İBB ŞİRKETLERİNİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ


Yerel seçimlerde oy pusulalarındaki mühürlerin mürekkebi kurumadan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Mali Hizmetler Daire Başkanı Neslihan Vural, İGDAŞ’ın yüzde 90’ın üzerindeki hisselerinin halka arz edileceğini açıkladı. Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere İGDAŞ özelleştirilmek istenmekte. İBB, çok borçlu bir belediye. Bu borçlarını tıpkı AKP hükümeti gibi ya yeniden borçlanarak ya da varlıklarını satarak kapatmak istemekte.

Konu hakkında Ekrem İmamoğlu Sayın Vural’ın açıklamalarını yalanlamadı, onayladı. İmamoğlu, açıklamasında; Halk Ekmek, Hamidiye Su ve İSPARK’ın da özelleştirilecek şirketler arasında olduğu belirtildi. Bu özelleştirme açıklaması, beni ve benim gibi Kemalizmi kılavuz edinmiş kişileri hiç de şaşırtmadı.

CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında yenileşip değişti. Aslında bu ne yenileşmeydi ne de değişme. Kılıçdaroğlu, Özalcı ekonomik ve siyasal politikaları, “yenileşme (!), değişme (!)” adı altında parti tabanına benimsetti. Bu değişime uygun kadrolar, CHP yönetimine egemen oldu. İşte, İmamoğlu da bu kişilerden biri. Zaten siyasete başladığı yer ANAP. Yani özelleştirmeciliğin ülkemizdeki öncüsü olan parti.

Özelleştirmeler, Özal’ın 24 Ocak 1980 kararıyla açıkladığı ekonomik izlencenin 12 Eylül Amerikancı darbesiyle ülkemize kabul ettirilmesiyle gündeme geldi. Özal, 12 Eylül’ün demir yumruğuyla toplumsal muhalefeti bastırıp susturdu. Türkiye’nin, devletin, yoksul halkın bin bir emeği ve özverisiyle oluşturulan sayısız üretim alanı özelleştirildi. Özelleştirilen fabrikaların çoğu giderek üretimden çekildi. Birçoğu yıkılarak paha biçilemez arsalarının üzerine AVM’ler, pahalı konutlar, beş yıldızlı oteller yapıldı. Çünkü bu fabrikaların arsaları genellikle kentlerin merkezi yerlerindeydi. Doğudan batıya, kuzeyden güneye yurdumuzun neredeyse her ilinde tüten fabrika bacaları tütmez oldu özelleştirmeler yüzünden. Halk işsiz, üretim öksüz kaldı.

Devletin sanayide olması, özel sektörle rekabeti, dengeyi sağlamaktaydı. Bu nedenle birçok üretim alanında, özel sektörün tekelleşmesi söz konusu değildi. Kamucu üretim anlayışı yüksek kazancı değil, halka hizmeti önde tutmaktaydı. Bundan ötürü mal ve hizmetler, halka ucuz ulaşmaktaydı. Zaten devletin amacı, halkın geçimini kolaylaştırmak değil mi?

İmamoğlu’nun özelleştirmek istediği İGDAŞ, İSPARK kendi alanlarında tekel sayılabilecek şirketler. Özelleştirildiklerinde piyasada rekabet edecekleri bir şirket yok! Yani bu konuda halk seçeneksiz ve bu kurumlardan hizmet almaya zorunlu. Bu nedenle düşünülen özelleştirme kamunun değil, bu kurumları satın alacak kişilerin çıkarına olacak. Bu şirketlerin vereceği hizmetler daha pahalı olacak.

Ülkemizin bir türlü üstesinden gelemediği ekonomik bunalım ve yaşam pahalılığının asıl nedenlerinden biri, özelleştirmelerin ortaya çıkardığı tekelleşme, üretim dengesizliği, dışa bağımlılık, yeterince üretmeyen ülkemizin liberal politikalarla sürekli borçlanması. Beş büyük marketin yurdumuzun köylerine varıncaya dek yayılmaları, tekelleşmenin en büyük örneği. Devletçilik rafa kaldırıldığından bu marketlerin aşırı kazanç hırsını hükümet kontrol edemeyip denetleyemiyor. Halkın soyulması yıllardır özgürlük olarak sunulmakta topluma. Bu da serbest piyasacılığın, kamuculuğu yok etmenin halkı kandırmak için kullandığı içi boşaltılmış bir kavram. Sömürülmenin, açlık sınırının altında yaşamanın, serbest piyasacılık adı altında soyulmanın özgürlükle bir ilişkisi olabilir mi?

Osmanlı, dönemin sömürgeci ülkelerine ekonomik, adli, siyasi ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) tanıdı. Bu durum, yerli üretimin gelişmesini engelledi. Bu sistem dış borçlanmaya dayalıydı. En sonunda devlet, 1881’de iflas ettiğini açıkladı. Ülkemizin neredeyse tüm gelir kaynaklarına, Duyunu Umumiye adı altında oluşturulan bir kurum aracılığıyla el kondu.

