GÖRÜNMEZ KAZA(Dinlence Yazıları 4)


        2 Temmuz sabahı, güne güzel başladık. Kahvaltımızı yaptık. Ekmek kızartma makinesinin önünde iri yarı, epeyce esmer bir kişiye “Günaydın!” dedim. Türkçe karşılık verdi. Hatırımı sordu. Sorunca Bahreynli olduğunu söyledi. Rehbermiş. Yıl boyunca ülkemize gelip gidiyormuş. Bir uçak dolusu gezgini getirmiş ülkemize. Önce İstanbul’a, ardından İzmit’e gitmişler. Şimdi de Antalya’dalar. Ona, Trabzon’u anlattım uzun uzun. Gitmemiş hiç.

        Bahreynli kadınların çoğu havuza, denize girmiyor. Gölgede oturmayı yeğlemekteler. Çocuklarıyla ilgilenmekteler günün önemli bir kısmında. Havuza girmeyen annelerin kızları yüzüyor. Bahreynli kadınların bazıları mayo/bikini giyerek havuzdalar gün boyu. Bazıları dar pantolon ve tişörtlerle yüzmeyi yeğlemekteler. Bu durum mayolu olmaktan daha çok ilgi çekmekte. Sudan çıkınca giysiler üzerlerine yapışmakta.

        Bahreynli rehbere Trabzon’un iklimini; doğal, tarihsel ve kültürel güzelliklerini anlattım. Serin havasının sıcak iklimden gelen Bahreynlilerin hoşuna gideceğini söyledim. Şirketine bunları anlatacağını belirtti. Vedalaşıp ayrıldık.

        Asyalı yerdeşlerimize karşı önyargılı, ayrımcı bakışları fark ederek arada sırada onlarla ilgili aşağılayıcı sözleri işitmekteyiz. İnsan olan herkes, bu bakış açısına üzülür.

        Pakistanlı, Hindistanlı, Bangladeşli, Sri Lankalı ve Arapların eleştireceğimiz davranışları yok mu? Var… Tüm insanlarda eleştirilecek bir yan bulmak olanaklı. Bu insanlar, kendi kabuğuna çekildiklerinde değişemez, doğru davranışları da edinemezler. Tersine kendi kabuklarına çekildikçe daha da tutucu olurlar. Çatal, bıçak kullanmak önemli bir sosyal gelişmişlik. Kimse anasından doğduğunda her şeyi bilmiyor. Türlü yollarla öğreniyor kişi. Bizim toplumumuz da birçok şeyi; örneğin, beyaz örtüler üzerinde çatal, bıçakla yemek yemeyi Cumhuriyet’le öğrendi. “Arap” deyip burun kıvrılan bu insanlara eğitim fırsatı tanımalıyız. Ülkemize gelen Hint ve Arap kökenliler, ülkemizde bazı sosyal kazanımlar elde etmekteler. Bunu zaman zaman gözlemekteyim. “İnsan göre göre, hayvan süre süre (alışır)” sözünü boşuna söylememiş atalarımız.

        İnsanlara öğrenme, uyum gösterme fırsatı tanınmalı. İnsanları hakir görmek, insana yakışmaz.

        Irkçılık ve ayrımcılık Avrupa’nın sömürgeci, emperyalist topraklarında gelişen bir insanlık ayıbı, bir mikrop. Bu mikrobu bize bulaştırmaya çalışanlar var. Bu mikrobun aşısı, kardeşlik ve insanlıktır. Toplumuzun gelenekleri, Atatürk’ün insanı önceleyen bakış açısı bu mikrobu yok eder. Bizim topraklarımızda bugüne dek ırkçılık mikrobu yaşamadı. Bugünden sonra da yaşamayacak. Aşağılık duyguları nedeniyle insan ayrımı yapan, önce aynaya baksın. Aynada göreceği kendi yüzünden nefret eden kişilerdir bu zavallılar.

                Kitap okumamı sürdürmekteyim uzanağımda. Bir yandan da notlar almaktayım. Bir elimle kitabımı tutarken diğeriyle uzanakta başımı yasladığım yerin altını tutmaktaydım. Birden başımın altındaki bölüm kaydı ve sol elimin işaretparmağı araya sıkıştı. Eşim yardıma koştu. Bedenimin ağırlığı parmağımın üstüne binince parmağımın ilk boğumundan sonrası yassılaştı. Ayağa kalkınca parmağımın yassılığını düzelteyim derken kanama başladı. Peçetelerle parmağımı sardım. İyice bastırdım diğer elimle kanamayı durdurmak için. Koşar adım sağaltımcı odasına gittim. Orada Hemşire Hilal Hanım vardı. Güler yüzlü, candan biri. Yaramı inceledi. İstersem dikiş atabileceğini söyledi. “Çok gerekliyse atın!” dedim. Sonrasında pansuman etti, dikişe gerek görmedi. Havuza girmememi öğütledi. Suyun ve klorun yarama zarar vereceğini söyledi.

        Parmağım sızım sızım sızlamakta. Havuz başındayım, ancak suya bakıyorum üzgün gözlerle. Kitap okuyorum ara ara. Yeni kişilerle tanışıyorum. Her gün telefon rehberime bir ya da iki kişi ekleniyor. Otelden ayrılıncaya dek gittim pansumana. Üç gün sonra havuza girmeye başladım.

        Parmağımın yaralanmasıyla bozulan moralimi düzeltmem gerek. Parmağımın acısını unutmalıyım. Bu gece, iyi geçmeli. Akşam yemeğinden sonra havuz başında bir masaya kuruldum. Az sonra eşim ve Atacan geldi. Gökyüzü berrak, hava ılıkça bir serinlik içindeydi. Bense düşlemler içinde dalıp gitmişim.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               16 Temmuz 2022

       

2 yorum:

  1. İnsanlar bilmediğinden ve görmediğinden korkmakta. Aslında, görerek, okuyarak be dinleyerek insan oğlu, alışılmış klişelerin dışına çıkmaya başladığında, bildiği renklerin dışında renkler ve güzellikler olduğunu görebiliyor. Çok geçmiş olsun.

    YanıtlaSil
  2. Geçmiş olsun hocam. Maalesef Avrupa dışındaki yabancılara gösterilen tepki televizyon, medya , sosyal medya vasıtasıyla öğretildi insanlara. Yine de mantığın daha ağır bastığını düşünüyorum.

    YanıtlaSil