O ENKAZLARIN MİMARI SİZSİNİZ (Deprem Yazıları-2)

            Şubat 2001’de Belçika’nın Genk kentindeydim. Bu kentte, belediye meclis üyeliği yapan bir öğretmen arkadaşımla belediye hizmetleri konusunda konuştuk uzun uzun. Ona sordum: “Burada kaçak kat yapılıyor mu?”

Ali Bey, gülümseyerek “Burada kaçak kat yapmak kimsenin usuna gelmez. Bu nedenle böyle bir sorunla karşılaşmayız belediye olarak.” Şaşkınlığımı görünce sürdürdü sözlerini: “Burada evinizde yapacağınız en küçük değişikleri bile belediyeye sormak zorundasınız. Örneğin, balkonunuzu kapatamazsınız. İşinize geldiği gibi tadilat yapamazsınız. Bunların hepsi için izin almalısınız.”

“Almazsak ne olur?” dediğimde ise “Ceza alırsınız, ayrıca yaptığınız her şeyi yıkıp eski durumuna getirmek zorundasınız.”

Bir arkadaşım yeni bir ev almıştı. Evin her yerinde değişiklikler yaptı. Bu değişikler yetmezmiş gibi on yıl içinde evde üç kez değişiklikler oldu. Balkonlar salon ve odalara katıldı. Banyodaki fayanslar, fazla masraf olmasın diye kırılmadı. Üzerlerine yeni fayanslar yapıştırıldı hem de üç kez. Koca banyoda üç kat fayans var. Her fayansın bir ağırlığı var ve yapının belli bir bölümündeki taşıyıcı sisteme ağırlık bindirmekte. Bu değişikliler için ne belediyeden izin aldı ne de bu işi bilen bir mühendise danıştı. Zaten belediye yetkilileri bu tip değişikliklere bugüne dek müdahale ettiğini görmedik. İstanbul’un hangi sokağında, caddesinde yürürseniz yürüyün neredeyse her yapıda benzer değişiklikleri dışarıdan fark edebilirsiniz.

1999 Gölcük depreminde kolonları kesilen yapılar görüp işitmiştik. Bugün İzmir-Bayraklı’ya bakıyoruz. Yine aynı sorun karşımıza çıkmakta. Yıkılan yapıların alt katlarında bulunan işyerlerinin kolonlarının kesildiği söylentisi var. Bakalım doğrulanacak mı bu söylentiler?

Peki, kolonlar kesilirken, yapılarda herkes kafasına göre değişiklikler yaparken belediye yetkilileri ne iş yapıyor? Sulak alanlara, çok katlı yapıların yapılmasına kimler izin verdi? Yıkılan yapıları kimler denetledi? Bu yapıların malzeme kalitesi, yalnızca yapsatçının vicdanına mı bırakıldı?

İzmir’deki yıkım baştan sona derslerle dolu. Öncelikle depremden kaçan kişilerin yolları tıkamasına söyleyecek söz bulamıyorum. Yolların tıkanması nedeniyle yardım ekiplerinin bazıları yıkıntılara ulaşmakta güçlük çekti.

Deprem olmuş. Her yan darmaduman… Sen kaçıyorsun da nereye? Gideceğin yerin güvende olduğunu nereden biliyorsun? Sen kendi derdine düşerken binlerce insanı tehlikeye attığının farkında değil misin?

Telefonların sürekli meşgul edilmesinin açıklaması var mı? Tamam, herkes yakınlarını merak ediyor. Bu haktır. Ancak uzun uzadıya konuşmanın ne gereği var?

Deprem konusunda hazırlıklı değiliz. Yapılaşma konusunda olağanüstü bir biçimde eksiğiz. Deprem sonrasında yapılacaklar konusunda eğitmek gerek yurttaşlarımızı.

İşi olmayan birçok yurttaşın merak duygusunu tatmin için enkazın başında birikip hatta üzerine çıkmasına ne diyelim? Enkazdan insan kurtarmak, bir uzmanlık işi. Enkazın tepesine çıkıp poz vermek niye? Orda ağırlık yaparak yıkıntının altındaki insanların üzerine daha çok ağırlık verme davranışını anlamak olanaklı mı?

Bakanların, siyasal parti temsilcilerin yıkıntılar bölgesindeki gösterişlerine anlam veremedik. Yıkıntılardan siyasal pay çıkarmak niye? Her siyasi kişi, yıkıntıların yanına gittiğinde yanlarında birçok kişi var. Güvenlik güçlerinin bir bölümü bu kişileri korumak zorunda kalıyor. Onların gelmesi sessizliği, kurtarma ekiplerinin işlerine odaklanmalarını bozuyor. Bakanların İzmir’e gitmesi doğaldır. Ancak işlere engel olamadan çalşanlarının eşgüdümünü sağlamak için.

