüklükteki yazlıklar; ancak insanların açgözlülüğünü, görgüsüzlüğünü tatmin içindir.

Şarköy’den sonra gittiğimiz birçok yerde tarım arazilerinin hoyratça yapılaşmaya terk edildiğini üzülerek gördük. Bu konuda ne Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ne de belediyelerin doğru düzgün bir izlencesi, ilkesi var. Herkes, yaptığı işi kitabına uydurmakta. Belediye deyince parti ayrımı yapmıyorum. Al birini, vur ötekine…

Salgın günleri başlamadan önce Kartepe’ye gitmiştik eşim ve Atacan ile. Dönüşte Kandıra üzerinden Ağva’ya gitmeye karar verdik. Kış bitmek üzereydi. Toprak canlanmaya başlamıştı. Tertemiz köylerden, bereketli topraklardan yavaşça gidiyorduk. Yol boyunca ilgimizi çeken şey, emlakçıların reklam tabelalarıydı. Belki de İstanbul’da bile bu kadar çok emlakçı görmedim. Yol boyundaki tabelalara bakınca neredeyse satılığa çıkarılmadık bağ, bahçe, tarla yok gibiydi.

Peki, bu tarım arazileri neden satılıyor? Alıcılar buraları çiftçilik yapmak için mi alacaklardı? Yoksa buralar, kentlere eklemlenecek yeni beton yapılar mı olacak? Tarım arazilerinin betonlaştırmak için böylesi bir akbaba üşüşmesinin önüne geçmek gerek. Türkiye’nin bu kadar çok konuta gereksinimi yok! İnşaatçılıkla bir ülkenin kalkınacağını düşünme aldatmacasından, kolaycılığından, saflığından, vurdumduymazlığından kendimizi kurtarmalıyız.

Ülkemizde kısa yoldan varsıllaşmanın yolu, ya hükümetlere ya da belediyelere sırtını dayamaktan geçmekte. Buralara sırtını dayayanların varsıllaşma yolu arsa, arazi… Ucuza, çoğu zaman beleşe kapatılan yerlerde yapılan ucube yapılar… Çok partili yaşamın, demokrasinin(!) en çok sevilen yanı devlet ve belediye sırtından para kazanıp varsıllaşmak… Buna engel olma zamanı geldi sanırım.

Yazlık olarak düşünülen yerleri çoraklaştırıp betonlaştıracaksak, oraları küçük İstanbullar durumuna getireceksek yazlık yapmanın ne yararı var?

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       17 Ağustos 2020

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder