“YANGIN VAR” DİYE BAĞIRMAKLA YANGIN SÖNER Mİ?


Mahallenin ortasındaki en güzel yapıda yangın çıkıyor. Alt katta çıkan yangın yavaş yavaş ilerleyip yayılıyor. Soğuk sayılabilecek bir gün. Yapının önünde oturup çaylarını yudumlayan iki arkadaş “Yangın vaaarrrr!” diye bağırıp oturdukları yerden seyredalıyorlar alevleri. Biri: “Bu evi kim yakmıştır sence? İstersen suçluyu bulalım.” diye sorar. Diğeri: “Doğru… Ben, şu anda bu iş için kafa yormaktayım.” Önlerinden elinde su dolu kovayla yanan yapıya doğru koşan biri: “Öncelikli görev suçluyu bulmak değil, yangını söndürmek. Yangını söndürelim yapıyı kurtaralım, ondan sonra suçluyu buluruz.” deyip daldı yangının içine. Nedense iki arkadaş umursamıyor bu kişiyi.

 Yangın, üst katlara doğru yayılıyor göz açıp kapayıncaya dek. Çaylarını tazelerken iki arkadaş gözleri yangında. Biri, diğerine: “Üst katta oturan kişi, evinin içini yeni onartmış, eşyalarının tümünü yenilemişti. Yazık oldu adamcağızın parasına da emeğine de. “Evet!” dedi diğeri. “Döşemelerin dumanı da boğum boğum, çok güzel çıkıyor.” diyerek sözlerini sürdürdü.

Yangının çıkardığı yüksek ısıyla camlar patlıyor birer birer. Perdeler uçuşuyor alevler içinde. Çaylar tazeleniyor yeniden. Arkadaşlardan daha bilgiç olanı, bıyıklarını sıvazlayıp düzeltiyor kendisine bilgece bir hava vererek. Gözlerini alevler içinde uçuşan perdelere dikip ve sağ gösterme parmağıyla arkadaşına dokunup uyarırken: “Bu perdeler, alevden saçlar gibi dalgalanıyor bir ressamın tablosu gibi.” diyor boğuk bir sesle. Ardından öksürüp genzini temizliyor. Diğeri, çayından bir yudum alıp: “Bu alevlerin görüntüsü bulunmaz bir görsel… Senin de dediğin gibi sanat yapıtı gibi…”

 Bir süre sonra o güzelim yapı, alevler ve dumanlar arasında görünmez oldu. İki arkadaş üşüdüklerini sonradan fark ettiler. Daha yaşlı olanı: “Kalk, biraz yaklaşıp ısınalım, istersen.” dedi. Diğeri kabul edince birkaç adım atıp yaklaştılar yangın yerine.

Ellerini alevlere doğru açıp ısındıktan sonra yerlerine oturup bir çay daha doldurdular bardaklarına. Dönüp baktıklarında koca yapı küle dönmüştü. Yangın içten içe yanıyordu. Bilgiç olanı: “Yapı yanıp kül olunca önümüz açıldı. Artık uzakları da rahatça görüyoruz. Aslında bizim için güzel oldu.” dedi bıyık altından gülerek. Diğeri de onayladı onu.

Yukarıda anlatılan yangını izleyen iki arkadaşın yangının söndürülmesi için bir cabaları var mı? Yok… Peki, yangın çıkınca ne yapılır? Tüm mahalleli itfaiyeyi beklemeden eline geçen kova, tencere, kazan, hortum… Ne varsa alıp yangının söndürülmesi için çalışır, elinden geleni yapar. Sonrasında ise yangının neden çıktığı araştırılır. Kundakçı, suçlu varsa bulunur. Yangın çıktı diye sevinilmez. Yangının kendi çıkarlarına yarayacağı usa getirilmez.

AKP iktidarının sayılamayacak kadar yanlışı, eksiği, suistimali, Türkiye’ye zarar veren uygulamaları ve bilgisizce yaptığı işler var. Bunları söylemek, bir durum tespiti ve herkesin de hakkı bunu yapmak… Ancak bir olayı her gün, her saat, hatta her dakika söylemek, bu olumsuzluğu çözmez. Her gün AKP’ye muhalefet ettiğini sanan binlerce kişi, özellikle sosyal medyadan hep aynı şeyi paylaşmaktalar. Bu olumsuzlukların sürekli yinelenmesinin bir AKP’nin yarattığı sorunların çözümüne bir yararı yok!

