ÇOCUKLARIMIZ NEDEN KİTAP OKUMUYOR?


Anneler, babalar, dedeler, nineler, öğretmenler… Neredeyse herkes gençlerin, çocukların kitap okumamasından yakınmaktalar. Veliler, Türkçe öğretmeni olduğumu anlayınca “Bizim çocuk neden kitap okumuyor?” ya da “Günümüz çocuklarına, gençlerine niçin okuma alışkanlığı veremiyoruz?” benzer soruları yönlendirmekteler sık sık.

Yukarıdaki soruların yanıtı çok açık. Ben de bu açık yanıtı, bir soruyla vermekteyim ebeveynlere: “Siz kitap okuyor musunuz?” Bu soruyu sorduklarım ağız birliği etmişçesine yanıtlıyorlar beni. “Eskiden çok okurdum; araya iş güç, evlilik, çocuk girince okuyamaz olduk.” Be adam (Adam sözcüğü, TDK sözlüğüne göre insan anlamındadır. Bu sözcük üzerinden cinsiyet ayrımı yaparak kadınları adam yerine koyamayanları kınıyor ve yanlış buluyorum.), yalnız senin mi çoluk çocuğun, işin var? Herkesin çalıştığı iyi kötü bir işi bulunmakta. Herkes kendi işinin çok zor olduğunu söyler. Oysa her iş zordur ve çalışmak için günün önemli bölümünü işimize ayırırız.

Herkes üç aşağı beş yukarı günlük yaşamında benzer zorluklarla karşılaşır. Büyük kentlerde yaşamanın getirdiği değişmez zorluklar var. Sokağa çıkan herkes benzer zorlukların, sorunların içinde bulur kendini. Trafikte geçirilen zaman neredeyse aynıdır. İşimize ulaşmak, evimize dönmek için yaşadığımız sıkıntılar, gerginlikler çok farklı değil. Sürekli bir koşturmacanın yorduğu insanlarız. Bu nedenle kitap okuyamamanın nedenini çalışma yaşamına ve kentin önümüze çıkardığı zorluklara bağlamak gerçekçi değil.

Birçok ailenin küçüklü büyüklü çocukları var. Çocukların neredeyse hepsinin sorunları aşağı yukarı aynı. Çoğu kafes kuşları gibi apartman katlarında gönüllü, zorunlu tutsak. İçlerinde biriken erkeyi boşaltamıyorlar. Bedensel devinimleri az. Doğayla ilişkileri oldukça zayıf. Okuma alışkanlığı olan çocuk ve genç sayısı oldukça düşük. Yaşam alanının darlığı hem çocukları hem de ebeveynleri bunaltmakta. Bu bunalım nedeniyle aile üyeleri teknolojinin, sanal dünyanın tutsağı olmaktalar. Çoğu evde aile üyelerinin sayısı kadar televizyon var. Neredeyse herkesin akıllı telefonu. Bazılarının bilgisayarı her an açık. Bu nedenle zorunlu durumlar dışında ev halkının birbirleriyle ilişkisi yok sayılır. Sözün, konuşmanın, bakışların, işitmenin, gülümsemenin olmadığı evlerde güya yaşamakta insanlarımız. Böyle bir yaşamın içinde kitap yok! Okunan kitabın aile üyelerince tartışılması, paylaşılması da yok!  

Ne yazık ki elimizde tılsımlı bir değnek varmış da çocuğa dokununca okuma alışkanlığı başlayacakmış gibi görmekteler bu durumu. Oysa okuma alışkanlığı, uzun erimli emek ister. Aile, öğretmen ve çocuğun çevresindekilerin çabası gerek. Kolaycılık, her alanda olduğu gibi kitap okuma alışkanlığı kazanmada da söz konusu. Sürekli söylediğimiz bir şey var: Çocukların iyi alışkanlıklar edinmesi için önlerinde iyi örnekler olmalı. Her çocuk, erkek olsun kız olsun çevresinde bir büyüklerini örnek alır kendine. Örnek alınan kişinin davranışları deyim yerindeyse kopyalanır. Kitap okumada da çocuklara iyi örnekler gerekli.  Bu örnekler aile üyeleri, öğretmenler ya da çevrelerindeki başka kişiler olabilir.

Çocukların okuma alışkanlığı kazanmasında aileler kadar okullar da çok önemlidir. Elinden kitap düşmeyen öğretmelerin sayısı giderek azalmakta. Kitap okuyarak olağanüstü birikimlere sahip öğretmenlere rastlamak çok zor. Olağanüstü birikimleriyle sınıfa giren öğretmenlerin ders anlatımıyla büyülenen öğrencilerin gözlerindeki okuma aşkıyla dolu ışıltıyı görmek gittikçe olanaksızlaşmakta. Hangi dal öğretmeni olursa olsun her öğretmen Türkçe öğretmenidir. Bu nedenle öğrencilerin kitaplarla buluşmasında her öğretmen elinden gelen çabayı göstermeli.

