Ne
yazık ki birçok çocuk, kavga gürültünün eksik olmadığı aile ortamında büyümekte.
Anne ve baba; dişlerini gıcırdatıp yumruklarını sıktığında, kızıp seslerini
yükselttiklerinde, öfkelenip eşyaları kırıp döktüklerinde, hele birbirlerine el
kaldırdıklarında çocukların içinde yıkıcı fırtınalar kopmakta o an. Her fırtına
da çocuğun içinden bir şeyleri koparıp götürmekte. Kopup gidenler, ne mi?
Kopup
gidenler; yeni yeni yeşermeye başlayan sevgi fidanları, yüreklere ekilip
yeşermesi beklenen saygı ve özsaygı tohumları, tüm yaşamına yön verecek olan
özgüven anıtları, onu başarıya götürecek olan erinci, onu taşkın bir selden
dingin bir suya dönüştürecek olan mutluluğu… İçinde beslediği büyük ülküler bir
sırça köşk gibi düşüp tuzla buz olur. Gönlünün en derinine altın harflerle işlediği
başarı imgelerini, yaşamını yönlendirecek amaçları kuş olup uçar birden yürek
dalından.
Bir
evde anne ve baba arasında kavga sürdükçe çocuklardan bir şeyler gider,
eksilir. Ailenin küçük bireyi, kavgalar arttıkça kendini eksik olarak
duyumsamaya başlar. Eksik duyumsama arttıkça özgüven güneş görmüş kar gibi
erir. Bu kavgaların çocuktaki en büyük ve ilk yıkımı kendini eksik görmesiyle
başlar. Kendini eksik görmek, değersizlik duygusunu yaratır küçük eğinlerle
tinlerde. Değersizlik, yetersizlik duygusu bir çocukta önemli yıkımlara neden
olur. Çoğu zaman kavgaların nedeninin kendi varlığı olduğunu düşünüp kendini
suçlar. Bu duygu, zamanla istenmeyen acı bir sonla da bitebilir.
Aile
içi kavgalı bir ortamda büyüyen çocukta öncelikle düzensiz uyku sorunu yaşar.
Gecenin karanlığı, onları korkutur ve kendini yalnız, terk edilmiş olarak
duyumsar. Çoğu zaman uykusundan uyanır gördüğü düşler nedeniyle. Düşler bir
karabasandır artık. Uykusuzluk onu yorgun, bitkin, dağınık yapar. Bu durum,
dikkat dağınıklığını artırır. Yorgun, bitkin, dağınık, herhangi bir konuya
odaklanamayan çocuğun dinlediklerine, okuduklarına, gördüklerine odaklanması çok
zordur. Böyle olunca da yaptığı hiçbir işten zevk almaz. Boş zamanlarında
amaçsız, yorgun, aylak aylak dolaşır evin içinde. Bu odaklanma sorunu çocuğu
başarısızlığa tutsak eder.
Kavgalı
ortamda yetişen çocuklar için amaçsızlık, kolayca görülüp anlaşılır. Günlük
yaşamda hiçbir şeyden mutlu olmaz. Her şeyin boş olduğu sanısına kapılır. Bu
sanı, giderek onda davranış biçimine dönüşür. Bu da çocuğun hiçbir konuda sorumluluk
duymamasına neden olur. Bu tür çocukların okul başarılarının düşmesi kolayca
gözlemlenir.
Aile
içi kavganın çocukta yarattığı en büyük olumsuzluklarından biri de kaygı. Nerdeyse
yapacağı her işte büyüklerce gereksiz görülen kaygı, büyük sorun yaratır.
Kaygının asıl kaynağı da kavgayla dolu bir evde yitirilen özgüvendir. Bazı anne
ve babalar ise bu kaygının çocuğun doğduğu günden başlayarak var olduğu
söylerler. “Onun huyu böyle…” diyerek kestirip atarlar konuyu.
