YENİ OTELE TAŞINMA (Dinlence Yazıları 14)


        10 Temmuz Pazar… Bayramın ikinci günü… Yine erkenciyiz. Bugün buradan ayrılıp Hisarönü’nde başka bir otele taşınacağız. Bir yıl önceden böyle ayarlamış eşim, dinlence izlencemizi. Kahvaltıyı ivedilikle bitirip havuzda az da olsa yüzmek istiyoruz. Eşyalarımızı toplamayı, kahvaltı sonrasına bıraktık. Öğle yemeğinden sonra ayrılacağız güzel meyvelerle dolu bahçeden.

        Kahvaltılıklarımızı alıp masaya oturduk. Çayları doldurdum. Atacan ballı çayını yudumlamakta. Ancak önündeki tabağa yan gözle bile bakmıyor. Israrlarımıza dayanamayarak bir dilim peynir yedi. Diğer yiyeceklere dokunmadı. Demek ki midesi kendine gelememiş hâlâ.

        Çaylarımız bitince ikincileri doldurmaya gittim. Çay tükenmiş. Önceki günlerde de karşılaşmıştık böyle durumlarla. Çay makinesinin yanında sallama çay var, isteyen onlardan içmekte. Görevliye yeniden çay demlemeleri gerektiğini söylüyoruz. “Patron, ikincisini demlememize izin vermiyor.” diyerek yanıtlıyor bizi. Bu durum karşısında yerli ve yabancı gezginler homurdanıp karşı çıkıyor otelin konukları. Homurtu yükselince ikinci kez çay demleniyor.

        Yabancı gezginler de bizler gibi demlemeye çay içmeye alışmışlar çoğunlukla. Sallama çaydan zevk almıyorlar. Bu, ülkemiz adına çok güzel. Demek ki gezginlik sayesinde günlük alışkanlıklarımızı, kültürümüzü az da olsa yabancılara benimsetebiliyoruz. Bu, güzel bir şey…

        Yaşamım boyunca birçok otelde kaldım. Değişik yerlere gittim. Böylesi bir işletme görmedim. İşletme çok güzel bir yer. Daha önce söz etmiştim bu durumdan. Ancak işletme anlayışı sıfır. Nasıl mı? İnsanların çoğu aile olarak gelmişler yabancı ya da yerli fark etmiyor. Zamanla yeni dostluklar kuruluyor. “Her şey dahil” sistemiyle çalışan bir yer burası. Aileden biri, içecek almak için giderse yalnız bir içecek alabiliyor. Eşine ve çocuklarına verilmiyor içecek. Hele birlikte havuz başında oturduğunuz dostlarınıza da almak isterseniz kesinlikle verilmiyor. Çalışanlara bu saçmalığın nedenini sorduğumuzda patronun buyruğu olduğunu söylemekteler. Bu yasağı uymayan çalışanını otelin konuklarının gözü önünde payladı patron. Bu konu çoğu zaman konuklarla çalışanlar arasında tartışmalara neden olmakta. Daha birçok saçma sapan uygulamalar var. Bu arada otelin çok temiz olduğu söylenemez. Önce eşimi eleştirmiştim neden aynı yerde iki otel ayarlayarak dinlencemizi bölüyor diye. Bu otele ilk geldiğimizde bahçeyi gören eşim olağanüstü mutlu olmuştu. Kendine de kızmıştı, buradan ayrılıp başka otele gitmek zorunda kalacağımız için. Hatta tur şirketiyle görüşüp diğer oteldeki kalma süremizi burada geçirip geçirmeyeceğimizi sordu. Bu konuda epey uğraşıp didindi. Şimdi bu yaşadıklarımızdan sonra “İyi yapmışsın.” diyerek yaptığını onaylamaktayım.

        Dün akşam tanışıp dost olduğumuz Rizeli Yardımcı ailesi, henüz kahvaltıya gelmedi. Çok geç yatmıştık, demek ki uykularını alamamışlar. Bir de yol yorgunlukları var doğal olarak. Onları bekleyeceğiz diye kahvaltımız uzadı. Baktım ki kahvaltıyı kaçıracaklar telefon edip uyandırdım onları. Kalkıp geldiler. Masamıza oturdular. Söyleşerek kahvaltıyı bitirdik.

        Kalkıp hep birlikte havuza gittik. Yüzüp güneşlendik. Bu durum öğle yemeğine dek sürdü. Fırsat bulup odamızı toplayıp boşalttık. Yükçelerimizi otelin girişine bıraktık. Birlikte yemeğe gittik. Söyleşerek karnımızı doyurduk. Bu yemekte birbirimizi daha iyi tanıdık. Yemek sonrası bir şeyler içerek söyleşimiz sürdü havuz başında. Nedense insanlara kolay alışıyoruz. Onlarla azcık içli dışlı olunca ayrılmak istemiyoruz bir türlü. Dost, içten bir aile… Metin Bey’le aynı tavanın balığıyız ne de olsa. Toprağımız, suyumuz, havamız, yağmurumuz, denizimiz aynı…

        Söyleşi güzel, güzel olmasına da bizim ayrılıp yeni otelimize giriş yapmamız gerek. İkindi vakti Yardımcı ailesiyle vedalaştık. Metin Bey, ısrarla kendi arabasıyla bizi götürmek istedi. Kabul etmedik. Çünkü dinlenmeye gelmişler. Onları havuzdan ayırmayalım dedik. Otel çalışanlarıyla tokalaşıp ayrıldım. Taksi çağırdık. Ancak taksilerin neredeyse hepsi dolu. Otelin önünde beklemekteyiz. Taksi durağındaki görevli, taksilerin hep dolu olduğu söyleyip şu kadar dakika sonra bize taşıt göndereceğini söylüyor. Ancak bir türlü taşıt gelmiyor. Derken bir taksi geldi. Önümüzde durdu. Nereye gideceğimizi sordu. Bizim hem yakın bir yere gideceğimizi hem de Türk olduğumuzu anlayınca müşterisinin beklediğini söyleyip gitti.

