HER RENKTEN İNSAN BİR ARADA (Dinlence Yazıları 3)


        1 Temmuz Kabotaj Bayramı olduğu gibi bizim de evlilik yıldönümümüz. Güneşli, sıcak bir sabah… Kahvaltıdan sonra havuz başındaki yerimizi alıyoruz. Büyük şemsiyelerin gölgesindeki uzanaklardayız. Güneşe birden çıkmam, hele Antalya güneşine. Çıkarsam kısa sürede kızarmış pilice dönerim. Yanıp kavrulurum. Apak tenim alev kırmızısına döner ve dinlencem zehir olur.

        Çevremizde neredeyse her ulustan insan var. Havuz, rengarenk insan kaynamakta. Su, herkesi bağrına basıyor. Ne renk ne dil ne de din ayrımı yapıyor.

        Afrika kökenli gezginler epey var. Araplar çoğunlukta. Arapların çoğu Bahreynli. Pakistan, Bangladeş, Hindistan ve Sri Lanka kökenli İngiliz yurttaşları göze çarpmakta. “Ülkelerini sorunca asıl atayurtlarını değil, İngiltereli olduklarını söylüyorlar. Ben, asıl ülkelerini söyleyince gülerek kabul ediyorlar. Bu durum, insanın kendiş topraklarına yabancılaşması değil mi?

        Ruslar belli oluyor. İngilizler, Almanlar, Hollandalılar, Polonyalılar ve neredeyse tüm Avrupa ülkelerinden gezginler var. Uzakdoğululara rastlamadım. Oysa İstanbul’da sıkça rastlarız onlara. Boyunlarında fotoğraf makineleriyle dolaşan ve gülümseyen yüzleriyle ilgimizi çeken dost Uzakdoğulular burada yok!

        Havuzda ve su kaydıraklarındaki çocuklar, birbirlerinin dillerini bilmeseler de çocuk ve oyun diliyle çok güzel anlaşmaktalar. Çocuklar, bitmez tükenmez erkeleriyle durmadan koşturmaktalar. Gün onların günü… Onların birçok gereksinimine yanıt veren eğlenceli oyun alanları var. Her çocuk çok güzel… Her çocuk bir dünya… Çocukların birleştikleri ve anlaştıkları nokta düşleri. Karşısındakinin dillerinde anlatamasalar da bakışlarıyla anlatıyorlar düşlerini.

        Atacan, çok mutlu. Çocuklara da büyüklere de Türk yemeklerini ve tarihimizi anlatıyor. En çok anlattığı da son zamanlarda keşfettiği kokoreç. İngilizcesi işe yarıyor bu konuda.

        Bazı Türk gezginlerde belirgin bir Arap düşmanlığı var. Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Sri Lankalıların da Arap sanıyorlar. Onlara kuşkuyla bakmaktalar.

        Gölgede uzanağımda kitap okumaktayım. Okuduğum kitap sürükleyici ve her sayfada okuyucunun merakını artırmakta. Elimde Doğu Perinçek’in “Türkçe Kökler” kitabı var. Elimdeki kitabı gören bazı yurttaşlarımız, önyargılarının tutsaklığı nedeniyle biraz burun kıvırmaktalar. Bazılarıyla kitap üzerine konuştuk. Onlara bu kitabı okumalarını önerdim. Bilinçsiz koşullanmalar, insanların öğrenmesinde ve kendini aşmasında en büyük engel. İnsanlardan umudumu kesmem hiçbir zaman. Bir gün kendi kafalarıyla düşüneceklerine inancım tam.

        Yan tarafımda Pakistan kökenli İngiliz yurttaşı bir karı, koca var. Üç beş aylık da yavrular uzanmış bakmakta sağa sola kara gözleriyle. Erkek, havuzda yüzmekte sık sık. Kadın, mevsime göre epeyce kapalı sayabileceğimiz giysi içinde çocuğuyla ilgilenmekte. Bir yandan da havuza girenleri, güneşlenenleri izlemekte. Kocasının adı Muhammet. Kısa söyleşiler yapmaktayız onunla.

