Birçok
anne ve baba kendi yapamadığı işleri çocuklarının yapmalarını istemekte. Bu
yolla kendi yaşamlarındaki eksiklikleri, doyumsuzlukları, özlemleri gidermek
istemekteler. Bunların olmasını isterken de çocukları üzerinde inanılmaz bir
baskı kurmaktalar. Çoğu zaman bu baskılar, çocukları bunaltıp her şeyden
soğutmakta.
Veli
ve öğretmenlerin çoğu, kendilerini kusursuz insanlar olarak göstermekte çocuklara.
Bu da çocukları çoğu kez şaşırtmakta. Çocuklar içten olmayan konuşmaları,
davranışları çok kolay fark eder. Bu nedenle büyüklerin kendilerini
olduklarından farklı göstererek çocukların gözlerini boyamak istemeleri,
küçükler tarafından kolayca anlaşılmakta. Bu da ilişkilerde güvensizlik
yaratmakta. Zaten insan çocuk da olsa kendince birtakım yaşam deneyimleri
edinmekte. Kusursuz insanların olamayacağını bizzat yaşayarak görmekte. Ayrıca
doğadaki diğer canlıları da olumlu ve olumsuz yönleriyle gözlemlemekte.
Çocuklarımızın
karşısında olumlu ve olumsuz yanlarımızla çıkalım. Olduğumuzdan farklı
göstermeyelim kendimizi. Bir insanı, sonsuza dek kandırmak olanaksız. Bu
nedenle geçmişimizi, özellikle de öğrencilik dönemimizi anlatırken abartıya,
olamayanları olmuş gibi göstermeye, kendimizi olağanüstü canlı gibi tanıtmaya
hiç gerek yok! Biz de çocuklarımız gibi bir çocukluk yaşadık, koşullarımız
farklı da olsa, yanlışıyla doğrusuyla. Bize de öğretmenlerimiz, anne ve babalarımız
kızdılar. Yeri geldi bağırıp çağırarak azarladılar. Biz de büyürken çok
yanlışlar yaptık. O yanlışların her biri, bizim öğretmenimiz oldu. Yanlışlardan
öğrene öğrene büyüyerek doğruları yapmayı öğrendik.
Biz
büyükler de zaman zaman tembellik yaptık okulumuzda. Zayıflar aldık. Derslerden
kaytardığımız da ödevleri yapmadığımız da ders çalışmadığımız da oldu. Çoğu
zaman derslerden sıkılıp ilgimizi başka alanlara kaydırdık. Örnek verecek
olursam ben, ders çalışma zamanlarımda çoğu zaman kitap okudum. Ödevlerimi
yapmak yerine, arkadaşlarımla top peşinde koşturdum. Biraz büyüyünce de siyasetle
ilgilenip toplantılara katıldım. Arada sırada kahvede kâğıt oynadım dostlarımla
saatlerce. Daha birçok şey… Mükemmel bir öğrenci değildim. İnsandım. Bir
insanın beşer şaşarlığı kapsamında davrandım çoğu zaman. Sınıfta hiç kalmadım.
Ama ikmale kaldım ergenlikten sonra.
Bazı
öğretmenlerimizi çok sevip olumlu yanlarını örnek aldım. Bazılarından nefret
etmedim, ama olumsuz yanları benim için öğretici oldu. Yeri geldi kopya çektik,
kopya alıp kopya verdik. Kopya çekerken ve kopya verirken birer kez yakalandım.
Velilerin
çoğu, başarısız bir eğitim yaşamının içinden gelmekteler. Buna karşın
çocuklarının çok başarılı olmasını istemekteler. Yüz üzerinden doksan dokuz
alan öğrenciye surat asmaktalar. “Sen, öğrencilik yaşamın boyunca kaç kez 99
aldın?” sorusuna dürüstçe yanıt vermeliler.
Şimdi
diyelim ki veli çok başarılıydı öğrenciliğinde. Olabilir. Ancak çocuğundan aynı
başarıyı beklemesi yanlış. Koşulları, uyaranları, yetenekleri farklı çünkü.
İnsan robot değil ki istediğimiz gibi kurup ona iş yaptıralım. Yaşam
başarısının yalnızca okulda alınan notlarla da olmadığı herkesçe bilinmekte.
Anne
ve babalar, öğrenim yaşamları boyunca alamadıkları notları çocuklarının
almalarını beklemeleri çok yanlış. Çocuklar, velilerinin eksik kapatıcıları
değil. Onların sosyal tatmin araçları hiç değil. Bu nedenle çocuklarımızı ağır
yük ve sorumlulukların altına sokulması çok yanlış. Bu ağı yükler, çocukları
ezip şaşkınlığa, özgüvenlerini yitirmelerine sürüklemekte. Kendi yaşamımızda
nasıl yanlışlar yaparak öğrendiysek benzer yanlışlardan çocuğumuzun öğrenmesini
niye engellemekteyiz? Yaşam, inişli çıkışlı bir yol… Önemli olan bu yolda
güvenle yürümek. Kimi zaman sendeleyebiliriz, hatta düşebiliriz bile. Yeter ki
düştüğümüz yerden kalkmasını bilelim.
Elbette
ki çocuklarımız bizim yapamadığımız birçok şeyi yapacaklar. Yaşamı onlar
sürdürecekler bizden sonra. Birçok konuda bizden daha ilerde düşüncelere,
anlayışlara, varlıklara, donanım ve bilgilere sahip olacaklar. Bütün bunlar,
doğal akış içinde gerçekleşecek.
Her
çocuk bir dünyadır. Bırakalım çocuklar kendi dünyaları içinde boy atıp kendi
yollarını seçsinler özgürce. Mutlu olabilecekleri işleri yapsınlar.
Öğrencilikleri işkenceye dönmesin yüksek beklentiler nedeniyle uygulanan
baskılarla. Çocuklarımız geleceğimizdir. Geleceğin bizim olmasını istiyorsak onların
yaratıcılıklarını, üretkenliklerini, özgürlüklerini, özgüvenlerini bir hiç
uğruna törpülemeyelim.
Adil
Hacıömeroğlu
30
Ekim 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder