Bir
bebek doğduğunda büyük bir yaşama umuduyla dünyaya gelir. Bu umut, öylesine
yüksektir ki onun derecesini ölçmek olanaksız. O umuttur ki onu yaşama bağlar. Doğduğu
anda, karşılaştığı onca zorluğu aşmasını sağlayan da yaşama umududur.
Dünyaya
olağanüstü bir umutla gelen çocuk, olumlu düşünür. O; henüz olumsuzluk,
adaletsizlik, haksızlık, kötülük, karamsarlık gibi insan doğasını örseleyen
şeylerle tanışmamıştır. Zaten bu olumsuzluklar, onun çocuk dünyasında tutunacak
bir dal bulamaz. Bebeğin duygusu, düşüncesi doğduktan sonra onun yaşama bağlanmasını
sağlayan annesinin sütü gibi ak, duru ve temizdir. Bu aklığın içinde en küçük
bir leke bulunmaz olumsuz düşünceyle ilgili.
Çocuk
gün geçtikçe büyümeye başlar. Büyüdükçe çevresinde var olan insanları ve diğer
varlıkları fark edip tanır. Birçok şeyi, önce aynı evde yaşadığı kişilerden, sonrasında
ise çevresindekilerden öğrenir. Birçok şeye tank olup onlardan çokça bilgi ve
davranış kopyalar. İşte, bu aşamada çocuğun anne sütü gibi apak olan duygu ve
düşüncelerine ilk çöpler düşmeye başlar. Böylece duygu ve düşüncedeki aklık,
duruluk, temizlik kirlenmeye başlar yavaş yavaş bu çöplerle.
Çocuk,
büyüdükçe büyüklerinden yalanı, ikiyüzlülüğü, adaletsizliği, haksızlığı,
insanların arkasından dolap çevirmeyi öğrenir. Çocuğun tanık olduğu adaletsizlikleri,
haksızlıkları anlaması çok kolay. Çünkü onun için bu tür düşünce ve davranışlar
oldukça yabancı. Olumlu düşünce ve davranışa odaklı doğası, olumsuzlukları
kolayca anlar.
Çocuklar,
her şeyi somut düşünür. Ergenliğe girişle soyut düşünme de başlar. Büyüklerin
anlattıklarını, davranışlarını hep somut olarak düşünür. Bu da onu gerçekçi
yapar. Böyle düşünen bir çocuğun elindeki, gönlündeki adalet tartısı hiç
şaşmaz. Çünkü o tartı somut yaşamın gerçekçiliğine göre ayarlı. Yanlışı,
haksızlığı kim yaparsa yapsın bunu kabullenmez küçük adam. Adaletsizlik,
yaşamın gerçeğine uymaz. Tüm insanlar doğduklarında eşit. Bu eşitliği bozan,
yetişkinlerin hırsları, dizginlenemez bencillikleri, kendi aralarındaki üstünlük
yarışları, doymak bilmez açlıkları.
Varsıllığı,
yoksulluğu, haklılığı, haksızlığı ortaya çıkaran yetişkinler... Büyükler, kendi
ürettikleri kavramlarla çocuğun temiz belleğini kirletir günden güne.
Adaletsizliğe giden yolun taşlarını oluşturan kavramları, çocuğun belleğine
çivi gibi çakar ailesi ve çevresi. Büyüklerin yaptıkları yanlış davranışlar,
zamanla onlara örnek oluşturur. Çocuklar, büyüklerinden göre göre öğrenir
birçok şeyi. Büyükleri gibi konuşmaya, onlar gibi davranmaya özen gösterirler.
Çocuk hem eğinsel hem de tinsel yönden bir an önce büyümek ister. Bu öykünmenin
nedeni bu.
Çocuklar
gerçeği saklamayı, yalan söylemeyi, yele göre yön, mevsime göre renk
değiştirmeyi büyüklerinden öğrenir. Onların doğasının, doğuştan var olan
gerçekçilik ve adalet pusulasının şaşmasına neden olan örnek aldıkları büyükleri.
Zaten yalan söyleyen çocukların aradan çok fazla zaman geçmeden gerçeği
söylemeleri bundan. Çünkü onların vicdan tartılarının ayarları tamamen
bozulmamış, vidaları gevşememiştir.
Çocuklar
adildir. Onların adaletine, vicdanına güvenmeli. Haksızlığı en yakını yapsa da
gerçeği söyler. Atalarımız bunun için “Çocuktan al haberi.” sözünü söylediler. Çünkü
çocuktan alınan haber doğudur.
Adil
Hacıömeroğlu
22
Eylül 2024
,
Başlık harika , yazınız da öyle 👏👏yüreğinize sağlık🧿🙏🏻🍀♥️Çocuklar evin aynasıdır. Değerli Adil Öğretmenim büyüklerin davranışlarını çocuk yüreğiyle , sezgisiyle sevgisini hisseder.Doğru olanı söyleyiverir ..Esen kalınız .Saygılarımla🙏🏻👩
YanıtlaSil