Resmi
bayramlarda ilk şiirimi, ilkokula başlamadan önceki Cumhuriyet Bayramı’nda, Hayrat Merkez İlkokulu'nun bahçesinde okudum. “Ben Türk’üm” adlı şiirin yazarı, Halil Refet Tanışık’tı. Şiirimi
ezberledim önceden. İlk kez kürsüye çıktığımdan heyecanlıydım. Yine de şaşırmadan
okudum tüm dizeleri. “Ben yüce bir soydanım/ Ateş dalgası kanım/ Doğruyum,
çalışkanım/ Türk’ün ne mutlu bana” ikinci dörtlüğe geçtiğimde heyecanım azalmıştı.
“Şarktan garbe giderim/ Kıtalar fethederim/ Gücüm sonsuzdur benim/ Türk’üm ne
mutlu bana” diyerek sürdürdüm şiirimi. Alkışlarla onurlandım.
O
günlerde bayramları halkın çoğu izlerdi. Bayramlar, bayram gibi kutlanırdı.
Kimse kalkıp da bayram günü, bayramları sorgulamazdı. Bunu yapanlar hem
ayıplanır hem de onlara hain gözüyle bakılırdı. Çünkü ulusal bayramlar
ulusumuzu birleştiren, Türk’ün kahramanlığını anlatan ortak günümüzdü.
Öğretmenlerimiz
ulusal bayramlara günler öncesinden hazırlık yaparlardı. Korolar oluşturulur.
Söylenecek türküler, şarkılar, marşlar ezberletilirdi. Koroda yer almak,
öğrenciler için onur kaynağıydı. Bayramın özelliğine göre piyesler
sahnelenirdi. Halk oyunları ekipleri çıkardı bayram yerine. Halk, öğretmenler
ve öğrenciler birlikte coşarlardı. Her düzeydeki sınıflardan seçilen öğrenciler
şiirler okurdu. Bir öğretmenimiz, birkaç öğrenci günün anlam ve önemini anlatan
konuşmalar yapardı. Atatürk’ten, Kurtuluş Savaşı’ndan anılar seslendirilir, bazıları
ise canlandırılırdı öğrencilerce. Bayramda görev alan öğrencileriyle anne ve
babaları gurur duyardı.
Bayram
sabahı öğrenciler temiz önlüklerini giyer, kolalanmış yakalıklarını takardı.
Öğretmenlerimizin giyimi, kuşamı, ağırbaşlılığı görülmeye değerdi. Halk da temiz
giyinerek ve bayramlara tüm yüreğiyle katılarak ulusal birliğin temel taşlarını
oluşturmaktaydılar.
Bayraklarımız
Sümerbank’tan alınırdı. En güzel kumaşlardan yapılırdı Türk bayrakları. Bayraklar
ütülenip sandıklara kaldırılırdı öpülüp koklanarak saygıyla. Zamanı gelince
yine öpülüp alına götürülerek açılırdı gururla. Kalitesiz bir kumaştan bayrak
yapmak, ulusal değerimize saygısızlık olarak görülürdü. Şimdiki gibi sentetik
katılmış uyduruk, tek kullanımlık kumaşlardan bayraklar yapılmazdı o yıllarda. Bayrak
demek, ulusun bağımsızlığı demekti. Ona gereken saygıyı göstermek, büyük bir
yurtseverlik göreviydi.
19
Mayıs’ın asıl gururunu, ortaokula gidince yaşamaya başladık. Okulun ilk
günlerinde bando takımına girdim. Borazan çaldım bu ilk günden başlayarak. Bandodakiler,
izci giysisi giyerdi o yıllarda. Bando takımıyla yaşadığımız kasabayı başından
sonuna dek dolaşırdık. Okul arkadaşlarımız, uygun adımla ve ellerinde bayramla
ilgili sözlerin yazıldığı dövizlerle akamızdan gelirdi. Sağımız solumuz, önümüz
arkamız küçük çocuklarla ve köylerden gelenlerle dolardı. Onlar da bizimle
yürürlerdi gururla. Kasaba halkının kimi bizimle yürür, esnaf ise dükkânlarının
önünden alkışlarla bayram coşkusuna katılırlardı.
