Birçok
kişi, özellikle de öğretmenler bazı çocukların hiçbir neden yokken
arkadaşlarına sataştığına tanıklık etmiştir. Bu duruma tanıklık eden birçok
kişi, bu davranış biçimine bir anlam veremez. Durup dururken başkalarının hatalarını
bulma çabası, bu çocukların olumlu erkesini düşürüp giderek tüketmekte. Halk
deyişiyle öküzün altında buzağı arama isteği nedendir?
“Benim
çocuğum, neden hiçbir şey yokken başkalarına sataşma isteği duyuyor?” sorusu,
birçok veli tarafından sorulmakta. Oysa bu sorunun yanıtı velinin davranışlarında
saklıdır. İğneyi kendine batıramayan kişi, çuvaldızı acımadan karşısındakine
batırmakta. Bu nedenle sorusuna yanıt alamayınca da “Bu çocuğun huyu böyle işte!”
deyip sorun geçiştirilmekte.
Daha
önce birçok kez yazıp söyledik. Huy dediğimiz şeye, genetik etkenler zemin
hazırladığı gibi asıl biçimlenmesi çevresel etkilerle oluyor. Özellikle de
anne, baba ve varsa ailenin diğer üyelerinin davranışları, çocuğa gösterdikleri
ilgi dünyaya gözlerini açmış bebeğin huylarının oluşmasında önemli rol oynar.
Az da olsa okul ve çocuğun yaşadığı çevrede iletişim kurduğu kişilerin de
huyların belirginleşmesinde etkisi vardır. Ayrıca burada sayamayacağımız kadar birçok
etkenin etkisi yadsınamaz.
Velilerin
“huy” dedikleri aslında davranış. Yazımızın konusu da bu. Davranışların çoğu
anne ve babadan kopyalanır çocuk tarafından. Aslında çocuklar, çok iyi
kopyacıdır. Büyüklerinde gördükleri davranışları noktasına, virgülüne dek
kopyalarlar. Bir başka deyişle çocuklar, büyüklerinin davranışlarını berrak bir
ayna etkisiyle yansıtırlar.
Anne
ve baba; kendi eksikliklerini, yanlışlarını, olumsuzluklarını örtmeye çalışır
başkalarının olumsuzluklarını sürekli gündemde tutarak. Adeta başkalarının
davranışlarından cımbızla olumsuzlukları bulup ortaya çıkaranlar çoktur
çevremizde. Sürekli olumsuzluklara odaklanıp bu olumsuzluklar üzerinden
başkalarına karşı saldırgan bir tavır gösteren anne ve babanın çocukları da bu
yoldan ilerlemekte. Ebeveynlerinden gördüğü davranışı, içselleştirip
yansıtırlar davranışsal aynalarında.
Birçok
öğretmen gibi ben de kırk yılı aşan meslek yaşamımda işini gücünü bırakıp
başkalarına laf sokan, arkadaşını bilerek üzmeye çalışan, aklınca
karşısındakini aşağılamaya çalışan öğrencilere çok rastladım. Bu tür
öğrencileri gördüğümde ebeveynlerini merak ettim öncelikle. Velilerini çağırıp
konuştuğumuzda saklamaya çalışsalar da benzer davranışları hemencecik fark
edilmekte. Sürekli yanlışları başkalarına fatura etme alışkanlıkları hemen göze
çarpmakta. Yaşamlarındaki tüm olumsuzlukları kendi dışlarındaki etkenlere
bağlamakta bu kişiler. Bu tür ebeveynlerin ortak özelliği özeleştiri
yapmamaları. Tabi, özeleştiriyi bilmeyen kişi, eleştiri de yapamıyor.
Eleştiriden anladığı şey, başkalarını hataları yüzünden yok etmek! Ayrıca bu kişilerde
uzlaşma kültürü de yok olmuş durumda. En küçük konularda bile uzlaşmayı
beceremezler karşılarındaki kişilerle.
Olumsuz
düşünmeyi yaşamlarının merkezine oturtmuş kişilerin en belirgin özelliklerinden
biri, sorun çözmedeki yeteneksizlikleridir. Sorunu çözmek yerine, büyütüp bütün
sorumluluğu başkalarına yüklerler. Önlerinde çözülmesi gereken sorunların
nedeni olarak hep başkalarını görürler. Bunun için sorunları çözemezler.
Sürekli
başkalarını suçlayanların, sosyal ilişkilerde sorun yaşadıkları gözlemlenmekte.
Saldırgan tutumları nedeniyle insanların onları dışlaması söz konusu.
Başkalarına
sataşmayı alışkanlık durumuna getiren çocukların bu yanlış davranışlarını
çözmenin yolu ebeveynlerinden geçmekte. Öncelikle onlar bu konuda eğitilip
yanlıştan kurtarılmalı. Bu kişilere olumlu bakış açıları, düşünme yöntemleri
öğretilmeli. Öğrenmenin yaşı yok! Her yaştaki kişi eğitilebilir. Çocukların
karşısında doğru, olumlu örnekler çoğalırsa onlar da doğru davranışları
edinebilirler.
Küçük
yaştaki bireylerin akranlarına sataşmayı beceri saymaları çok acı. Bu da en çok
kendilerine zarar vermekte. Bu çocukları yanlışlarından kurtararak topluma
kazandırmak herkesin görevi. Bunu yapmanı yolu da öncelikle velileri eğiterek
değiştirmekten geçmekte. Sağlıklı bir toplum yaşamı için büyük ya da küçük olsun
her birey çok değerlidir. Bu nedenle bu konuyla ilgili olan herkes,
sorumluluklarını yerine getirmeli.
Adil
Hacıömeroğlu
6
Ekim 2020
Hocam,yazınıza virgülünden noktasına katılıyorum. Benim ebeveynlerim de sürekli birbirlerinden birşey saklarlardı. Ben de eşimden saklayan,söylemeyen bir eş oldum.Kendilerinin eleştirilmesine dayanamadıkları için her yapıp ettiklerini anlatmazlardı.
YanıtlaSilAynı davranışları ben sergiledim.
Tabii eşim Cem,bunu farketti. Yetiştirilme tarzından üzerime yapışan bu huydan zamanla kurtuldum.
Zor oldu ama başardım.
Yaptığım alışverişleri, telefon görüşmelerini paylaşmıyordum.Sebebini bilmiyorum.Sanki paylaşsam müsade etmeyecek gibi bir dürtüyle hareket ediyordum.
Eşim ve benim alışkanlıklarımız değişti,yeni güzel huylar edindik. Bunu da farketmeden yaptığımız hatalı davranışların, aileden öğrenilerek üzerimize yapıştığını,sürekli bu huyları terketmemiz gerektiğini birbirimize hatırlatarak biraz aştık.Daha fazla aşmak içinse daha çok uzun ve güzel bir yol var.
Aileler,sizden ricam,Adil hocamın da güzel yazısında belirttiği gibi, bebeklikten itibaren onlara güzel bir ayna ve klavuz olun.Çocukluk çağında ve gençlik dönemlerinde yaşanan travmaların sebebi olmayın.Yoksa hayat boyu kurtulamayacakları bir girdapta boğulurlar...Yapılması gereken güzel işlere odaklanmak yerine, kendi yaralarını sarmak için vakitlerini beyhude harcarlar.