Okullarda öğrencilere kitap okumayı salık verenlerin başında Türkçe ve sınıf öğretmenleri gelmekte. Ne yazık ki öğretmenlerin birçoğu kendilerinin okumadıkları ya da popüler kitapların okunmasını istemekteler çocuklardan. Bu kitaplar özenle seçilmediğinden çocuğun yaşına, sosyal yaşamına, düzeyine, birikimine uygun olmuyor genellikle. Bu durum, öğrencinin kitaptan sıkılmasına neden olmakta. Anlaşılacağı üzere kaş yaparken göz çıkarılmakta.

Öğrenciler, kendilerine önerilen kitapları öğretmenlerinin okuyup okumadıklarını merak ederler. Onlara: “Bu kitabı okudunuz mu öğretmenim?” diye sorarlar. Birçok öğretmen bu soruya: “Eskiden okumuştum, ama kitapta anlatılanları unuttum. Çok zaman geçti.” diye yanıt verir. Çocuklar, içtenlik ustasıdır. Verilen yanıtın doğru ya da yanlış olduğunu kolayca anlayabilirler. Öğretmenin söz konusu kitabı okumadığını kolayca anlar öğrenci. Kendi kendine: “Öğretmenimiz, bize okumadığı kitapları öneriyor. Kendi okumadıysa biz niye okuyalım?” diyerek okumaktan vazgeçer. Aynı durum, kimi velilerle çocukları arasında da yaşanır.

Öğretmenler de veliler de çocuklara içten davranıp her koşulda doğruyu söylemeli. Bir kitabı okumadıysanız açık yüreklilikle “Okumadım.” deyin. Çocuğa: “Ben de okuyayım, sen de oku ve sonrasında kitabı tartışalım.” demek en doğru yaklaşım. Burada çocukla paylaşım, ortak iş yapma söz konusu olduğu için her iki taraf için de mutluluk söz konusu olur ve kitap okuma zevkle yapılır.

Çocuk ya da genç, bir kitap okuduğunda dünyada var olan bilgilerin çoğunu öğrenmiş gibi görür kendini. Hele karşısındakinin bu kitabı okumadığını bilirse sınırsız bir bilgiçliğe kapılır. İşte, bundan yararlanıp çocuğun bilgiçlik göstermesine alan yaratmalı ve ondan öğreniyormuşuz gibi yapmalıyız. Büyüklerine bir şeyler öğrettiğini düşünen çocuk, bir sonraki kitabı zevk ve heyecanla okuyacaktır. Çünkü büyüklerine yeni bilgiler öğretmenin heyecanını yaşamaktadır.

Birçok veli ve öğretmen çocuklara kitap okumayı cezalandırma aracı olarak görmektedir. Çocuklar, dediklerini yapmadığında birçok anne ve baba: “Geç odana kitap oku!” demekteler. Daha kötüsü de ebeveynler oturup dizi izlerken rahatları bozulmasın diye çocuklarından kitap okumalarını istemeleridir. Unutulmasın ki “Ön tekerlek nereye giderse art tekerlek de oraya gider.” sözü, uzun deneyimlerin sonunda söylenmiştir. Sen oturmuş dizi izliyorsan çocuk da senin yaptığını yapacak. Ondan farklı bir davranış beklemek boşuna!

Öğretmen ve veliler kitap okuma konusunda çocuklara örnek olmalı. Onların eğilimlerini, düzeylerine düşünerek kitaplar önermeli. Ayın belli bir gününde ailecek kitapçı dükkânlarına gidilmeli. Çocuğun kendi okuyacağı kitabı seçmesi için ortam yaratılmalı. Onları yönlendirmek için küçük dokunuşlar yeterli. Popüler kitap tuzağına düşmeden öncelikle edebiyatın güzel, okuma sevdasını artırıcı örnekleriyle tanışmalarına önayak olunmalı.

