12 Temmuz sabahı erkenci ve heyecanlıyız. Tekne gezisine
çıkacağız. Kahvaltımızı ivedilikle yapmamız gerek. Bizi, tekneye götürecek
midibüs otelimizin önüne uğrayacak. Arabayı bekletmemeli. Zaten sonsuza dek
bekleyecek değil ya kaçırmamak gerek midibüsü.
Tekne turuna, Yardımcı ailesi de katılacak daha önce
kararlaştırdığımız üzere. Kahvaltımızı yaptık. Eşimle Atacan, kahvaltı yaparken
ben gidip duş aldım. Duştan sonra yanlarına dönüp keyif çayı içtim bardak
bardak. Her şeyimiz tamam. Üstelik otelin önüne yakın bir kapıdayız. Çaylarımızı
yudumlarken Metin Yardımcı aradı. Kendilerinin arabaya binip yola çıktıklarını
bildirdi. Taşıtın gelmesi çok sürmez. Bu nedenle eşyalarımızı toplayıp yolun
kıyısındaki olmayan kaldırıma çıktık. Az sonra arabamız gelip önümüzde durdu.
Bindik. Önce Yardımcı ailesine, sonra tanımadığımız diğer gezginlere
“Günaydın!” dedik. Yerlerimize oturduk.
Bindiğimiz araba komşu otellerden gezginler alarak yola
çıktı. Midibüs tıklım tıklım, ayakta olanlar var. Bu arda belirtmeliyim ki tekne
turuna gidenler arasında bir tane yabancı gezgin yok, hepsi yerli. “Her şey
dahil” sitemiyle otellere yerleşen yabancı gezginler gezip tozup para
harcamıyorlar. Bu nedenle bu gezginlerden otelin dışında kalan esnaf, çok fazla
yararlanamıyor. Bunun için bu sistem değişmeli. Gezginlerden daha çok gelir
elde edilmeli. Bu gelir, tabana yayılmalı. Bu durumda saman çok, tane az
olmakta. Bu nedenle taneyi çoğaltmanın yolları bulunmalı.
Babadağ’ı arkamıza, Mendos’u sağımız alarak Fethiye’ye doğru
yol aldık. Arabada sessizlik egemen. Bundan da anlaşılıyor ki gezginlerin
afyonu patlamamış daha. İskeleye gelince arabamız durdu. İndik. Teknemiz bizi
beklemekte. Başka midibüsler de geldi. Birinden bir Arap aile indi. Başka yabancı
gezgin yok. Tekne tamamen doldu. Tekneye binince gezginler neşelendi. Denize
açıldıkça neşe doruğa çıktı. Herkes kendince eğlenmekte. Kesintisiz müzik
yayını yapılmakta. Müzk mi, anlaşılmaz bir gürültü mü anlaşılmıyor. Arada,
duraklayacağımız yerler söyleniyor müzik yayını kesilerek. Bir kılavuzumuz yok!
Bu nedenle gezilen yerlerle ilgili bilgilendirme yapılmıyor. Zaten bilgilenmek
isteyenler de az.
Tekne, kimi koylarda demir atıp kıyıya bağlanıyor. Burada
çoğu kişi, denize atlayıp doyasıya yüzüyor. En çok yüzenlerden biri Atacan.
Denizden çıkmak bilmiyor. Gittiğimiz her yerde denize ilk giren ve en son çıkan
o. Sığ su, derin su fark etmiyor onun için. Sularda kulaç atmak, derin yerlerde
tekneden atlamak onun için erişilmez bir mutluluk. Bu demektir ki hastalığını
atlattı. Zaten sabahleyin kahvaltıyı sıkı yapmıştı. Kahvaltıda biriktirdiği
erkeyi, bu güzelim koylarda harcamakta.
Koylar çok kalabalık, neredeyse kulaç atacak yer yok! Onlarca
tekne aynı koyda demirlemekte. Teknelerin çoğu, aynı saatlerde, aynı koylarda
mola vermekteler.
Gezinin adı “12 Ada turu”… Bu ad, çoğu kişiyi yanıltmakta.
Ada bakınca çoğu kişi, Yunanistan’a ait On İki Ada’yı gezeceğini sanmakta. Oysa
gezdiğimiz adlar, ülkemize ait. Bunların neredeyse hepsinde insan yerleşimi
yok. Bazıları kayalık.
Sırasıyla Katrancı Adası, Yassıca Adası, Zeytin Adası
(Akvaryum Koyu), Kızıl Ada, Göcek Adası, Atbükü Koyu ile birkaç kayalığı
gezdik. Yassıca Adası’nda karaya çıkıp yürüdük. Gözleme yapan kadınlar var. Ayrıca
çay ve ayran satıyorlar. Bu arada diğer içecekler de var. Aile, adada yıkık
dökük bir teknede kalmakta. Bu nedenle tavuklarını da getirmişler yanlarında.
Tavuklar çevrede eşelenip yemlenmekte. Bu aile burada mini bir market açmış.
Yassıca Adası’ndan ayrıldık. Kıyısında yüzülecek gibi değil.
Doğru düzgün kumsalı yok. Çok sayıda tekne, denizi girilmez yapmakta.
Bir koyda mola verip yemeklerimizi yedik. Güya yemekte balık
var. Bize öyle söylenmişti. Balık olarak bir Norveç uskumrusunun yarısı
veriliyor kişi başına. Yanında bolca makarna ve biraz da marul salatası. Bu
durumda makarna ana yemek, yarım uskumru da yanında çeşni. Denizde makarna
yemek de başka bir buluş. Bu buluşun sahibi tekneciler… Gezginlerin ilgi
gösterdiği kıyılarımızdan bir örnek bu. Buna benzer niceleri var. Kuruyan
denizlerimizde artık balık yerine, makarna tutulmakta çuval çuval. Zaten
gözleme de olmasa memleket aç kalacak! Ülkemize gelenler, başka bir yiyeceğin
olmadığını düşünecekler.
Gezimiz oldukça güzel geçti. Teknede kaldığımız zamanlarda
bol bol çay içtik. Söyleştik. Koyların, adaların, kayalıkların tadını çıkarmaya
çalıştık. Denizin turkuaz sularından Menteşe dağlarının görkemini izledik.
Dağların önemli bir bölümü yeşil. Özellikle yüksek yerler çırılçıplak. Akşam
olmadan geri döndük. İskeleye yanaştı tekne, biz de indik. Çok geçmeden gelen
midibüsümüze bindik. Mutlu, sevinçli geçen bir günün ardından doğayı izleyerek
otele döndük. Burada inmeden önce Yardımcı ailesiyle vedalaştık. Onlar, arabada
kaldılar. Çünkü daha gidecek yolları var.
Akşam yemeğinden önce kısıtlı bir zamanda havuza girdik. Daha
sonra yemeğe gittik. Babadağ’ın üstüne konmuş şişkin ay, dün akşama göre daha
da büyümüş. Gecemiz, ay ışığının tılsımıyla arınmakta her türlü kötülükten. Ay
ışığıyla aydınlanmış gecenin koynuna girmenin zamanı çoktan geldi. Biz de öyle
yaptık.
Adil Hacıömeroğlu
28
Temmuz 2022
Turizmin belki özeti "standart eksikliği"...Tekneci, otelci fark etmiyor. Amaç tek: Daha çok kelle...
YanıtlaSilUmarım bu şansı yakalarız. Gezerken aynı zamanda bir yazı kaleme alabilmenin temelini atabilmek çok özel gözlemcilik. Yüreğinize sağlık Hocam
YanıtlaSil