Ey İzmir’de yıkıntılar arasında siyasal çıkar elde etmeye alışan sen, bu işin sorumlusu sensin. Yıllardır oy uğrana göz yumduğun, zaman zaman yüreklendirdiğin yapsatçılığa dayalı kentleşme örneği senin yapıtın.

Sokağa çıksanız önünüze gelen yurttaşa sorsanız “Belediyelerde, devlet dairelerinden rüşvet var mı?” diye ne yanıt alırsınız acaba? Ben söyleyeyim. Halkımızın büyük çoğunluğu rüşvetsiz işlerin görülmediğini söyler size. Hangi partiden olursa olsun belediyelerin yüzde doksanı rüşvet batağında. Peki, son kırk yılda rüşvet nedeniyle görevden alınan belediye başkanı ya da görevlisi var mı? Yok! Demokrasicilik oyunu öyle hale geldi ki, bölücü örgüte her türlü yardımı kanıtlanan bir belediye başkanı bile görevden alınıp yargılandığında bile “Seçimle gelen, seçimle gider.” denerek savunulmakta yapılan kötü iş. Depremde ihmali görülen bir belediye başkanı yargı önüne çıkarılsın, görün particiliğin düştüğü pislik çukurunu. İşitin demokrasi söylevlerini!

Ey hükümet, Türkiye’yi kalkındırmak için üretimi artırmak zorundasın. Dağı taşı betonlaştırma hastalığından vazgeç! Yandaşın değil, yurttaşın çıkarını düşün. Ulusça kalkınalım. Kentleri hurafelerle değil, bilimle yapılaştırıp oluşturalım.

                                               Adil Hacıömeroğlu

                                               31 Ekim 2020

 

 

 

 

 

 

2 yorum:

  1. Benim çocukluğumda İzmir Merkez ile Bornova İlçesi arasında yapılaşma yoktu.. Bornova'ya gitmek istediğimizde İzmir Hükümet Konağı'nın yanındaki dar sokaktan kalkan "Yarım Burunlu " şimdi markasını hatırlayamadığım Bornova Belediyesi'nin otobüslerine binerdik.. Çınarlı'dan Bornova'ya kadar uzanan ağaçlıklı yola paralel demiryolunun sol tarafı tamamen boştu..Yolun sağ tarafında ise Zeytincilik Enstitüsü'nün uçsuz bucaksız arazisi ile Karayolları Genel Müdürlüğü'nün, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün,Türkiye Elektrik Kurumu'nun Hizmet Binaları ve Lojmanları ve Kartal Makarna Fabrikası tesisleri ile Ege Üniversitesi'nin yine uçsuz bucaksız arazisi birbirinden uzak seyrek biçimde yer alıyordu.. Ağaçlı Yol ile demiryolunun sol tarafı ise Girit ve Rumeli göçmeni bahçıvanların meşhur "Bornova Bamyası" ve marul yetiştirdiği bahçeler ile doluydu.. Ara ara portakal bahçeleri ve zeytinlikler de vardı.. 30 Ekim 2020 günü saat 14.58' de vukû bulan depremin yıktığı binaların yer aldığı bu alüvyonlu tarım bölgesi; 1970'li yılların ortalarından itibaren tek tük, 24 Ocak 1980 kararlarından ve 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1983'de iktidara gelen Turgut Özal ve ANAP iktidarından sonra hızla yapılaştı..Şimdi size 1970'lerden sonra bu deprem yıkımından sorumlu olduğuna inandığım Bornova Belediye Başkanlarının bir listesini vereyim de; Bu ANAP'lı,DSP'li,CHP'li başkanların hesap verip vermemeleri üzerinde bir düşünün..
    Naşit Kılıç (1970-1977)

    Dr. Sırrı Aydoğan (1977-1980)

    Mak. Müh. Cengiz Bulut (1984-1989)

    İnş. Yük. Müh. Ali Sözer (1989-1994)

    Prof. Dr. Aysel Bayraktar (1994-1999)

    Mak. Müh. Cengiz Bulut (1999-2004)

    Aziz Kocaoğlu (28.03.2004-18.06.2004)

    Dr. Sırrı Aydoğan (2004-2009)

    Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır (2009-2014)

    Y.Mimar Olgun Atila (2014-2019)

    YanıtlaSil
  2. 2020-2023... Bir değişiklik olmadığını üzülerek görüyorum yazınızı okuyunca

    YanıtlaSil