5 Temmuz Salı… Otele uyum sağladık. Sanki yıllardır burada
yaşıyormuşuz gibi bir duygu içindeyiz. Günlük yaşayışımız neredeyse her gün aynı.
Her şey saatli. Günlük etkinliklerimiz azalmış durumda. Dış dünyayla bağımız,
birkaç telefon dışında kopmuş gibi. Televizyon, yaşamımızdan çıktı sayılır.
Gazete de yok!. Haberleri bile izleyemiyoruz neredeyse. Arada sırada
rastladığımızda kısa aralıklarla olanı biteni öğrenip gündemden kopmamaya
çalışmaktayız.
Biraz kilo aldığımı düşünüyorum ki almamam gerek. Gerçi
yemeklere abananlardan değilim. Beslenme düzenimi her zaman olduğu gibi
sürdürmeye çaba göstermekteyim. Ama yine de kimi öğünlerde ipin ucu az da olsa
kaçıveriyor. Her zamanki gibi sabahtan akşama dek çay ya da kahve içiyorum.
Özellikle çaysız bir anım olmuyor gibi. Çayın bedenime, tinime gizil bir erke
yarattığı düşüncesindeyim. Çay olmadan ne okuyabiliyor ne yazabiliyor ne de yanımdakilerle
söyleşebiliyorum. Bu durumum bir nevi bağımlılık.
Otelde kaldığımız süre içinde bir akşam alakart yemek yeme
hakkımız var. Bunun tinsel önemi var. İnsanın aşevindeki curcunadan bir öğünde
olsa kurtulması güzel bir şey. Zamanı önceden belirlemek gerek. Ayrılışımız
yaklaştığından bu hakkımızı kullanmamız gerek. İki günde bir dönüşümlü yemek
türleri var alakartta. Birinci gün Asya, ikinci gün ise İtalyan mutfağı… Eşim
İtalyan mutfağı olan günde bu hakkımızı kullanmak istemekte. Onun tek amacı
oğluna bir şeyler yedirmek. O, ısrar ettikçe Atacan daha az yiyor sanki. Çocuk
yemek yemekten değil, oynamaktan zevk alıyor.
Alakart hakkımızı kullanmak için konukkabule (resepsiyona)
gittik. Buradaki görevliler, akşam yemeği için gün içinde yer
ayıramayacaklarını söylüyorlar ısrarla. Aşevinin dolu olduğunu ısrarla söylüyorlar
bize. Eşim de zamanımızın kalmadığını iki gün sonra otelden ayrılacağımızı söylemekte.
Bir türlü çözüm bulunamayınca bu konuyu görüşebileceğimiz otel yöneticisi olup
olmadığını soruyoruz. "Hande Hanım” adında biri geldi. Görevini söyledi,
ancak ben tam olarak anlayamadım. Öncelikle güler yüzlü olduğunu belirteyim. Güler
yüzlü olmak, sorunun çözümünde ilk adım. Sorunumuzu söyledik. Bizi anlayışla
karşıladı. Üzüldüğümüzü fark etti. Hemen aşevi yöneticisine telefon ederek
sorunu halletti. Kendisine içten bir “Sağol!” dedik. Ayrıldık konukkabulden.
Akşam yemek saatimiz gelince aşevine gittik. Sessiz, serin,
güler yüzlü bir ortamda yemeğimizi ivedilik göstermeden yedik. Aşevi tenha
sayılırdı. Birkaç masada yemek yenmekteydi. Yemek bittikten sonra havuz başında
söyleştik. Ardından odamıza geçtik. O da ne? Yataklarımızın üzerinde oya
çiçekleri var. Beyaz örtülerin üstü oya çiçekleriyle bezenmiş. Bu inceliği görünce
mutlu olduk. Bu güzelliği yapanın Hande Hanım olduğunu anında anladık. Ertesi
gün ona mutluluğumuzu belirterek “Sağolun” dedik.
Alakart yemek konusunda yaşadığımız deneyim, aslında bir
yöneticilik dersi. Sorunu çözmemek için uğraşan görevlilerle sorunu çözmek için
yola çıkan bir yöneticinin farkı görülmekte burada. Konukkabuldeki görevliler, sorun
çözme konusunda çaresizdiler. “Emir kulu” tavrıyla davranarak sorunları
çözmeleri olanaksız. Verilen görevi, bir makinenin parçası gibi yerine
getirmekteler. Oysa onlar insan… Her görevin, verilen her yetkinin esnek
yanları kesinlikle vardır. Burada görevlilerin sorunu çözmek için duygudaşlık
yapmaları yeterli. Hande Hanım’ın orada yetkili olmasının nedeni, karşılaşılan
sorunları çözmek. Bir işletme, bir kurum sorunları çözdüğü oranda vardır.
Kurumsal sürekliliğin temelinde sorun çözmek bulunmakta. Sorunların çözülmemesi
ya da büyütülmesi memnuniyetsizliği artırır. Bu da o işletmenin müşteri
yitirmesi demek. Müşteri olmayınca işletme de çalışan da olmaz.
Okumakta olduğum Doğu Perinçek’in “Türkçe Kökler” kitabını bitirdim.
Kitabı, bitirmeden gün içinde Sayın Perinçek’i arayarak böylesine güzel bir
kitabı okuyuculara sunduğu için teşekkür ettim. Ayrıca bazı konularda karşı
tezlerimi söyledim. Dil üzerine kısa da olsa yararlı bir söyleşide bulunduk. Dil
konusunda bu tür kitapların yayımlanmasında büyük yarar var Türkçemizin
gelişimi için. Kitap, kökenbilim üzerine. Sayın Perinçek, bu kitapla dilimize
büyük bir hizmette bulundu Bu nedenle kendisini kutluyoruz.
Uyumak zorundayız. Ancak yatağımızın üzerindeki çiçekleri
toplamaya kıyamıyoruz. En sonunda çiçekleri toplayıp masanın üzerine koyduk. Artık
uyuma zamanı.
Hande Hanım, evlilik yıldönümümüzü (1 Temmuz) otellerinde
geçirdiğimiz bilse acaba neler yapardı bize? Bu soruyu düşünürken uykuya
dalıyorum.
Adil
Hacıömeroğlu
19 Temmuz 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder