CHP’nin
önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT Televizyonuna açıklamalarda
bulunmuş. Öyle görünüyor ki Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan olma isteği atarak
sürmekte. Kurultayda yitirdiği seçimi içine sindirememiş. Bu da demokrasiyi
içselleştiremediğini, demokratik olgunluğunun olmadığını göstermekte.
Kılıçdaroğlu’nun
açıklamasında ilgimi çeken en önemli nokta ise içinde bir kin ve intikam
duygusunun olduğudur. Çünkü eleştirmiyor, suçluyor. Yapılan yanlışlarda
sorumluluğu üstlenmiyor, hep arkadaşlarına yüklüyor sorumlulukları da suçu da.
O zaman sormazlar mı adama: Sen ne iş yapıyordun bu yanlışlar yapılırken? Karşıtlarına
ideolojik düzlemde bir eleştiride bulunmuyor. Bu nedenle söyledikleri, biraz da
dedikodu.
Dersimli
Kemal’in Şeyh Sait’e, Seyit Rıza’ya, PKK/DEM’e ilgisini, sevgisini, saygısını ve
eğilimini biliriz. Selahattin Demirtaş sevgisi ise sınır tanımaz. Demirtaş,
Osman Kavala, Nazlı Ilıcak ve Altan kardeşler söz konusu olduğunda içindeki
derin demokrasi sevisi ortaya çıkar. Olağan durumlarda ise demokrasi sevisi
küllenir. CHP’yi nasıl adım adım Atatürk karşıtı bir çizgiye getirdiğinin de tanığıyız.
Kılıçdaroğlu’nun
arada sırada konuşmasında yarar var. Her konuşmasıyla kamuoyu, onu daha iyi
tanımakta. Her açıklamasında gizli saklı bazı şeyleri ortaya sermekte.
Kemal
Bey, sözünü ettiğimiz açıklamasında Ümit Özdağ ile imzaladığı protokolden söz
etti. İyi ki de konuşmuş.
“Zafer
Partisi ile protokol imzaladık. O protokolde çok önemli bir şey var. ‘Belediye
başkanlarını mahkeme kararı olmadan kayyum atanmasının doğru olmadığı ve önüne
geçileceği’ yazılı. Zafer Partisi’nin Genel Başkanı buna imza attı. Bunu kimse
konuşmuyor. Herkes kendi kafasına göre ‘Ben Kılıçdaroğlu’nu nasıl eleştireceğim,
nereden tutmalıyım ve nasıl eleştirmeliyim’ havasına girdiler.” demekte Kılıçdaroğlu.
Hazret, cumhurbaşkanı seçilecek, ancak asıl derdi PKK/DEM’li belediyeleri kurtarmak.
Zafer
Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’la yaptığı protokolle DEM’li belediyelerin PKK’ya
yardım ve yataklık etmesi karşısında devletin sessiz kalmasını sağlamaya
çalışmakta. Kendi milliyetçiliğine toz kondurmayan Özdağ da Kılıçdaroğlu’yla bu
konuda aynı düşünüyor.
Özdağ,
sığınmacı karşıtlığıyla kendince bir milliyetçilik oluşturdu. Sığınmacılar
konusunda kışkırtıcı konuşmalarıyla kamuoyunun ilgisini çekti. Birtakım sivri
sözlerle çok keskin, aşırı milliyetçi olduğuna halkı inandırmaya çalıştı. Meğer
bu keskin sığınmacı söylemleriyle protokoldeki DEM’li belediyelerin
korumacılığı imzasını örtmeye çalışmış Ümit Bey. Gariban sığınmacıya karşı
olacaksın, ancak güvenlik güçlerimizi şehit edilmesine yardım eden PKK’lı
belediye başkanlarının koltuklarında oturmasını garanti altına alacaksın. Bu
nasıl milliyetçilik böyle?
Suriye’ye,
Suriyelilere ağzına geleni söyleyeceksin; ancak dünyayı kana bulayan ABD-İsrail’e
ağzını açmayacaksın.
Ülkemize
sığınan Afganlılara (Ki bu kişilerin önemli bir bölümü Türkmen ve Özbek kökenli)
olmadık sözler söyleyip senaryolar üreteceksin, ancak Afganistan’ı taş devrine
döndüren ABD’ye bir çift sözün olmayacak. Bunun adı da milliyetçilik olacak
öyle mi?
Konuş
Kemal Bey, konuş; takke düşüyor kel görünüyor.
Adil
Hacıömeroğlu
29
Mayıs 2024
Ümit Özdağ milliyetçi, Kılıçdaroğlu Atatürkçü.... Ben de o zaman Mesih'im!!!
YanıtlaSil