Ölüdeniz’de ilk gecemiz. Gönlümüzün yorulduğu bir günün
sonunda uykuya daldık yatağımıza girer girmez. Atacan, kendi yerine yatmadı.
Annesiyle yer değiştirdi. Gelip yanıma kıvrıldı. Başı göğsümde mışıl mışıl
uyumakta. Elim saçlarını okşarken uyuyakalmışım. Birkaç saat sonra çocuk büyük
bir öğürtüyle kusmaya başladı. Üstüme kusmamak için çabaladıysa da başaramadı.
Kusmuklarının bir bölümü çıplak göğsümde ılıklık yaymakta. O, özür dilemekte
benden. Ben ise “Önemli değil, yıkanınca bir şey kalmaz.” diyerek onu rahatlatmaya
çalışıyorum.
Öğürtüyü ve konuşmalarımız işiten eşim uyandı. Kalkıp ışığı
yaktı. Yatak kusmuk içinde. Temizlemeye çalışıyoruz, ama nafile… Kirlenen
çarşaf ve pikeyi bir yere kaldırdık. Uyuyabileceğimiz dar, temiz bir alan
oluşturduk. Atacan, bana sıkı sıkı sarılmış. Az da olsa ateşi var. Birden
yerinden fırlayıp ayakyoluna gitti. İshal… Artık uyumak haram…
Birkaç kez daha kustu. Midesi tamamen boşaldı, kusacak bir
şey kalmadı. Ayakyoluna da gitti sık sık. Sabah ışımaya başladı. Uyumam
olanaksız. Çocuk kıvrılmış, kolumun üstünde çok güzel uyumakta. Kim bilir
düşünde ne görüyor? Bir elim alnında, ateşine bakıyorum. Ateşi yok sayılır.
Kalkıp duş alacağım, ancak uyanmasın diye kımıldanmıyorum yerimden. Üstümdeki
kusmuklar kurumuş. Kokusu her yanda. Çocuğun uykusunu dünyaya değişmem. Bu
nedenle uyanana dek böyle yatacağım. Çocuğun dinlencesi mahvolacak. Neyse
uyanınca kahvaltı yapıp doktora götürelim onu.
Saate bakmıyorum. Camdan güneşin gittikçe parladığını
görüyorum. Güneşe bakarak saati tahmin etmeye çalışmaktayım. Elim alnında,
saçlarında çocuğun. Düşlemler uçuşmakta beynimde. Zaman geçmek bilmiyor. Uyansa
da bir an önce doktora gitsek. Ancak uykunun da ona iyi geleceğinin
farkındayım. Güneş epey yükseldi, camdan içeri giriyor. Odamızda bir konuğumuz
var artık parıldayan. Duvarda yansımakta güneş ışınları. Duvardaki parıltılar
türlü biçimler almakta. Onları türlü nesnelere benzetiyorum. Böylece güneşle
adı konmamış bir oyun oynamaktayım. Oyunum epeyce sürdü.
Atacan, yavaşça kolumun üstünde döndü. Uzun kirpikleri
arasından iki bal köpüğü göründü. Yüzü bitkin. Bana baktı kaçamak bakışlarla.
Onu, yukarı çekip alnından, yanaklarından öptüm. Kokladım uzun uzun. Bakıştık
bir süre. Annesini sordu. Sırtı dönüktü onun yattığı yere. Gösterdim elimle.
Eşime seslendim, uyandı hemen. Telaşla fırladı. “Atacan…” dedi. Onu, uyanık
görünce gelip öpmeye başladı. Kalktık. Önce kusmuklu eşyalarını bir yana
katlayıp koyduk. Sonrasında duş aldım. Geceden beri göğsümde, karnımda
taşıdığım atıklardan kurtuldum. Atacan da yıkandı. Odadan çıktık. Durumu, kat
görevlilerine anlattık. Zaten odamız bugün değişecekti. Dün akşam eşim bu odayı
beğenmemişti. Başka oda olmadığından zorunlu olarak burada kaldık.
Kahvaltı salonuna geçtik. Çabucak kahvaltımızı yaptık. Çocuk,
tek bir lokma ağzına atmadı. Yalnızca birkaç yudum su içti. Otel yöneticisine
sorduk en yakın doktora nasıl ulaşacağımızı. Hisarönü’ndeki sağlık ocağını
söyledi. Hemen taksi çağrıldı. Taksiye bindik. Eşim, çocukla arka koltukta
elinde bir naylon torbayla. Çocuk öğürdükçe taksicinin aklı çıkmakta. Arabası
kirlenecek diye ödü kopmakta. Kusamıyor bir türlü, çünkü midesinde çıkacak bir
şey yok! Taksicinin tavrı bizi gerip diken üzerine oturtuyor. Çocuk can, sürücü
koltuğunun kirlenmemesi derdinde. Kendimi zor tutuyorum, bir şey söylememek
için. Bir an önce doktora varmalıyız. Sonunda geliyoruz sağlık ocağının önüne.
Parayı öderken "Arabanı kirletmedi çocuk, bu denli korkmana gerek
yoktu." demeyi ihmal etmedim. Ardından “İyi günler, hayırlı işler…”
diledim bu can sıkıcıya.
Sağlık ocağına girdik. Görevli doktorun kapısında çok
beklemeden içerdeydik. Karşımızda güler yüzlü bir adam. Sevecen… Çocuğu muayene
etti. Ateşine baktı. İyice inceledi. Reçeteyi yazmak için oturdu. Ben de
karşısında oturmaktaydım. Masasında Türk ve Fenerbahçe bayrakları yan yana.