        Muhammet, ara öğün için gidip yiyecekler aldı. Yiyecekler, gözlemenin birkaç türü. Oturdu eşiyle yemek için. İki uzanakları var. Birinde bebekleri yatmakta. Diğerinde eşi oturmakta. Eşi, gözlemesini ve ayranını oturup yemeye başladı. Muhammet de yanında bulunan bir yurttaşımızın sahiplendiğini sonradan öğrendiğim uzanağın ayakucuna oturup gözlemesini yemeye başladı eşiyle göz göze, diz dize. Birden havuzdan bir sinirli adam çıktı ve kendisine ait olan bu uzanağa oturmamasını söyledi. Kin ve öfke doluydu bu zavallı. Oysa Muhammet, onun havlularına da diğer eşyalarına da değmiyordu. Ben, araya girdim. Zavallının öfkesi dinecek gibi değil.

        Oysa bizim geleneğimizde yemek yiyen, su içen rahatsız edilmez. Hele bir erkeğe karısının, çocuğunun yanında kızılmaz.

        Yattığım yerden kalktım, kendimi toparladım. Muhammet’i uzanağıma çağırdım. Gelip oturdu. Yemeğini orada yemeyi sürdürdü. Bir de ona “Afiyet olsun!” dedim. Bu sözün ne demek olduğunu anlatmaya çalıştım yarım İngilizcemle, anlatamadım. Atacan’ı aradım, göremedim. Akşam yemeğinde garsonların birinden yardım alarak Muhammet’e bu sözü anlatabildik. Çok mutlu oldu. Artık her yemekte ve kahvaltıda beni görünce “Afiyet olsun” diyor Muhammet.

        Suriyeliler üzerinden yapılan yabancı düşmanlığı, ne yazık ki bilgisizlerce saldırganlığa dönüştürülmekte. Yabancı düşmanlığı derken bu düşmanlık Avrupalıya, sarışın olanlara değil; esmer olan insanlara karşı yapılmakta. Bunun ABD’de yapılan ırk ayrımından, Nazilerin yaptığı ırkçılıktan bir farkı yok! Oysa ülkemiz yurttaşlarının birçoğu kara kaşlı, kara gözlü. Siyasetçilerin oy devşirmek için kullandıkları sorumsuz sözler, havuz başında ırkçılığa dönüşmekte. O uzanağa sarışın bir Avrupalı otursaydı bu zavallı böyle davranmazdı. Eminim ki eğilip bükülür, ona övgülerde bulunurdu.

        Öğleden sonra ilgimi çekti. Bir Türk topluluk var. Bir bakanlığın çalışanları. Otelde eğitim yapmaktalar. Ülkemizin birçok ilinden gelenler var aralarında. Boyunlarında asılı kartlarda adları ve geldikleri iller yazılı. Niye geldiklerini sordum, yanıtladılar. Çoğu çok genç. Kadınlar çoğunlukta. Erkek çalışan neredeyse yok! Kimsesiz çocukların bakımıyla ilgili bir bakanlığın beş yıldızlı otelde eğitim yapmasını yadırgadığımı söyleyebilirim. Bunca masrafa ne gerek var? Bunu söylerken her bakanlık çalışanının böyle yerlerde kalmasını yadırgamıyorum. Bunun bir bakanlığın bütçesiyle yapılmasına karşı çıkıyorum.

        Akşam yemeğinden sonra havuz başında oturup söyleştik. Gece yarısına dek sessizlik içinde müzik dinledik. Ne yazık ki zorunlu olarak dinlediğimiz müzik beni çok neşelendirmedi. Ama olsun, hiç yoktan iyidir.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               16 Temmuz 2022

       

3 yorum:

  1. Batılılara yardaklanma telaşı sadece "esmer" tenlilere değil, kendimize de nefretle bakmamıza sebep oluyor. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Aslında bizler turiste nasıl daha iyi davranmalıyız kuralları ile büyüdük eğitildik.Ancak son yıllarda ülkede oluşan mülteci akını ve onlara tanınan ayrıcalıklar insanımız üzerinde olumsuz etkiler yarattı haklı olarak.Gerek alım güçleri gerekse kural tanımaz rahatlıkları çok itici.Tabi ki kendi halinde medenice tatil geçirenlere değil de kuralsız kişilere karşı tahammül kalmadı bana göre...

    YanıtlaSil