ÇOCUĞUN SEVGİSİNİ BİÇİMLENDİREN AİLE


Çocuklar; birçok şeyi olduğu gibi sevmeyi, sevilmeyi, saygı göstermeyi, karşısındakine ve kendisine güvenmeyi ailesinden öğrenir.

Çocukluğumda evimize sık sık konuklar gelirdi. Konuklarımızın çoğu hısım akrabaydı. Hısım akrabadan büyüklerin evimize gelmesi, biz çocukları çok mutlu ederdi. Onlara sarılmak, onların hal ve hatırını sormak, onlardan sevgi dolu bir sözcük işitmek bizim için tanımsız, sınırsız bir mutluluktu. Yaşulu (yaşlı)  akrabalarımızın bize bakarken parıldayan gözlerini, birkaç sözcük söylemek için kıpırdayıp titreyen dudaklarını, ceket ya da palto ceplerinde ivedi bir çabayla gazete kâğıdına sarılmış akide şekerlerini ararken şaşıran ellerini gördükçe heyecanlanırdık.

Ceplerden gazete kâğıdına sarılmış ya da küçük naylon torbalara konmuş akide şekerleri çıkardı. Kırmızı, sarı, yeşil, turuncu, beyaz, pembe ve bu renklerin birçok tonundaydı şekerler. Her çocuk farklı bir renkte şeker seçerdi, şekerlerin rengine göre değişen tatları varmış gibi. Bunu bilen o bilge insanlar, önce en küçük çocuğa uzatırdı o küçücük şeker bohçasını. Küçükten büyüğe doğru sevgi dolu sözcüklerle ikram ederlerdi şekerleri. En sona kalan büyük çocuğa istediği renkte şeker kalmadığında: “Üzülme, bak sana iki tane veriyorum. Bir daha geldiğimde daha çok şeker getiririm. Sen de istediğin renkte şeker yersin.” derlerdi.

Evimize yaşulu akrabalarımızdan en çok gelenler babamın iki dayısıydı. İkisi de güngörmüştü. İki dünya savaşı görmüş, acılarla yoğrulmuşlardı. Yaşam deneyimleri ve büyüklerinden öğrendikleriyle kendilerine özgü bir bilgelikleri vardı. Çocuklara karşı sevgileri derin, içten, katıksız ve çoktu.

Babamın küçük dayısı, Kemal Ersin'di. Cami hocası ve hacıydı. Yöremizde ünlenmiş Molla Mehmet’in oğluydu. Buna karşın tutucu değil, açık görüşlüydü. Çocuklara karşı son derece hoşgörülüydü. Karşısındaki kişi, büyük olsun küçük olsun ve ne anlatırsa anlatsın sonuna dek dinlerdi. Evimizin meyve ağaçlarıyla dolu bahçesine girdiğinde onu karşılar, önce sarılıp kucaklaşır, sonra elinde taşıdığı şemsiyesini ve filesini alırdık. Yosun yeşili gözleri buğulanır, başımızı okşardı nasırlı elleriyle.

Bir gün yine evimize gelmişti. Hoş beşten sonra anneme döndü: “Gelin, sizin ailecek beni çok sevdiğinizi biliyorum.” dedi.

Annem biraz utangaç, biraz da şaşkın biçimde: “Sevmez olur muyuz dayımızsınız.” diye yanıtladı onu.

Kemal Dayı: “Beni çok sevdiğinizi nereden biliyorum biliyor musun?” dediğinde annemin yanıt vermesine fırsat vermeden “Çocuklarınızdan biliyorum.” dedi. “Çocuklarınız beni çok sevdiklerine göre siz de beni çok seviyorsunuz. Demek ki çocukların yanında benden söz ederken iyi şeyler söylüyorsunuz. Hakkımda kötü şeyler konuşmuyorsunuz. Sizin bu sevginiz çocuklarınıza yansıyor. Çocuklar, sevgiyi ailelerinden öğrenir.” diyerek tamamladı sözlerini.

Kemal Dayı’nın bu sözleri usumdan hiç çıkmadı. Uzun bir süre göremediğim karı koca arkadaşlarımı ziyarete gittim Samsun’a. Arkadaşlarımı son kez gördüğümde oğulları yeni doğmuştu. Ben, gittiğimde ise büyümüş ve ilkokula gidiyordu. Bir akşamüzeri kapılarını çaldım. Kapıyı çocuk açtı. Selam verdim. “Sen, Atılım mısın? diye sordum. O: Evet!” deyince adımı ve soyadımı söyler söylemez boğazıma atıldı. Atılım: “Sen, benim Adil amcamsın…” dedi. Bu içtenliği, sıcaklığı bugüne dek unutmadım, unutmayacağım da… Hemen Kemal Dayı’mın sözü düştü usuma. Demek ki Atılım’ın anne ve babası benden sürekli iyi olarak söz etmişler. Çocuğun kafasına bu güzel düşünceler iyice yer edip işlemiş.