        Beklememize karşın taksi gelmeyince yakınımızdan geçen anayola yürüyelim dedik. Ölüdeniz’e gidenler, uzun kuyrukta ilerlemeye çalışmaktalar. Üç gündür bu yol böyle. Büyük kentler, akın akın akmakta dinlence yerlerine. Tam yola yaklaşmışken eşim, bir ticari taşıta el etti. Araç durdu. Eşim gideceğimiz yeri söyledi. Oradan geçiyorsa bizi götürüp götürmeyeceğini sordu. Sürücü “Tamam…” dedi. Atacan’la ben, hızlanarak arabaya yetiştik. Yükçelerimizi yüklüğe koyduk. Eşimle Atacan arka koltuğa, ben de öne oturdum. Oturur oturmaz söyleşimiz başladı sürücüyle. Neredeyse akraba çıkacağız. Ancak yol kısa… Sürücüyle dünya görüşlerimiz aynı. Geçmişte aynı siyasal partide görev yapmışız.

        Söyleşiye öyle dalmışız ki gideceğimiz oteli neredeyse geçip gidecektik de eşim fark edip durmamızı söyledi. Sürücümüz durdu. Para almasını önerdim, kesin bir dille reddetti. Sürücümüzün adı, Cüneyt Güleç… Kırıkkaleli… Ölüdeniz’de bir otelde teknik sorumlu olarak çalışmakta. Dost bir adam…İçten, güler yüzlü… Telefonlarımız alıp verdik. Taksici şerrinden bir hayır doğdu ve Cüneyt’le tanıştık. İyi ki de taksi bulamamışız.  Bu toplumda Cüneytleri tanıdıkça insanlığımızın her türlü saldırıya, tüm liberal çürütme çabalarına karşın ölmediğini anlamaktayız.

        Cüneyt’le vedalaşıp otele yürüdük. Zaten otelin tam önünde inmiştik. Girişimizi yaptık. Çalışanlarla sıcak, kısa bir söyleşide bulunduk.  Birer de çay içtik. Sonrasında odamıza çıktık. Yükçelerimizi bıraktık. Otelimiz Babadağ’ın eteğinde. Odamız, dağa bakmakta, ne güzel. Diğer bir camdan baktığımızda Mendos Dağı sere serpe uzanmış yatmakta tüm görkemiyle.

        Odadan çıkıp çevreyi gezdik. Otelin bahçesi sanki bir şeftali bahçesi. İlk kez gördüğümüz ve beğendiğimiz bir çiçek ilgimizi çekti. Aşevinde ara öğün var. Gittik bir şeyler aldık. Çayları getirdim. Bir yandan söyleşiyoruz diğer yandan da çaylarımız içiyoruz. Ortalıkta bir çalışan dolaşmakta. Güleç bir kız… Aynı zaman da konuşkan… Masamıza geldi. Boş çay bardaklarını alırken konuştuk. Konuşmasından yerdeşim olduğunu anladım. Sordum nereli olduğunu, Sürmene-Köprübaşı, dedi. Ben de nereli olduğumu söyleyince çok mutlu oldu. Esma Özdin, Kocaeli’de bir üniversiteli… Yazları çalışarak alınteriyle harçlığını kazanmakta. Böyle gençlere şapka çıkarıyorum her zaman. Yaşamın içine girerek eşsiz deneyimler edinmekteler. Bu gençlerin, geleceğin Türkiye’sine damga vuracaklarını düşündükçe umutlarım artmakta.

        Akşam yemeğini yedik Babadağ’dan inen serin yelle. Keyfimiz yerinde. Burası oldukça düzenli ve temiz. Görevliler arı gibi… Yel gibi gelip yel gitmekteler masalara. Yemekte aşçılar, sıcak yemeklerin başında. Aşçılar, yemekleri sıradaki tabaklara kotarmakta. Yemekler lezzetli… Zeytinyağlılar oldukça çok. Benim en sevdiğim yemekler zeytinyağlılar… Atacan az da olsa yedi bir şeyler. Bu, çok iyi…

        Yemekten sonra biraz gezinip geldik. Aşevinde bir masaya oturup içecekler aldık. Az sonra dansöz çıktı sahneye. Bu akşam eğlence var. Türk gecesi yapıyor otel. Dansözden çok konuklar oynamakta. Bu arada Atacan da kurtlarını döktü. Gece yarısı odamızdaydık. İklimlendirmeyi çalıştırmadım. Bakacakların hepsinde sineklik var. Hepsini açtım. Dağdan küfül küfül yel esmekte. Uyuduk esintinin serinliğinde. Bu yaz ilk kez terlemeden uyudum.

        Beni mutlu eden dağdan esen serin yel. Eskiler: “Tebdili mekânda ferahlık vardır.” sözünü boşuna söylememişler sanırım.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               26 Temmuz 2022

 

       

2 yorum:

  1. Bakacak, yüklük, uzanak... Öğreniyoruz biz de sayenizde 😊

    YanıtlaSil
  2. Hocam özellikle Türkçe'ye bağlılığınız için çok teşekkür ederim. Saygıdeğer Odhan Beyde bunu yakalamış. Oradaymışız, duygusu ile okunan gezi yazılarınız. Varolun

    YanıtlaSil