Atatürk ve onun kuşağı, Osmanlının borçlanma yüzünden nasıl battığının tanığıydı. Bu nedenle cumhuriyet kurulduğunda Atatürk’ün ilk yaptığı iş yabancıların işlettiği demiryollarını, limanları, banka ve reji idaresi gibi birçok önemli kurumu devletleştirmekti. Bakınız, Atatürk ve diğer cumhuriyet kurucuları; kalkınmayı, gelişmeyi, yoksulluğu önlemeyi, halka hizmeti özelleştirmeyle değil; tam tersine devletleştirmeyle yaptı. Türkiye’nin temeli ve temel üzerinde yükselen ana direkler devletleştirmeyle oluştu. Bu kolonlar darbe aldığında çatı çöker, cumhuriyet yıkılır.

İBB, son günlerde Halk Ekmek’in ürettiği ürünlere yüksek oranda zamlar yaptı. Aslında bu, özelleştirmenin bir hazırlığı. Daha önce elektrik özelleştirildi. Alt yapısını tamamen devletin kurduğu önemli bir kurum özel sektöre verildi. Bu yüzden halk pahalı elektrik kullandığı için zararda... Devlet altın yumurtlayan tavuğu elinden kaçırdığı için zararda… Özelleştirmeyle altın yumurtlayan tavuğu ele geçiren şirketler kârda ve çok mutlu… Yıllardır bir kuruş yatırım yapmadan para kazanıyorlar havadan.

Özelleştirmeyi savunanlar, özelleştirmeyle birkaç varsıla peşkeş çekilen kurumların zarar ettiğini savladılar hep. İmamoğlu’nun özelleştirmek istediği belediye şirketleri yüksek kâr eden kurumlar. Bunun için bunlar, altın yumurtlayan tavuklar…

Özelleştirmeler yüzünden başta Latin Amerika’nın bazı ülkeleri olmak üzere birçok ülke iflas etti. Avrupa Birliği üyesi birçok ülke özelleştirmeler yüzünden ekonomik sıkıntı içinde. Bu nedenle çiftçi eylemlerinin arkası gelmiyor.          

Türkiye’de özelleştirmeler, ulusal güvenlik sorunu yaratmakta. Ülkemiz ekonomisinin bu yolla kan yitimine son vermek zorundayız ulusça.

CHP’nin simgesi Altıok… Bu oklardan biri halkçılık, bir diğeri de devletçilik… İBB, halk için mi çalışacak; yoksa birkaç kişinin halkın sırtından varsıllaşmasının yolunu mu açacak?

İBB, devletçilik ilkesi doğrultusunda halka ucuz hizmet mi yapacak; yoksa bir mutlu azınlığın koruyucusu mu olacak?

Günümüzün sorusu şudur: Yabancı ülkelere ve özel kişilere ait üretim kurumlarını devletleştiren Atatürk mü haklı; yoksa kamunun elinde ve hizmetinde olan altın yumurtlayan tavukları, Özal’ın izinden giderek özel sektörün kümesine teslim etmeye çalışan İmamoğlu mu?

Devletçiliği savunan Atatürk’ün izinden mi gideceğiz, yoksa küresel efendilerin dayattığı özelleştirmeleri yaşama geçirip ülkemiz kaynaklarını bir avuç kişiye peşkeş çekenlerin yanında mı olacağız? Öncellikle buna karar verilmeli.

Yaşamının sonuna dek kapitalizmin, emperyalizmin yıkıcılığından söz eden Atatürk’ü anlamanın zamanı gelmedi mi hâlâ?

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  25 Mayıs 2024

2 yorum:

  1. Giderek büyüyen özelleştirme saçmalığının; satan ve alan dışında bu millete zerre faydası yok. Ulusal kaynakların özellikle yabancılara peşkeş çekilmesini vatan hainliği saymam hiçte yanlış olmaz sanırım. Dışa bağımlılığımız çığ gibi büyürken, halkın refah yaşam oranı giderek düşüyör. Ayrıca bu kadar özelleştirme ile ulusal güvenliğimiz tehlikeye girmiş olmuyor mu? Yetkililer bunun hesabını yapmıyor mu? Nereden nereye geldi bu vatan. Biz kimlere emanet ettik bu vatanı. Neresinden tutsak elimizde kalıyor. Bir koltuk sevdasıdır geldi gidiyor. Emperyalizm in ağzında çiğneniyoruz ve yetkili organlar da bizim sayemizde oturdukları koltuklarda; arkalarına yaslanmış seyrediyorlar. Yavaş yavaş yok ediliyoruz. Cumhuriyetin kuruluşu ile oluşan sosyal devlet politikası kökten yıkılmak üzere .
    Özelleştirme de sosyal devletin ortadan kaldırılması için atılan önemli bir adım. Yazık.. Çok yazık.. Bu vatan ve bu millet bu ihaneti hak etmiyor... Harika bir konuyu kaleme almışsınız Adil bey. Hayranlıkla okudum 👏👏 Saygılar
    Nilgün Baş

    YanıtlaSil
  2. Çok haklısınız, artık milletimizin bu gerçekleri görmesi gerekmez mi

    YanıtlaSil