AKP’ye oy verenler de muhalif olanlar da olumsuzlukların üç aşağı beş yukarı farkında. Sorun, çözüm yolunu bulmakta. Bir olumsuzluğu defalarca söyleyerek çözüme ulaşacağını düşünmek, saflık değil de nedir? Tıpkı bir tarikatın ayininde ardı ardına defalarca “Hu Allah!” diyenlerle aynı tinsel anlayış bu.  Bu yolla muhalif kişilerin bazılarının iktidarla savaşım yapıyor görünerek tinsel doyuma ulaşmaları söz konusu.

AKP’den de bu partinin yarattığı yaşamsal sorunlardan da kurtulmanın yolu, var olan sisteme karşı seçenek oluşturmak. AKP’nin uygulamakta olduğu serbest piyasacı, çoğu zaman emperyalizme teslimiyetle süren bir sistemi kopyalayarak muhalefet olunmaz. 24 Ocak 1980’de emperyalistlerce önerilip Özal tarafından açıklanan ve 12 Eylül Amerikancı darbecilerinin yaşama geçirdiği ekonomik kararlar bugün de uygulamada. Önce bu sistemle savaşmalı. Bu sisteme doğru seçenekler oluşturup onları savunmalı.

Muhalif kişi, demokratik kitle örgütü, sendika, meslek odası ya da partiler iktidarın büyük yanlışalar yapıp ülkeyi uçuruma sürüklemesini fırsat saymamalı kendine. Ülkenin uçuruma yuvarlanmaması için yol gösterici, yapıcı eleştirilerle iktidarı doğru çizgiye getirme görevini d eyerine getirmeli. Çünkü hangi siyasal görüşten olursak olalım aynı gemideyiz. Gemi batarsa toptan yok oluruz. Bu tehlikeyi herkes görüp ona göre davranmalı. 

Sakız gibi aynı şeyleri ağızda çiğneyerek, aynı sözleri yineleyerek ve yangının söndürülmesi için çaba göstermeden sorunlar çözülemez. Ülke, hepimizin… Bu nedenle yangını izleyip ve bundan yarar sağlamak yerine, yangını söndürmek için çalışmalı. Amaç; üzüm yemek olmalı, bağcıyı dövmek olmamalı. İç cepheyi bozarak, halkı ayrıştırarak, ulusu bölüp birbirine düşmanlaştırarak çözüm bulunmaz sorunlarımıza. Hele de emperyalizmin ülkemizi yok etmek için ayakta tuttuğu PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinden medet ummak, tarihsel bir ihanet değil de nedir? Ülkemizin sorunlarını çözmek için emperyalistlerden ve onları işbirlikçilerinden yarar umulur mu hiç? Zaten ülkemizin sorunlarını yaratanlar onlar değil mi?

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  15 Mayıs 2024

 

 

 

 

2 yorum:

  1. Samanlık yanıyorsa; önemli olan yangını kimin başlattığı değil; yangını söndürmek için ne yapılması gerektiğidir der büyüklerimiz. Memleketin yandığı doğrudur, yangını kimlerin başlattığı da bellidir. Bazılarımızın elinde kovalarlarla söndürme çabaları da yetersiz kalıyor maalesef. Yağmur duasına çıkmak da kafi gelmeyecektir. Tıpkı yazınızdaki gibi bir kesim vatanın yanıp kül olmasını seyretmekte. Bilinçi veyahut bilinçsizce böyle bir gerçek söz konusu yazık ki. Çözüm nedir peki? Çözüm; gerçekten bu yangını söndürmeye gönüllü itfaiyeciler ve onlara destek olacak çoğunluk lazım. Aksi halde kurunun yanında yaş da yanacak.. Kaleminiz var olsun Adil bey. Hem güldüm okurken hem de hüzünlendim... Saygılsrımla
    Nilgün Baş

    YanıtlaSil
  2. Harika bir yazı kutlarım...

    YanıtlaSil