YUMRUKLARI SIKILI, KAŞLARI ÇATIK ÖĞRETMENLER(!)


Öğretmenlik, kutsal bir görev… İnsanı, toplumu bilgisi ve verdiği eğitimle biçimlendiren insan mimarları… Bir toplumun geleceğini kurmakla görevli özverili bir meslek kümesi… Neden-sonuç ilişkisi kurup çözümleyici düşünmesi gereken sürekli öğrenen düşünce işçileri…

Öğretmenliği bir meslek olarak benimseyip gereğini yapanlar çoğunluktadır. Ne yazık ki her meslek kümesinin içinde olduğu gibi öğretmenlerin içinde de meslek ilkeleriyle uyuşmayan kişiler var. Bu kişiler, öğretmenliği bir meslek olarak değil, ücretli bir iş alanı olarak görenlerdir. Çocukları gereği gibi eğitip öğretmek çok da umurunda değil bu tür kişilerin. Onların ilgilendikleri tek şey, aybaşında alacakları ücretleridir.

Üzülerek söylüyorum ki öğretmen olmanın ilkeleri konmamış ülkemizde. Tıp Fakültesi mezunu olamayan sağaltımcı olamaz. Mühendislik fakültesini bitirmeyen bu mesleği yapamaz. Hukuk bitirmeyen avukatlığın yanından geçemez. Ancak ülkemizde çok değişik alanlarda öğrenim görmüş kişiler öğretmenlik yapabilir ve yapmakta. Bir mesleği yücelten ve ona saygınlık kazandırmanın birinci koşulu; meslek ilkelerinin, sınırlarının iyi belirlenmesi.

Öğretmen yetiştiren kurumlardan mezun olmasına karşın kendini mesleğin tinsel atmosferine kaptırmayanların sayısı az değil. Birçok öğretmen kendini yetiştirmemekte. Düzenli kitap okuyup araştırma yapanlar çok az. Kişi kendini yetiştiremeyince öğrencilerin sorularına yanıt veremiyor. Öğrencileri için farklılık yaratamıyor. Onların merak duygularını karşılayamıyor. Öğrenciye sanatsal, ekinsel, düşünsel, bilimsel zevkler aşılayamıyor. Öğrencilerinin ufku değil de ufkun arkasını görme isteklerini karşılayamıyor.

Sınıfta karşısında oturanların çocuk/genç değil de robotlar olduğunu sanmakta bazı öğretmenler. Neredeyse öğrencilerin tümü, dersi kaynatmak ister. Derste arkadaşıyla konuşmayan öğrenci, parmakla gösterilir. Ödevini yapmayan öğrenci elbet de olacak. İyi, pekiyi alanlar olacağı gibi zayıf da alanlar olacak. Çalışarak sınava girenler çoğunluktaysa kopya çekenler de arada sırada çıkacak bir sınıfta. Kitabını, defterini, kalemini unutan öğrencinin olmaması olanaklı mı? Nasıl anlatılan konuyu anlayanlar varsa anlamayanlar da olacak yanı sıra. Öğretmen ders anlatırken başka şeylerle meşgul olan öğrenciler belki de çoğunluktadır. Öğrenci, öğretmeninden çekindiğinden başka şeylerle meşgul almasa dahi usunda kırk tilki dolaşır. Bu tilkilerin dolaşmasına da kimse engel olamaz. Bir ders saatinin tümünde tüm ilgisini anlatılanlara toplayan öğrenci sayısı çok azdır. Bu da şaşırtıcı değil sanırım.

Öğretmenlerin bazıları, öğrencileri bilgisi, örnek davranışları ve duruşuyla etkileyip onlara ders dinletemediği için sıkılı yumruk, çatılmış kaşlarla derse girer. Öğrencinin dersi bozabilecek en küçük davranışına çok sert karşılık verir. Kişiliği oturmakta olan gencin yüreğinde onulmaz yaralar açılır böylesi davranışlarla. Özgüvenleri ve karşısındaki kişilere güvenleri zedelenir. Azarlandığı, dışlandığı için kendini kötü hisseder. Kendisine ve karşısındakilere saygısını yitirir.

Öğrencinin okula gelmesindeki amaç, öğrenmektir. Öğretmenin sınıfa girmesindeki amaç da öğretmektir. Bu amaçları gerçekleştirmede asıl etken öğretmen. Bu nedenle koşullar ne olursa olsun, öğrenci amaç dışı hangi davranışlarda bulunursa bulunsun, koşulları öğrenmeye uygun duruma getirmek öğretmenin görevi. Kolayı herkes yapar, önemli olan zoru başarmak. Öğrenmek istemeyene öğretmek ustalık ister. Doğaldır ki birtakım ruhsal sorunları olan öğrenciler vardır. Bu çocukların sorunlarını sağaltımcılar çözecektir. Ancak böyle kişilerin çok az olduklarını da ekleyelim.

Öğrenciye karşı hoşgörüsünü yitiren öğretmenlerin eğitim sistemimize ve toplumun geleceğine büyük zararları var. Her şey yaptığın işi benimseyip içselleştirmek ve kendini hem mesleki hem de ekinsel olarak geliştirmekle olur. Her meslekte olduğu gibi öğretmenlikte de kişi kendini geliştirmeli.

Bağırıp çağırmakla çocuk/genç eğitilemez. Adı üstünde “delikanlı” karşımızdakiler. Kanları deli akmakta. O delişmen akışı durdurmak olanaksız. Bu nedenle onların delişmenliğinden yararlanarak onları eğitmeli. Öğrencisine saygı duymayan öğretmenler, mesleklerini gerçek anlamda yapamazlar.

Türkçemizde “halden anlamak” diye bir deyim var. Öğretmenlerimiz halden anlamalı. Çocuğun/gencin yerine kendini koymalı. Kendi öğrencilik yıllarını bir an olsun usundan çıkarmamalı. Sınıfında kızıp bağırdığı öğrencilerinin davranışlarının benzerlerini kendisinin yapıp yapmadığını sorgulamalı.

Herkes zamanla öğrenip olgunlaşmakta süreç içinde. Yanlışları yapa yapa doğruları öğreniyor. Kimseye doğru davranışlar gökten zembille inmiyor. Yaşam bir deneyimler demeti. Deneyimlerim çoğu, yanlışlardan çıkarılan derslerden oluşmakta.  

Dünyada hiçbir şey, hiçbir kişi mükemmel değil. Her şeyin bir olumlu bir de olumsuz yanı olur. Bir şeyi, bir düşünceyi, bir kişiyi değerlendirirken diyalektik bakış açısıyla görmeliyiz karşımızdakini. Karşıtlıklar bir arada olur. Bu nedenle öğrencilerin yanlışları varsa en az bir o kadar da doğruları vardır. Doğruları çoğaltmanın yolu karşımızdaki kişiyi ezip tinsel olarak yok etmek değil, onun doğrularını gerektiği zaman övmekle olur. İnsanları yüreklendirmeden onların başarılı olmasını bekleyemeyiz.

Öğretmenler, sınıfa yumrukları sıkılı, kaşları çatık girmemeli. Kavgaya mı gidiyorsunuz, yoksa karşınızdakilere bir şey öğretmeye mi? Öğretmene yakışan, güler yüzlü olmaktır. Her davranışıyla öğrenciye güven vermelidir. Karşılıklı güvenin olmadığı yerde eğitim amacına ulaşamaz. Güvensizlik insanların içini kemiren bir hastalık. Bu hastalığa yakalanmamalı, yoksa sağaltımı çok zor.

Sınıfa kızgın bir tavırla giren bazı öğretmenler, önyargılıdır. Önyargılı olmak, eğiteceğin kişilerle aranda duvar örmektir. Senden bilgi edinmek isteyen kişilere karşı önyargıyla yaklaşmak ne denli doğru?

Çocuklar, bizim çocuklarımız. Gençler, bizim gençlerimiz. Onlar ülkemizin, insanlığın bir parçası… Onların eğitiminde yapacağımız küçük hataların çok büyük olumsuz sonuçları olur. Her bireyi gereği gibi eğitmek gerek. Eğitemediğimiz kişi, toplum adına bir yitiktir. Bu nedenle eğitim konusunda görevli olanların yüksek bir sorumluluk bilinciyle davranması gerekmekte. Toplumun hiçbir bireyi, kişisel yanlışlara feda edilemez.

                                                           Adil Hacıömeroğlu

                                                           26 Ekim 2020

 

 

3 yorum:

  1. Kutlarım. Akıcı üslüb, gerçekler dile gelmiş. Köy Enstitülü öğretmenler öğretmeni. TÖB-DER liler ve sayfalarda yayınlayıp paylaşacağım. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Kutlarım. Akıcı üslüb, gerçekler dile gelmiş. Köy Enstitülü öğretmenler öğretmeni.

    YanıtlaSil
  3. Yazınız çok güzel yüreğinize sağlık. 1990'lı yıllarda nice üniversite mezunu arkadaşlar kendi mesleklerinde başarılı olamadıklarında can simidi olarak öğretmencilik oynamaya başladılar maalesef...Öğretmen olunmaz öğretmen doğulur.

    YanıtlaSil