Bayramdan
bir gün önce ceket ve pantolonumuz, kömür ütüleriyle ütülenirdi. Tertemiz
giyinirdik. O günlerde neredeyse arkadaşlarımızın tümünün bir takım elbisesi
olurdu. İkinci takım elbisesi olan çok azdı.
19
Mayıs, gençliğin bayramıydı. Bu nedenle gençlik, yetenek ve becerilerini
gösterirdi. Jimnastik gösterisi başladığında diller tutulur, soluklar
kesilirdi. Bu gösterilere, öğrencilerin tümü katılırdı. Erkek öğrenciler olarak
annelerimizin diktiği kara spor donlarını giyerdik. Üstümüzde apak atletlerimiz
olurdu. Yoksulluk diz boyuydu. O günün öğretmenleri, okul yöneticileri giyim
mağazalarıyla anlaşıp öğrencileri oralara yönlendirmezlerdi. Velilerin cebinden
çıkacak bir kör kuruşun bile boşa harcanmamasına özen gösterirlerdi tıpkı kendi
paraları gibi. Velilinin parası demek, yurdun parası ve boşa harcanamazdı.
Bayramlar, henüz tüketim toplumunun gösterişine feda edilmemişti.
Velilerimiz,
akrabalarımız, komşularımız bayram coşkumuza ortak olurlardı. Ezberlerindeki şiirleri,
maşları en gür sesleriyle ve tün ciddiyetleriyle okurlarda sabahtan akşama dek.
İstiklal Marşı’mızı işittiklerinde büyük küçük demeden herkes hazırolda
dururdu.
Cumhuriyet
yüzlerce yıldır ihmal edilen toprakları bayındır duruma getirmek için var
gücüyle çalışmaktaydı. Tutumluluk, bir davranış biçimiydi. Savurganlığa yer
yoktu. Kalkınmamızın ilk amacı, kendi kendimize yetmekti.
19
Mayıs, bir ulusun ayağa kalktığı gündü. Böyle bir günde oturmak yakışık almazdı.
Küçük yaşta bizlere öğretmenlerimiz, ailelerimiz ulusal gururun nasıl
yaşanacağını öğretirlerdi. Küçük eğinlerimizle büyük ülküleri beslerdik kocaman
yüreklerimizde. Kendimizi, ulus zora düştüğünde gönüllü askerler olarak
görürdük. Yurdumuzun bize gereksinmesi olduğunda her türlü göreve hazırdık.
Çünkü bizler, yurda hizmet için doğmuştuk.
Tarihimizle
gurur duyar, göğsümüz kabarırdı. Liberal masallarla, demokrasi yalanlarıyla
kandırılmamıştı o yıllarda halkımız. Emperyalist ülkelere hayranlık yoktu.
Tersine emperyalistlere karşı nefret ve kin vardı insanların yüreklerinde.
Atatürk sevgisi tartışılmazdı. Tartışanlar ise meczup olarak nitelenir ve akıl
sağlıklarından şüphelenilirdi.
Düzenlenen
konserlerde ezgiler halk kokardı. Anlatılanlarda baş dik yaşamanın öneminden
söz edilirdi. Birilerine, özellikle de düşmana el avuç açmanın ne denli
onursuzluk olduğu vurgulanırdı.
19
Mayıs !919’da “Ya istiklal ya ölüm!” diyerek yurdu kurtarmak için yola çıkan
Atatürk, yaşamı boyunca “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” ilkesinden
ayrılmadı. Özgürlük ve bağımsızlığın, var olmamızın vazgeçilmezi olduğu
gerçeğini bir an olsun unutmayarak ulusumuzun 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik
ve Spor Bayramı kutlu olsun.