Öncelikle öğretmenler, veliler okuyacak. Sonrasında da çocuklar, gençler… Yapmadığımız işleri, çocuklara yaptırmak olanaksız. Bu nedenle önce biz yapacağız, sonra çocuklarımız.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       19 Ekim 2020

5 yorum:

  1. Yanımda annem ve babam olmadan tek başına gidip kaydımı yaptırdığım ilkokulun oldukça geniş bahçesinde bulunan, yine oldukça büyük yapının kapısında "ÇOCUK KÜTÜPHANESİ" levhası vardı..Bu kütüphanenin yönetim ve denetimi Gezici Başöğretmen Mustafa Bey tarafından yürütülürdü..Mustafa Beyin Gezici Başöğretmenlik makamı da bu kütüphanenin içinde yer alan camekânlı bir bölümdü..Bana ne ilkokul öğretmenimden ne de ebeveynlerimden "KİTAP OKU.!" şeklinde bir zorlama ya da özendirme gelmedi..Babam her akşam yemeğinden sonra bana Dünya Gazetesi Başyazarı Bedii Faik'in o günkü yazısını okutup dinler ve daha sonra eline bir kitap alıp kendi kendine okurdu.. Bende hafta içinde, okul çıkışından sonra da bir kaç saat açık olan Çocuk Kütüphanesinde,seçtiğim bir kitapları okurdum.. O yıllar Cumartesi günleri yarım gün okula giderdik..Ben Cumartesi öğleden sonrayı da Çocuk Kütüphanesi' nde geçirirdim.. Pazar günü okumak için ödünç kitap alırdım..Okullar tatil olduğunda kütüphane tatile girmez,bütün yaz boyunca açık olurdu.. Sıcak yaz günlerini kütüphanenin kendiliğinden serin havasında okuyarak geçirirdim.. Jules Verne külliyatının - özetlenmişini değil - tam çevirilerini bu kütüphanede okudum.. Askerlik dönemini geçirdiğim birliğin eğitim alanında bir levha vardı..Levhanın üzerine çizilmiş daire farklı renklere boyanmış ve 3 bölüme ayrılmıştı.. Baklava dilimi şeklindeki en dar bölümün üzerinde "%10 anlat";Biraz daha büyük baklava diliminin üzerinde "%20 göster; Kalan en geniş bölümün üzerinde ise "%70 yaptır" yazıyordu..Ülkemizdeki en mantıklı kurum olan Türk Silâhlı Kuvvetleri,farklı kültür ve aile yapılarından gelen askeri eğitmek için "az anlatmayı","biraz göstermeyi" ama "çok uygulatmayı" uygun görmüştü..Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum.. Çocuklar - hele bu bilgisayar ve internet çağında - "OKU" demekle okumaz..Kitap okuması için ortam bulması,kitaba mâruz kalması ve kitap okuyacak bir uygulama alanı bulması gerekir kanaatındayım..

    YanıtlaSil
  2. Tüm söyledikleriniz, doğrudur. Ben lise çağındayken, babam aileyi toplar bize kitap okurdu, özellikle Aziz Nesin'i seçmişti. Çünkü hem kolay okunuyor, hem de mizahı güçlüydü.
    O okudukça biz gülüyor, aynı zamanda bilinçleniyorduk.
    Daha sonra sırayla bize okuturdu hikayeleri.
    Bu olay çok hoşuma gitmiş, lisedeyken Aziz Nesin'in o zamana kadar çıkan bütün kitaplarını kendi harçlığımla alıp okumuştum.

    YanıtlaSil
  3. Yazınız çok güzel yüreğinize sağlık. Eğitim öğretim önce sınıflara sonra da evdeki tabletlere hapsedildi ki yıllarca yaparak yaşayarak, gezerek görerek, okuyarak okutarak çocuklarımızı geliştiremiyoruz. 1990'lardan itibaren hızla eğitim öğretimin içi boşaltılıyor, çok yazık oluyor çok...

    YanıtlaSil
  4. Çocuklarçevrelerinde okuma eylemiyapan büyükler göremiyorlar.Okullarda öğretmenlerimizin kitap tavsiyesi ve çocuklara ödülle teşvik edilmesi yüreklendiriyor. Bizim öğrenciliğimizde “kitaplık kolu”vardı . Sınıflarda kitaplık , okullarda kütüphane bulunurdu .Kütüphane hocamız Latife hanımı n ruhu şad olsun , bu dünyadan gideli 11 ay oldu , hafızalarımızdan , yüreğimizde ziyaretine giderdik.Kütüphane dışında bizim mahallemizdeki çocukları toplar Dedekorkut masallarını anlatır , soru sorar ödüller verirdi.Öğretmenlerimiz ailemizden sonra hayatımızı yol alırken önder kişilerdir iz bırakanlardır.Adil hocam yüreğinize sağlık , gazeteler dahil kitapların kokusuyla , ruhuyla bütünleşip okuyanların çoğalmadı dileğiyle …📚📖🙏🏻🍀Bizler yaşlarına göre kitap hediye edersek hem çocuklar mutlu oluyor , hem de biz onlaraı okumaya teşvik ederek mutlu oluyoruz.En güzel hediye kitaptır.Fulya Kırımoğlu🙋‍♀️

    YanıtlaSil
  5. Öz annesini sevmeyen hayırsız evlatla,kitap okumayan kişi arasında fark yoktur.

    YanıtlaSil