BABADAĞ’DA AY (Dinlence Yazıları 15)


        11 Temmuz Pazartesi… Babadağ’ın esintileriyle serin bir gecenin sabahı… Babadağ, ak ipliklerle donanmış kocaman bir ışık demeti. Öte yanda Mendos büyük bir ağır başlılık içinde... Güneş ışıkları, ona yandan vurmakta. Dağın yamaçlarında gölgeli ışımalar. Babadağ, kocaman bir kartalsa Mendos da çevresine egemen olmuş geniş yeleli bir aslan.

        Babadağ ve Mendos, güneyden kuzeye adeta Fethiye’yi kuşatmış durumda. Eskiçağ savaşçılarının görkemi, gururu, kararlılığı var üstlerinde. Bin bir güzelliği ve bereketi saklayan toprakları, denizi, onlarca koyu, körfezi, küçük adaları, gizemli zeytinleri koruması altına almış iki dağ. Ölüdeniz, Babadağ’ın eteği boyunca uzanmış, onun gücüne sığınmış öksüz bir yavru gibi. Fethiye ise dağların eteklerine yayılmış özgüvenli bir gelin.

        Odamızda sessizlik egemen... Sessizlik içinde güneşin doğuşunu, dağları izlemek insana eşsiz bir erinç vermekte. Esintiyle serinleyen beden, sağlık bulmakta. Sağlık bulan bedendeki tin de dinginleşmekte. Kötümserlikten kurtulup iyimser duygu ve düşünceler kaplamakta insan tinini. Serin sabahın verdiği yaşam erkesi, insanı özgürleştirip güçlendirmekte. Serin bir esintinin ve sessizliğin verdiği yaşama gücü kolay kolay her zaman bulunmaz. Bu nedenle değerini bilip tadını çıkarmak gerek böyle bir sabahın.

        Kahvaltı salonunda arı gibi çalışan gençleri gördükçe insanın gönlü coşmakta. Yel gibi gelip yel gibi gitmekteler. Tükenmez bir yaşam erkesi, onları sürekli devindirmekte. Gözlerinde, yüzlerinde yorgunluğun belirtisi yok!

        Bugün havuza erken girdik. Gün boyu sürdü havuz keyfimiz. Ben, kitap okudum uzun süre. Kitapla ilgili notlar aldığımdan uzanaktan kalkıp havuza yakın bir masaya yerleştim. 

İki genç kız, birer bira alarak uzanaklarının arasındaki sehpaya koydular. Birkaç tane özçekim yapıp paylaştılar. Paylaştıktan sonra deyip güldüler. Ardından ayrıldılar havuz başından. O biralar uzun süre orada kaldı. Sonunda bir görevli fark edip onları oradan kaldırdı. Bu özçekim yapıp sosyal medyada beğeni alma hastalığı kanserden beter.

        İki yabancı uyruklu kadın, sabahtan başlayıp ikindiye dek alkollü içki içtiler. Sonrasında uzanaklarda uyuyakaldılar. Akşam yemeği saatinde uyanmadılar. Yemek saati geçmek üzere. Eşim, onları uyandırmamı söyledi aç kalmasınlar diye. “Hayır…” dedim “Kaçırsınlar akşam yemeğini de içmesini öğrensinler. Beleş bulunca fıçıyla içmesinler bir daha. Yemeğe on beş dakika kala biri uyandı, sonra zaman geçirmeden gelip yemeklerini aldılar şaşkınca. 

        Akşamı nasıl ettiğimizi anlamadık. Havuzdan sonra duş alıp çarşıya çıktık. Biraz gezindik. Çok az alışveriş edip otele döndük. Döndüğümüzde yemek saati gelmiş, neredeyse herkes yerlerini almıştı. Biz de boş bir masaya yerleştik. Masamızdan Babadağ’ın doruğu görünmekte. Doruğunda bir akşam alacası… Arkasından hafif bir ışık sızmakta yukarı doğru. Büyük bir el, büyükçe bir el fenerini dağın ardına tutuyormuş gibi görünmekte ulu doruk. Kimi zaman da saçları apak olmuş bir deve benzetilmekte. Devin başı dik, gözleri yukarda. Sürekli gökyüzünün derinliklerinde bir şeyler arıyormuş gibi. Denizin uğultusunu, yelin kuru yapraklarda çıkardığı hışırtıyı işitmek için kulak kesilmiş her yana. Kolunun biri Belcekız’da, diğeri Mendos’un belinde halay çekiyormuş gibi. Ayakları yedi kat yerin dibinde.

        Yemek sonrası dinlenmedeyiz. Babadağ’a bakıp düşlemler içindeyim. Akşam alacası yitmeye başladı. Aydınlık, karanlığa yengi sağladı. Işık çoğaldı yavaşça. Ayın yüzü göründü büyükçe bir tırnak ucu gibi. Apak bir tırnak ucu. İlk dördün sona erdi. Şişkin ay, dolunaya dönüşmekte. İki gün sonra 13 Temmuz’da dolunay apaydınlık, ışıl ışıl görünecek.

        Ay yükseldi, yükseldi büyük bir ışıldak gibi aydınlatmakta dağın her yanını. Gece, ay ışığıyla yıkanmakta. Gökyüzü aydınlık bir boşluğa dönüştü birden. Ayın ilk çıktığındaki turuncu biçimini ve ardından sarıya dönmesini ne yazık ki göremedik. Çünkü bu renkler, dağın ardındayken olup bitti. Apak ayı birden görmek bir başka güzel… Ay yükseldikçe toprak daha çok aydınlanmakta. Gökyüzü ışığa bürünmekte.

        Gece ilerledikçe taşıt gürültüleri azalmakta. Otelin konukları yavaş yavaş odalarına çekilmekte. Bu tenhalık, sessizliğe gömüyor her yanı. Sessizlikle ay ışığı birleşince doyumsuz bir gece ortaya çıkmakta. Uzun süre bu güzelliği yaşıyorum. Bu doyumsuz, eşsiz geceyi her zaman, her yerde bulamam. Bu nedenle tadını çıkarmam gerek sonuna dek. Bu, uyumadan düş görmek gibi… Böylesi bir düşü kim görmek istemez ki…

        Sabahleyin erkenci olmak zorundayız. Çünkü tekne turuna gideceğiz. Koyları, serin suları keşfe çıkacağız.  Suyun taşıyıcılığında farklı yerlere ulaşacağız. Düşlerle bezenmiş geceyi,  uzun süre yaşadıktan sonra geç sayılabilecek bir saatte yatağımıza girdik. Doğanın çağrısına uyup derin bir uykuya daldık mutlulukla…

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       27 Temmuz 2022

 

2 yorum:

  1. İşte bu detayları görebilmek yaşayabilmek önemli bu da elbette yazar şair olmanın ayrıcalığı.
    DUYGUSAL ŞAİR
    İSMAİL GÖKÇE
    DENİZLİ

    YanıtlaSil
  2. İyi dinlenmeler. Tatiliniz gönlünüzce geçsin. İyi gözlemler. Yazınızı beğendim. Sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil