TÜRKÇEMİZ, HER ŞEYİMİZ


Bir ulusun anadili, onu sonsuza dek var eden öğelerin başlıcası. Dil yok olunca ulus da ortadan kalkıyor. Demek ki ulusumuzu sonsuza dek var edecek olan şey, dilimiz. Bu nedenle anadilimizi doğru kullanmak, çocuklarımıza bunu doğru öğretmek hepimizin görevi. Özellikle çocukluk döneminde anadilin incelikleri, kuralları, güzellikleri belleklere oya gibi işlenmeli.

Çocuklar, konuşmaya başlamadan önce dilin kurallarını öğrenmeye başlar. İşittiği her sesi, sözcüğü, tümceyi belleğine kaydeder silinmemek üzere. Büyükleri yanında konuşurken anadilin kurallarını algılayıp içselleştirir.

Bebeklik döneminden başlayarak sözcüklerin anlamları minik beyinlerde yerini alır. Önce varlıkları anlatan sözcükler öğrenilir. Bunu yamak için de “ne” sorusunu sora yanındaki herkese. Böylece varlıkları tanır küçük çocuk.

Zamanla varlıklar arasındaki ilişkiyi ve onların işlevlerini öğrenir. Bu iş için de “neden” sorusu imdadına yetişir. Önce sözcüklerle başlayan konuşma, çok geçmeden tümcelere dönüşür. Çocukların kurdukları tümceler, yapısal ve anlamsal olarak dil kurallarına uygundur. Çocukların tümcelerinde anlatım bozukluğu çok az görülür. Çünkü onların bellekleri henüz dış etkilerle kirlenmemiştir. Bu nedenle çocuk, duyup düşündüklerini yalın ve açık bir biçimde dile getirir. Bir şeyi anlatırken sapa yollara sapmaz, sözü dolandırmaz, ağdalı konuşmadan uzak durur.

Çocuklar; somut düşünür, somutu kolay kavrar. Bu nedenle onlarla konuşan büyükleri bu gerçeğe uygun davranmalı. Onlara anlatılan soyut kavram ve olayları belleklerinde somutlaştırarak anlamaya çalışır. Bu davranışlarıyla onları somutlama ustası sayabiliriz.

Somut düşünen çocukların belleklerini bulanıklaştıran, düşünsel kurgularını bozan, anladıklarını karmakarışık duruma getiren büyükleri.

Bazı anneler, babalar, dedeler, nineler, ağabeyler, ablalar, amcalar, dayılar, halalar, teyzeler sesleniş sözcükleri ve konuşmalarıyla çocukların algılamalarını karıştırırlar. Aile büyüklerinin bazları, çocuğuna seslenirken: “Hadi annem, ye bunu!”, “Babacığım, ne zaman uyuyacaksın?”, “Dedeciğim, dondurma yemeye gidelim mi?”, “Bunu yapma ninem!” biçiminde seslenme tümceleriyle karşılaşır çocuk. Bu tür seslenişler yüzünden aile içindeki roller karışır. Çocuk, kendisine: “Annem, anneciğim…” diye seslenilince annesinin kim olduğu konusunda şaşırır. “Acaba ben, annemin annesi miyim?” der kendi kendine. Bu da onda kafa karışıklığına neden olur. Bu tür tümceleri kurmaktan sakınmalı.

Biz büyükler; çocukların annesi, babası, dedesi, ninesi, amcası, dayısı, halası, teyzesi, ablası, ağabeyi değiliz. Bu nedenle onlara adları ve önadlarıyla seslenilmeli. Bu yolla onların kafa karışıklıklarını önlemeli. Böylece çocuk, aile içindeki büyüklerini ve de çevresindeki kişileri somut olarak sosyal yaşamında konumlandırabilsin.

Kimi zaman alışkanlıktan, bazı yörelerdeki geleneksel söyleyişten, kimi zaman da çocuğa karşı incelik, alçakgönüllülük göstermek için aile içi rolleri ters çeviren seslenişler yapılmakta. Çocukların somut düşünme gerçeğini göz önünde tutarak bu seslenişlerde vazgeçmeli, onun belleğini karıştırmamak için.

Türkçemiz her şeyimiz, varlık nedenimiz... Bu nedenle anadilimizi çocuklarımıza ana sütü kadar temiz bir biçimde öğretmek hepimizin görevi. Bu görev, savsaklanmaya gelmez. Çünkü ulusun sürekliliği söz konusu…

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  3 Eylül 2024

 

 

6 yorum:

  1. Hikmet Yılmaz

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel,ve doğru bir yazı, teşekkürler değerli kardeşdik öğretmen. Öğretmeyi sürdürmek için daha neler yapabilirsiniz, devam . Selamlar

    YanıtlaSil
  3. Turkçe Türk olmak, Türk kalmaktır.
    Adlarımiz
    İbadet dilimiz
    Terimlerimiz
    İş yeri adlarımız dan Turkçe olmayanla kesinlikle Türkçeleştirilmeli.
    Ve bunlarla birlikte kullandığımız bütün sözcüklerin Turkçe olmasını sağlamak ulusal görevimizdir.

    YanıtlaSil
  4. “Millî duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin.”
    Mustafa Kemal ATATÜRK

    Dilimize sahip çıkmazsak
    yurtsuz ve milletsiz kalırız, bizi millet yapan ana dilimiz Türkçe ‘mizdir.
    Seni millet yapan ANA dilin;
    Türkçemize sahip çıkalım
    Ben “Türk’üm”
    Ana Dilim “Türkçe” dir.Ben “Türkçe”konuşuyorum.Değerli, Adil Öğretmenim yüreğinize , elinize sağlık , sağolunuz👏✍️📖📕🇹🇷🇹🇷🍀🙏🏻🙋‍♀️Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil
  5. Dili korumanın yolu bilim, sanat ve felsefeden geçer. O dille felsefe, o dille bilim ve sanat yapılmıyorsa dil korumasız kalır. Zamanla bozulur, hatta unutulur. Şimdi ülkemizde kendi dilimizde sanat, bilim ve felsefe yapılmasına kanunen bir engel olmaya da, akademide ve eğitim kurumlarında Türkçe gizli bir sansüre uğruyor. 17 saat İngilizce, 2-3 Almanca ile çocuklarımız haftada 20 saat kendi kültürüne yabancılaşsın diye para döküyor veliler. Devlet eğitimi milli dava olarak görmeyi bırakmış, her gelen hükümet kendi uyduruk ideolojisini ve sığ dünya görüşünü eğitim üzerinden dayatmakta....Böyle bir tedrisattan geçen zırcahil adamlar akademiye doluşmuş, devletin yani milletin üniversitelerini babalarının çiftliği gibi görüyorlar. Böyle bir ortamda dil gelişemez, ilerleyemez.

    YanıtlaSil