KADRİYE (Dinlence Yazıları 7)


        Otelimizin bulunduğu mahallenin adı Kadriye. Öteden beri kadın adlarının verildiği yerler ilgimi çeker. Bu adlarda bir doğurganlık, analık, çoğalma, üreme anlamı var. Buralarda insan ister istemez bir anne şefkati duyar.

        Ülkemizin birçok yerinde kadın adlarını taşıyan yerleşim yerleri bulunmakta. Bu da halkımızın kadınlara ve analara verdiği önemi, gösterdiği saygıyı belirtir.

        İlk gün gittiğimiz kumsalın adı da Kadriye. Önüme gelene soruyorum: “Buraya adını veren Kadriye kim? Neden buraya Kadriye adı verildi?” Taksicisine, minibüsçüsüne, esnafına, garsonuna, aşçısına… Doğru dürüst bir yanıt yok! Yanıtların çoğu uydurma, kafadan atma. “Bilmiyor.” demesinler diye yanıtlıyorlar beni.

        Üzülerek söyleyeyim ülkemizin neresine giderseniz gidin, orada yaşayanların çoğu bulundukları yerin tarihini bilmiyorlar. Doğal güzellikler, kültürel değerler ve tarihsel yapıtlar hakkında ayrıntılı bilgiyi geçtim, kulak dolgunluğu sayabileceğimiz bilgiye bile sahip değiller. Bu hem okullarımızda hem de ailede verilen eğitimin yetersizliğini göstermekte. Demek ki insanımız, günlük söyleşilerinde yöreleriyle ilgili bilgileri konuşmak yerine başka şeyler konuşmaktalar. Bu nedenle de yöresel bilgiler kuşaktan kuşağa, komşudan komşuya, kulaktan kulağa, dilden dile, aileden aileye yayılamıyor. Ayrıca insanımızın merak duygusu giderek yok olmakta. Bunda en önemli etken, genelağın ve medyanın insanımızı tutsaklaştırması. Bu alanların egemenleri kullanıcıların istediğini değil, kendi istediklerini öğretmekteler. Bu da bilgiyi sınırlamakta, merak duygusunu çoraklaştırmakta.

        Kadriye Mahallesinin adını öğrenmek için önce genelağda bir araştırma yaptım. Kısa bilgiler var. Bu bilgileri doğrulamak için Mahallenin Muhtarı Süleyman Çalışkan’ı aradım. Bilgileri doğrulattım ona. Sayın Çalışkan’la uzunca bir söyleşi de bulunduk. Ondan yeni şeyler de öğrendim. Bir harf değil, birden çok harf öğretti bana.

        Kadriye Mahallesinin halkını oluşturanların çoğu, Girit Muhacirleri. Girit, Osmanlı Devletinden ayrılınca bağlanınca kıyıma uğrayan soydaşlarımız doğup büyüdükleri topraklardan ayrılmak zorun kalmışlar. Anavatana sığınmışlar. Buraya gelip yerleşenler Girit’in en büyük kenti, Kandiye’den göç etmişler. Buranın ilk adı, Akkınlar imiş. Köy statüsündeki buranın adı, 16 Kasım 1992’de değiştirilerek Kadriye olmuş ve belediye yapılmış.

        Kadriye mi nereden geliyor. Kandiye’den kaynaklanarak Kadriye denmiş. Bir kadın adına dönüşmüş Kandiye. Ne kadar güzel değil mi?

        Hazır aramışken Muhtar Süleyman Bey’e kumsalda kurumakta olan armut ağacını sordum. Ben, onun susuzluk nedeniyle kuruduğunu sanmıştım. Muhtarımız “Radyasyonu ilk haber veren ağaç, armuttur.” dedi. Bir yerde radyasyon düzeyi artınca ilk olarak armutlar tepki verirmiş buna. Önce meyve vermezlermiş. Verseler bile olgunlaşmazmış meyveler. Sonra da ağacın bedeni kurumaya başlarmış. Ne güzel bir bilgi bu. Muhtar Süleymanların yüzünden umutluyuz ülkemiz için. İşini iyi yapan, çevresine duyarlı insanlar var az da olsa aramızda. Bu durum umut verici.

        Bir daha Serik-Kadriye’ye gidersem bu bilgileri anlatacağım rastladıklarıma. Özellikle de Kadriye adının nereden geldiğini.

        Öğrenmenin sonu yok! Biz de öğreneceğiz ömrümüz yettikçe.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       19 Temmuz 2022

4 yorum:

  1. Adil bey, tatildeki anılarınızı sanki oradaymışım gibi hissederek, bir solukta okudum. Doğu kökenli turistleri, ırkçı tavırları (ki tavrın son yıllarda ülkemize yığılarak sayıları milyonları bulan göçmenler ile topraklarımızın ve vatandaşlığın satıldığı zengin Araplara karşı bir tutum olduğunu düşünüyorum.) halkla ilişkiler görevlisi Hande hanımı, Kandiye’den Kadriye’ye çevrilen yerleşim yerini, taksi ile midibüs şoförlerini okurken ben de oradaydım. Ancak patlarcasına yemek yiyenleri okuduğumda gözlerimin önüne gelen manzara hiç hoşuma gitmedi. İrkildim ve kendime geldim. Dur dedim kendime dur ve sakin ol. Onlar burda değil.
    Bu açlık korkusu, saldırganlık iğrenç ve maalesef her yerde. Bazen uzak illere turlarla gidiyoruz. Otellerdeki kahvaltı salonunda gördüklerimi inanın kabus sanıyorum. “Bedava sinek baldan tatlı”yı görüyorum onlarda.😟
    Adil bey, siz hep yazın, biz hep okuyalım. Daha nice gezmeleriniz olsun. Eşinize ve Atacan’a sevgilerle…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yine isim yazmayı unutmuşum.
      Şükran Balekoğlu Yamak

      Sil
  2. 😯 Şaşkınlığım armut ağacı için. Bilmiyordum. Muhtarımız yalnız size değil bana da çok harf öğretti. Yazıyı içim burkularak okurken sonu çok çok çok güzel oldu. Kaleminize sağlık Hocam.

    YanıtlaSil
  3. Güzel bilgiler ediniyorum. Sizi okumak önemli. Bahçemiz de çeşit çeşit armut ağacı vardı. (beton hırsı galip gelmeden önce). Güze meyvelerini yemiştik. Demek ki radyasyonu yerde yaşamışız.

    YanıtlaSil