DİNLENCE BAŞLIYOR (Dinlence Yazıları-1)


        29 Haziran 2022 Çarşamba günü dinlenceye gitmek için hazırlıklara başladık erkenden. Sabahleyin Kaynak Yayınlarına giderek yeni yayımlanan birkaç kitap aldım, Antalya’da yaşayan öğrencim Dr. Odhan Yüksel’e armağan etmek için. Geleneğimizdir konukluğa eli boş gitmemek. Ben de bunun kitap olmasını yeğlemekteyim yıllardır olduğu gibi.

        Eşim, sabahtan akşama dek yükçe (bavul) hazırladı. Üç kişiye, üç yükçe. Bavullar, kabin boyu. Artık karışmıyorum bu işe. Her dinlencemizde birçok gereksiz öteberi taşıyoruz. Bu durum, dinlencemizi hamallığa dönüştürmekte. Karşı çıkmanın yararsız olduğunu bildiğimden sessizliği yeğlemekteyim.

        Gece yarısı bire doğru uyuduk ve saat üçte uyandık. Çünkü uçağımızın saati: 05.50… Hemen kalktık yatağımızdan. Zaten tilki uykusundaydım. Bir şeyler atıştırıp evden çıktık. Üç bavul, bir sırt çantası dolu dolu.

        Evimiz üç caddenin ortasında olduğundan taksi bulmak zor olmadı. Önce yükçelerimizi taksinin yüklüğüne yerleştirdik. Sonrasında yerlerimizi aldık. Eşimle Atacan, arka koltukta; ben öndeyim, sürücünün yanında. Emniyet kemerini takmadan önce sürücüye içten bir günaydın, dedim. Sürücü neşeli bir adam. Bu saatte mutlu... Yaptığı işten memnun. Birkaç tümce konuştuktan sonra sürücünün yerdeşim olduğunu anladım.

        “Köyünün adı ne?” diye sordum.

        “Of…” dedi.

        “Of köy değil, ilçe…”

        “Evet, ilçe… Benim köyüm Pınarca… Ama Korkut köyünden, Şapoğullarından evliyim, annem de aynı köyden ve aynı akrabadan. Aslında oralı sayılırım.”

        “Şimdi oldu.” diyerek gülümsedim. O da benim nereli olduğumu sordu, yanıtladım.

        Konuşmamız sırasında Atacan’ın uykusu iyice açıldı. Sabahın köründe bir sevinç pınarı sürücümüz Adnan Karamanoğlu. Kendini söyleşiye kaptırdı iyice. Havaalanına sapacağı yolu kaçırdı. Neyse ben erken fark ettim durumu. Uyardım onu. Hemen yakın bir kavşaktan geri dönüp Sabiha Gökçen Havaalanının yoluna döndü. Karadenizlinin kıvrak zekasıyla durumu kurtardı. Benim söyleşimin kendisini etkilediğini söyleyip yolu şaşırmasının suçunu da bana yükledi. Olsun… Böyle yükler, insana ağır gelmez.

        “Bak!” dedim. “Uçağı kaçırırsak bizi Antalya’ya dek götürürsün ona göre.” Bu sözüm üzerine güldü.

        “Ağabey, seninle her yere giderim. Canın sağolsun.”

        Havaalanına geldik gelmesine de nasıl geldiğimizi anlayamadık. Zaman su gibi aktı. Eşim ve Atacan da söyleşiye zaman zaman katıldılar. Bu güler yüzlü adamdan ayrılmak zor. Vedalaştık. Zamanında yetiştik. Uçağın kalkmasına epey vakit var.

        Havaalanı tıklım tıklım… Hemen işlemlerimizi yaptık. Uçağa bineceğimiz yere yürüdük. Kişi başı yirmi beş kilo yük hakkımız var. Neyse ki dört parça yükümüzün toplam ağırlığı elli kilo bile değil.

        Uçağın kalkış zamanı gelince içeriye alındık sırayla. Uçakta boş yer yok! Çoğunluk, çoluk çocuk dinlenceye gitmekte. Çocuklar uykulu… Büyükler yorgun, ama mutlu. Dinlenceye gitmenin rahatlığı içindeler.

        Koltuklarımıza oturup kemerlerimizi bağladık. Uçak, bir süre sonra havalandı. Atacan, acıktığını söyledi. Normal olarak bu saatlerde acıkması olanaksız. Amacı, yolculuğun tadını çıkarmak. Güzel… “Çocuğun giydiği haram, yediği helal." demiş atalarımız. O çoktan koltukların arklarına iliştirilen listeden yiyecek ve içeceğini seçmiş durumda. Yeme, içme ateş pahası… O, kendince hesap yapıp ekonomik davranmaya özen göstermekte. Biz hiç karışmıyoruz ona. Az sonra gezici büfe geldi ve yiyeceğini aldı çocuk. Bir anda bitirdi yemeğini.

        Uçak gökyüzünde süzülmekte. Bulutlar dalga dalga aşağıda. Güneş, doğuyor sol yanımızdan. Bulutlara iplik iplik yayılmakta güneş ışınları. Güneş yüzünü gösterdikçe bulutlar daha da aklaşmakta. Parlak bir apaklık bu. Az sonra kaptanımız, uçağımızın alçalmakta olduğunu duyurdu. Bulutlar, yavaş yavaş yitip gitti. Altımızda yemyeşil Anadolu toprağı… Aralarda sararmış tarlalar gözükmekte. Bunlar; biçilmiş buğday, arpa tarlaları olmalı. Torosların kuzeyi gri sarı. Doruklar da aynı renkte. Güneye geçince gri sarı, yeşile bırakıyor yerini.

        Uçağımız, Akdeniz’in üzerinden dolaşarak havaalanına indi. Belli ki yel, Toroslardan esmekte. Henüz hava ısınmadı sanırım. Saat 07.05’ti. Artık, uçaktan çıkma zamanı…

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               15 Temmuz 2022

       

       

       

 

 

 

3 yorum:

  1. Her gittiği yere sağduyu, insanlık ve Cumhuriyet mayasıyla yoğrulmuş keskin zihniyle bakan Adil Hoca'mın, Antalya ve turizm politikamız için yazacaklarını merak ediyorum.

    YanıtlaSil
  2. Hocam yemek yedirmek için Türk annelerine çocukları uçağa bindirin diyelim mi ? Hay yaşa Atacan, çözümü buldum. 😂🌷🌹🥀 Kaleminize sağlık Hocam

    YanıtlaSil
  3. Tatilsiz geçen bu yaz aylarının sonunda ,sizin gezi yazılarınızı okumak büyük bir keyif , gitmiş kadar gözümde canlanıyor ...

    YanıtlaSil