Anne ve baba kavgaları, çocuğun umudunu yok eder. Onun geleceğe yönelik umudu sert bir yelle sönen odun alevi gibi yok olur birden. Bu alevin dumanı bile kesilir kısa sürede. Umudunu yitirmiş birinden başarılı olmayı, çalışmayı, üretmeyi, özgün işler yapmayı bekleyemeyiz. ,
Bir evde kavgalı bir ortamın olması, ailedeki erinci yok eder. Ev içinde anne, baba ve çocuğun görevleri birbirine karışır. Hiçbiri üstlenmesi gereken sorumlulukları yerine getirmez. Sorumluluk alanları birbirine karışır. Böyle olunca da evde anne ve babanın yaptırım gücü kalmaz, her kafadan bir ses çıkar. Aile birliği diye bir şey kalmaz ortada.
Aile içi kavganın, şiddetin, dolayısıyla sevgi ve saygısızlığın olduğu bir ortamda olduğu günümüz çocuğu; sanal dünyaya sığınmakta. Sanal dünyanın soyutluğuna kendini kaptırıp oyun bağımlısı olmakta. Bu bağımlılık, onun dünyasını küçücük telefonun, tabletin içine sokmakta. Bu da onu gerçekçilikten, somut dünyadan uzaklaştırmakta. Somut dünyadan uzaklaşmak demek, yaşamdan kopmak demek değil de nedir?
Anne
ve babalar, kendi elleriyle çocuklarını bir bağımlılığın çıkmazına
sürüklemekteler. Özgüvensiz, sevgisiz, başarısız çocuk; sanal dünyada bu
eksikliklerini gidermeye çalışmakta havanda su döverek. Bu durum, onun
umutsuzluğunu, amaçsızlığını daha da artırmakta aslında.
Anne
ve baba kavgasının çocuğun beyninde yaptığı etki çok büyük ve derin. Bu, cephede
savaşan askerlerin silahların şiddetinden etkilenmesiyle eşdeğer. Dünyanın en
güzel ve umut dolu varlıklarına bu denli derin tinsel sorunlar, sayrılıklar
yaşatmak sorumlu anne ve babaların yapacağı iş değil. Çocuklar; bu dünyaya
kendi istedikleri için değil, anne ve babaları istediği için gelmekteler. Durum
böyleyse dünyaya getirdiğimiz varlıklara, yaşamı zehretmek niye?
Adil
Hacıömeroğlu
21
Mayıs 2024
Dünyaya gelen her insan yavrusu bir mucizedir.Bir anne , baba çocuğunun doğuştan getirdiği muhteşem gücünün , farkında olmalıdır.Eşler ilişkilerin de maalesef çocuklarının da duygularını omlarında birey olduğunu unutup bencil davranıyorlar.Anne , baba ilişkilerinde sık, sık tartışmalı , aile ortamı sağlıksızdır.Çocuklar anne babalarının tüm davranışlarını kopya ederler anne babadan öğrendiklerini çevresinde de uygularlar ve çocuk kendine ve çevresine olan saygısını kaybeder.Kucaklayarak , öperek, okşayarakçocuğumuza sevdiğimizi göstermeliyiz.Çocuklar sevildiğini hissederse mutlu çocuk olurlar , kendilerini değerli hissederler.Çocuk sıcak , sevecen bir aile ortamında huzur ve sevgiyi bulur. Kendi kendine yetmeyi , kendinden hoşnut olmayı , kendine saygı duymayı öğrenir.Özgüvenli olmak , çocuğun çevresine karşı güven duymasını sağlar.Değerli Öğretmenim yüreğinize sağlık .👏✍️🙏🏻🌺İyi ki varsınız.Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilMaalesef mutsuz evliliklerin mutsuz umutsuz çocuklarıyız.
YanıtlaSilDoğru diyorsunuz da mutlu musmutlu evlilikler kalmadı be Adil hocam.Evli çiftler bir şekilde birbirleriyle didişiyorlar.Çocuklarda tanık oluyor bu didişmelere.Evlensen bir dert evlenmesen ayrı bir dert.Çocuk yapsan bir dert yapmasan ayrı bir dert.Çocuk büyütmek çok zor.
YanıtlaSilÜstadım yaptığın tesbitler çok isabetli çocukken hep eksik kaldık zehirlendik bizler kurbanların kurbanlariyiz
YanıtlaSilKaleminize gönlünüze sağlık hocam. O çocuk olmak ne zor. Muhteşem ifade etmişsiniz. Sonsuz teşekkürler..
YanıtlaSil