Toplumumuz,
ekonomik olarak hızlı bir gelişme gösterdi. Cumhuriyet’in kalkınmacı
anlayışıyla hızlı bir sanayileşme süreci yaşadık. Buna koşut olarak tarım da
gelişti. Özellikle turizm alanındaki yatırımlar ülkemiz ekonomisine önemli
katkılar yaptı. Toplumsal kalkınmanın varsıllığı bireylere de yansıdı. Elli yıl
öncesine göre daha bolluk içinde yaşayan aileler var. Gelir dağılımının tüm
eşitsizliğine karşın toplumun önemli bölümü bu gelişmeden pay aldı, ama az ama
çok.
Toplumdaki
ekonomik gelişmeler, nüfusumuzun önemli bölümünü kentlere çekti.
Yurttaşlarımız, kent yaşamıyla sosyal, ekonomik, teknolojik, sanatsal, ekinsel,
sportif alanlarda birçok olanağa kavuştu. En önemlisi de eğitim ve sağlık
alanında kavuştuğu olanak ve kolaylıklardır. İnsanlar, kırsal yaşamda
bulamadıkları birçok olanağa kavuşunca dizginlenemez bir istekle bu
olanaklardan yararlanmaya başladı.
Kırsal
yaşamda olanaksızlıklar nedeniyle kişiler, düşledikleri birçok şeyi
yapamadılar. Sanatsal, ekinsel, sportif alanlarda düşledikleri; olanaksızlıklar
nedeniyle öğrenemedikleri, eğitim göremedikleri alanlarda eksiklerini gidermek
istediler. Ancak zaman geçmişti. Ağaç yaşken eğilirdi. Birden çok yabancı dil
öğrenmek çok zordu, belli bir yaştan sonra. İş ve aile yaşamının zorlukları
içinde bunu gerçekleştirmek neredeyse olanaksızdı. Bu nedenle çocuklarını bu
alanda eğitme gereği duydu büyükler. Çocuklarını yabancı dille eğitim yapan
okullara yönlendirdiler. Çocuklar, bir dil öğrendi öğrenmesine de bu yeterli
olmadı aile büyükleri için. Bir dilin yanına bir dil daha, olmadı, bir dil
daha… Yabancı dil öğrenmenin iyi bir
ekmek kapısı olacağı düşüncesindeydi ebeveynler. Bu konuda çocukların görüşleri
alınmadı, eğilimleri sorulmadı, yetenekleri hesaba katılmadı. Bu arada yabancı
dil öğrenmenin günümüzde bir zorunluluk olduğunu söyleyelim. Burada karşı
çıktığımız şey, yabancı dil öğretme isteğinin tüm akademik eğitimin önüne
geçmesidir. Kaç dil bilinirse bilinsin eğitim dili anadilimiz Türkçe olmalı.
Anne
ve babanın kendilerinde gördükleri en büyük eksikliklerinden biri, bir müzik
aleti çalamamak. Hemen çocuklarını bir müzik kursuna göndererek bu eksikliği
gidermeye çalıştılar. Ekonomik olanakları daha iyi olanlar öğretmenler,
öğreticiler, eğitmenler tutarak kursu eve getirdiler. Önce piyona, olmadı
keman, olmadı gitar, o da olmadıysa başka müzik aletleri devreye girdi. Bazı
çocuklar, dizi filmlerden ya da türlü kişilerden görerek çok az bilinen müzik
aletlerini yeğlediler. Müzik yetenek işi. Her müzik aletinin öğrenileceği bir
dönem vardır. Bu öğrenimde çocuğun bedensel gelişimi de önemli, yeteneği de…
Bir
bölüm çocuk, müzik aletlerini çalmayı başardı. Diğerleri başka alanlarda eğitim
görmeye yönlendirildi. Kimi resim kursuna gitti, kimileri de tiyatro. Dizi
sektörü dorukta olduğu için oyunculuk kursları ilgi gördü. Sanat işin
göstermelik yanı, asıl amaç ise paralı bir iş edindirmek çocuklarına.
Olanak
bulmuşken çocukları bir de spor dallarından birinin kursuna göndermek gerek.
İnsanlar sosyo-ekonomik durumlarına ve çocuğun cinsiyeti, biraz da bedensel
durumuna göre tenis, jimnastik, atletizm, futbol, yüzme, kürek, basketbol,
voleybol, masa tenisi, kayak, güreş, dövüş sporları, vücut geliştirme gibi
alanlarda çocuklarını eğitmeye çalışmaktalar. Her ailenin beklentisi farklı.
Düzenli spor yapan yetişkinin çok az olduğu ülkemizde, bu spor aşkının asıl
nedeni ebeveynlerin kendilerinde gördükleri bu eksiklikleri çocukları
aracılığıyla gidermek istemeleridir. Sosyo-ekonomik durumu düşük düzeyde olan
veliler içinse çocuklarına yüksek düzeyde bir gelir kapısını açmaktır.
Spor,
sanat gibi alanlarda başarılı olan çok az kişi, kısa sürede büyük gelirler elde
edebilirler. Böylece rahat bir yaşamın kapısı açılabilir kişiye. Bu nedenle
bazı çocukların ekonomik nedenlerle kurs kurs gezdirildiğine tanıklık etmekteyiz.
Öğrenciler,
haftada birkaç kursa gitmekteler. Buna okula gittikleri günleri ekleyelim.
Bazıları, merkezi olarak yapılan sınavlara hazırlandıklarından dersanelerdeler
hafta sonu. Kimileri özel ders almaktalar. Hepsini bir araya getirdiğimizde çocuklara
oyun oynayacak, arkadaşlarıyla gezip tozacak, ailesiyle sosyal, sanatsal ve
ekinsel etkinlikler katılacak, yeşil bir alanda soluklanacak zaman
bırakmıyoruz. Özgürce gelişimini, anlamsız bir koşturmacayla engellemekteyiz. Çocukları
kalıplara sokup biçimlendirmek isteğindeyiz, niye?
Ebeveynler,
bir araya geldiklerinde çocuklarının bilgi, ders, sanat ve spor yeteneklerini
yarıştırmaktalar farkında olarak ya da olmadan. Çocuklar büyüdüklerinde
mesleksel ve daha başka alanlarda yarıştırılmaktalar ebeveynlerince. Kendi
başarısızlıklarını bu yolla örtmeyi düşünmekteler.
Doyumsuz
bir iştahla kurslarda yaşamlarının en güzel anlarını geçirmekte çocuklar.
Onların yeteneklerini belirleyerek ona göre çocukları sanat ve spor alanlarına
yönlendirmek en iyisi değil mi? Onlara geniş zamanlar bırakarak özgürce
seçimler yapmasını sağlamak, anne ve babalarının görevi değil mi?
Çocuklarımız,
bizim eksiklerimizi giderecek kişiler değil. Biz, kendi yaşamımızı yaşamaktayız;
onlar da kendi yaşamlarını biçimlendirip yönlendirerek yaşayacaklar.
Çocuklarımızı kalıplara dökerek kendimize benzeterek doğru mu yapıyoruz? Oysa
biz ayrı, onlar ayrı kişiler…
Adil
Hacıömeroğlu
27
Ekim 2020
Fikri hür,vicdanı hür sözle değil uygulama ile olursa Cumhuriyet daha iyi anlaşıldığı gibi farklı amaçlara da ulaşılması başarı ile sonuçlanabilir.
YanıtlaSil