Şimdi bakıyorum birçok kişi, hep yakınmaktalar sevgisizlikten çocuklarının büyüklere karşı davranışlarından. Özellikle de çocuklarının tanıdıklarıyla karşılaştıklarında uzak duruşundan sızlanırlar. Onlara, sürekli çocukların ana ve babalarının aynası olduğunu söylerim. Onların bilerek ya da bilmeyerek kullandıkları her sözcüğün, tümcenin çocuklarının belleklerinde yer ettiğini, onların davranışlarını belirlediğini, başkalarıyla ilişkilerinde ölçütler oluşturduğunu anlatmaya çalışırım.

Sürekli insanları çekiştirmek, neredeyse herkes için olumsuz düşünmek, olduk olmadık yerde karşımızdakilere kulp takmak, bardağın dolu yanını görmemek çok büyük hata. Yaşam felsefesini, olmayan düşmanlıklar üzerine kurmak ne onulmaz yanlış! Çocuklarını bu bakış açılarıyla koşullandırıp dar davranış kalıpları içine soktuğunun farkında bile değil birçok kişi. Amiyane tabirle kendilerini de çocuklarını da yakmaktalar. Üstelik bu anne ve babaların çoğu da okumuş adamlar. Ellerinde koca koca diplomalar var. Ancak yaşamın çok yalın bir gerçeğini bilmekten uzaklar. Kendi dışındaki kişileri çekiştirip kötülerken en büyük zararı karşısındakilere değil de biricik varlıkları çocuklarına verdiklerinin farkında değiller.

Sosyal ilişkileri güçlü, kendisiyle barışık, mutlu, özgüvenli, sevgi dolu, iletişimi güçlü, yaşam disiplini olan çocukların yetişmesinde en büyük görev anne ve babalarındır. Söz ve davranışlarıyla çocuklarının benliğine olumluluklar da olumsuzluklar da yerleştirmek onların elinde.

Çocuklar başlı başına bir dünya, dupduru akan su, sonsuz bir okyanustur. Ne olur onları kirletip yok etmeyelim.

                                                           Adil Hacıömeroğlu

                                                           5 Ekim 2020

 

 

2 yorum:

  1. Hocam,kanayan yarama parmak bastınız.
    Sırf bu sebeplerle annem ve babamla olan ilişkim kopma noktasında..
    "Sürekli insanları çekiştirmek, neredeyse herkes için olumsuz düşünmek, olduk olmadık yerde karşımızdakilere kulp takmak, bardağın dolu yanını görmemek çok büyük hata. "
    Bu nedenin üzerine bir de erkek evlatlarının her dedigine inanmaları, ayrimcilik yapmalari da cabasi...
    Yaziniz zaten rahat olan vicdanimi daha da rahatlatti.
    Tesekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Adil hocam ne güzel bizleri anlatmışsınız.Aileler çocuklarına akraba , misafir eve gelen kim olursa olsun Tanrı misafiri misafirin kalbi kıldan incedir . Gelenleeimkarşılama güleryüzle hoşgeldiniz demek ona değerli olduğunu hissettirmek çocuklar hetşeyi sileden görüyor biz çocukken misafir gelsin diye dua ederdik hala mutlu oluruz.Evinin kapısı sçılmayan insanlara ne kadar üzülüyorum .Yalnız olmak paylaşımı yaşayamamak her türlü sevgi, evdeki rızkını ne varsa bereketle gelenin kısmetidir. Annem babamdan öyle gördük , yaşulu’ larımız anneannen dedem de öyleydi. Yatılı misafirlerimiz de gelirdi evimiz şenlenirdi.Gelen kişileri güleryüzle karrşılayıp , yolcu ederken mutlaka yine bekleriz çok memnun oluruz derdik hala öyle bixim hatırlayamadıklarımız bize çocukken hepiniz bize davranışlarımızı hatırlatıyor. Hala da çok severiz evlatlarımız da ne görğrse ınu yapacaktır.Deprem bölgesinden misafşr kızımız geldi sadece telefonda destek olup moral vermiştim Size gelebilirim dedi beni öyle mutlu ettiki geldi de demekki değer verdi ki Ankara ‘ ya geldi yapmurlu bir hava da uğradı ziyaret etti zamanını bana ayırdı o kadar kıymetli ki benim için ömür boyu unutamayacağım.Adil hocam yine bize geçmiş yaşanmışlıklarımızı yaşatıp gülümsettiniz.Sağ olunuz.Yüreğinize sağlık.Saygılar🌺🍀📚✍️🙏🏻👩

    YanıtlaSil