Adil
Hacıömeroğlu
19
Mayıs 2024
Gururla,ve çoğunu animsayarak okudum,Kırşehir de tüm bayramlarımız muhteşemdi,unutulması imkansız...Bizler birer nefer gibi yetiştik bunu da bayramlarımızda büyük bir heyecanla hem yaşar hem de yaşatırdık...Kaleminize sağlık. TEŞEKKÜRLER.
YanıtlaSilBu güzel yazıyı okuyunca”ya istiklal ya ölüm” bana gençliğimde Trabzon da bayram öncesi bu deyişi şehirde uygun yerlere yazdığımız için tutuklanıp sorguladığımız günü, mahkemeye sevke kadar nezarette tutuluşumuz ve eller çelepçeli araparktan meydana afiyete götürüşümüz aklıma geldi. Yıllar sonra yine “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM” diyorum. Yaşasın kuvayı milliye ve müdafaa hukuk ruhu.
YanıtlaSilHikmet Yılmaz
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk , “ Gençler :Tüm umudum sizsiniz “ derken kurduğu Cumhuriyeti kimlere emanet edeceğini büyük bir güven ve samimiyetle belirlemişti.Bizler çocukluğumuzdan itibaren coşkuyla milli bayramlarımızı , aylar öncesinden hazırlanır kutlardık . 19 Mayıs stadyumunda spor gösterileriyle kutlardık🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷Okullarımızda öğretmenlerimizle sınıfları süsler, giysilerimizi özenle seçer Atamızın izinde sevgiyle ailecek kutlamalara provalar yaparak hazırlanırdık ., okuduğumuz şiirleri duygulanarak okurduk hala öğrenim hayatında öğrendiklerimiz usumuzda , belleğimizde son nefesimize kadar kalacaktır. Ankara’ da vememleketimizin heryerinde akşamları fener alayları ile kutlardık banyolarla coşardık maalesef yeni nesilimizin içindeki heyecanı yaşatılmasına izin verilmedi. Milli Bayramlarımızın ruhu bambaşka, Anıtkabirde Atamızın huzurunda ona dua ederek şükür etmek , çocuklarla , gençlerle,yaşulularla huzur içinde olmak insanı umutlandırıyor.Vatan , bayrak sevdası huzur veriyor. Adil Öğretmenim,usunuza ,yüreğinize sağlık. Var olunuz bizlere yaşanmış olağanüstü anılarınızla geçmişimize yolculuk yaptırdınız 👏🧿🍀🇹🇷🇹🇷🇹🇷🌺📚Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilBir okur 20 Mayıs 2024
YanıtlaSilYazı, geçmişin değerlerine ışık tutan folklorik bir yaklaşım içeriyor. Yazının tanıklığı o günleri yaşayanları duygulandıracak, anılar sandığının kapağını açacak imge ve özgün gözlemlerle dolu. Kimi tümceler o dönemin sosyal yaşamını özetleyen bir bakışın ürünü. Şiirler, marşlar, yürüyüşler özgürlüğün ve cumhuriyetin getirilerini; İstiklal Marşı'nın açılımını, halkın ortak inançlara bağlılığını vurguluyor. Böylesi kroniklerin geçmişi geleceğe bağlayacağına okuru inandırıyorsun. Cumhuriyetin beraberinde getirdiği bayındırlık, tutumluluk, kalkınma gibi toplumsal bakış ve değerleri geçmişten geleceğe ufuk açma bakışını okura sezdirmeden; tanıklar, olaylar, değerlerle bilince taşıyorsunuz. Yazınız açık, duru, özgün. Bütün yazılarınız gibi imgelerinizle dolu; Türkçeniz akıcı. Dolambaçlı ve sezgisel anlatımlara gidilmediği gibi yabancı kimi sözcükleri sizin bulduğunuz Türkçe karşılıklarla Türkçeleştirme tavrınız dikkat çekiçi. Nice yazılara.