Karadenizli olduğunu düşündüm. Sordum ona: “Rizeli misiniz?”
“Evet, Rize-Çamlıhemşin…” diyerek
onayladı beni. Uzun süredir Fethiye’deymiş. Artık hanım köylü olmuş. Kısa, hoş
bir söyleşimiz oldu. Adını söyledi, telefon numarasını yazdırdı bana. Ben de
kaydettim onun numarasını telefonuma. Bir gün Dr. Şenol Terzi ile hastalıkta değil de sağlıkta bir yerlerde
karşılaşır, söyleşimizi kaldığı yerden sürdürürüz, kim bilir?
Sağlık ocağının yanındaki eczaneden ilaçları
aldık. Biz eczanedeyken eşim, üç gün sonra gideceğimiz Hisarönü’ndeki oteli
görmeye gitti. Çok yakınmış buraya. Biz de Atacan’la ilaçları alıp yakındaki
bir markete girdik. Taşıyabileceğim kadar su aldım. Çünkü otelde içme suyu kent
suyunun arıtılmasıyla ele ediliyor. Bu, hoşuma gitmedi. Ayakyoluna gitmek için
belediye binasının önüne geldik. Atacan, beni burada bir ağacın gölgesinde
bekledi. Az sonra eşim aradı. Ona çocuğun yerini söyledim. Yanına gittiğinde
çimlerin üzerine uzanmış yatıyordu bizim hastamız.
Bu kez dolmuşa bindik, zaten önümüzde
durmuştu. Yine kredi kartıyla ödememizi yaptık dokunmasız olarak. Benim içimde
bir merak… Kredi kartıyla ödemenin nedenini öğrenme isteğim. Neyse şimdi zamanı
değil, çocuk hasta. Bir başka gün, bunu öğreneceğim.
Otele geldik. Konuklar öğle yemeğine oturmuş
bile. Çocuğun şuruplarının biri aç, diğeri de tok kanına içilecek. Aç karnına içmesi
gerekeni içirdik. Ya tok karnına içmesi gereken ne olacak? Yalvardık, yakardık
olmadı. En sonunda iki lokma yiyip “Doydum.” dedi. Onu tok sayarak tok karnına
içmesi gereken şurubu da içirdim. Biz yemeklerimizi yedik keyifsizce.
Yemekten sonra havuz başına, meyve ağaçlarının
gölgelediği uzanaklara uzandık. Atacan uyuyacağını söyledi. Ona göre hazırladık
yerine gölgede. Deliksiz uyudu saatlerce. Birkaç kez uyanıp birkaç yudum su içti.
Ben, kitap okumaya çalıştım onun yanında, okuyamadım. Babadağ’dan atlayan paraşütçüleri
izledim uzun zaman. Zaman geçmiyor nedense. İşin tadı tuzu kalmadı. Doktordan geldik
geleli kusmadı, bu çok iyi. Eşim biraz yüzdü. Daha sonra ben de yüzdüm. Bu
arada odamız değişti. Eşyalarımız taşıdık oraya. Yeni odamız havuza bakmakta,
düzayak. Eşim bu odayı beğendi.
Akşama doğru uyandı çocuk. Dinlenmiş, ancak
keyifsizdi. Yeni odamızı gösterdik. Öylesine baktı. Bir şey demedi. Akşam
yemeğine gittik. Ağzına tek lokma koymadı. Bir bardak portakal suyu içti. İlaçlarını
verdik. Uyumak istediğini söyledi. Odaya geçtik. Hemen yatağa yatıp uyumaya
başladı. Televizyonu açtık o uyurken haber dinleyelim diye. Canımız sıkıldı.
Odamızın önüne iki tane uzanak çekip oturduk havuz başına.
Hava iyice karardı biz otururken. Havuz
çevresindeki ışıklar sönmeye başladı. Bugünün en iyi olan işi bu. Işıklar
azalınca gökyüzünü izledik uzun süre. Yıldızlara baktık. Işıl ışıl gökyüzünde
kayan bir yıldız aradık. Ancak yıldız kaymadı. Biz de dileklerimizi başka bir
geceye bıraktık.
8 Temmuz Cuma günümüz böyle geçti. Yaşam
inişli çıkışlı bir yol. Bugün inişi yaşadık keyifsizce.
Adil Hacıömeroğlu
24
Temmuz 2022
Çok geçmiş olsun bizim torunlarda aynı galiba bu ba bir virüs
YanıtlaSilGeçmiş olsun Hocam. Çocuklar hastalandı mı, bırakın anne babayı diğer aile büyükleri yakındaysa onlarında keyfi kaçıyor. Bir daha yaşanmaması dileğiyle.
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun!
YanıtlaSilGeçmiş olsun hocam. 🙏🏼
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun Adil bey. Sıcaktan veya havuzdan kaynaklı olabilir. Çocuk hasta olunca tüm ailede etkileniyor tabii. Acil şifa diliyorum…
YanıtlaSilŞükran Balekoğlu Yamak
Hocam çok geçmiş olsun zor saatler geçirmişsiniz . Çocuklar genelde gece hastalanıyorlar tatil yerlerinde çocuklar hassas hemen herşeyden olumsuz etkileniyorlar.Bir daha ki dinlenmelerde yaşanmaması dileğiyle🙏🏻🌼Sağlıklı günler dilerim .Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil