Elimde
bir kitap var. Yazarı Orhan Çekiç… Kitabın adı: 1938 Son Yıl… 8 Mart 2015
tarihinde arkadaşım, yoldaşım Hakan Kesim armağan etmiş. Bir solukta okumuştum
bu kitabı. Üstelik armağan edilen kitapları olağanüstü bir biçimde korurum.
Çünkü onlar, yaşamımın önemli bir anısıdır.
Orhan
Çekiç, iyi bir araştırmacı yazar. Atatürk’le ilgili güzel kitapları var.
Araştırmacılık zor iş. Binlerce sayfayı elden geçirmek, birçok belgeyi
incelemek gerek. Böyle yazarların kitaplarını çokça alıp okuyalım ki yazarın
emeğine ve kitabı yazmak için harcanan zamana yazık olmasın.
Kitapta
birçok yeri çizip imlemişim. Bazı sayfalara not düşmüşüm. Atatürk’le ilgili
bilinmeyen birçok ayrıntıyı ortaya çıkarmış Sayın Çekiç. Elimdeki kitap Kaynak
Yayınlarından çıkan 4. Basım… Çeviriyorum sayfaları. Sayfa 441’de duruyorum. Bu
bölümü birkaç kez okudum. Her okuduğumda gözyaşlarımı tutamadım.
Atatürk’ün
hastalığı, 1938’de her geçen gün ağırlaşır. Dünyayı titreten bu büyük adam,
hastalığın karşısında çaresizdir. Hastalığının ölümle sonlanacağının da
farkındadır. Savarona yatını bekler uzun süre. Yat gelir. Atatürk’ün istediği
gerekli değişiklikler yapılır. Ulu Önder, yata taşınır.
Hastalığı
nedeniyle ateşi yükselir. Havalar da sıcaktır. Savarona, Boğaz’da sürekli gidip
gelir. Görenler, Atatürk’ün boğaz sefası yaptığını sanmakta. Oysa o, iyice
zayıflamış bedeniyle çoğu zaman güverteye konan bir sedyede uzanmaktadır. Yat,
gidip geldikçe deniz taşıtının yeliyle serinlemekte az da olsa. Çünkü koskoca
yatta o günkü teknoloji gereği olarak klima yoktur.
Serinlemenin
ikinci yolu, buz kalıplarının olduğu leğenlerin içine uzanmaktır. Yatta en çok
tüketilen şey, neredeyse buzdur.
Sandalyede
oturamaz. O kadar zayıflamıştır ki kemikleri batar her yanından. Kırk kiloya
düştüğü söylenir. Sağaltımcıların yapacağı bir şey yoktur.
Hastalığı
çekilmez bir duruma geldiği halde devlet işlerinden elini ayağını çekmez.
Dersim raporlarını okur sayfa sayfa. Konunun çözülmesinden yanadır. Çünkü
feodal derebeyleri, zorbalar olduğu sürece Cumhuriyet’in ayakta duramayacağının
farkındadır.
O
günlerin en can alıcı konusu Hatay’dır. Atatürk: “Hatay, namus meselemdir.” demişti.
Bu sözünü yerine getirmek için tüm zamanını harcamaktaydı. Sağaltımcıların
önerilerine çoğu zaman uymuyordu. Dinlenmek yerine, Hatay konusuyla uğraşıyordu.
Her türlü siyasal girişimi yapmaktaydı. Türkiye’yi kurtaran, devletimizi kuran,
devrimlerle ülkemizi aydınlatan Atatürk, ölüm döşeğinde bile ulusunun geleceği
için savaşmaktaydı. Gittikçe fenalaştığının farkındaydı. Ancak başladığı işi
yarım bırakamazdı. Bırakmadı da…
Hatay
konusu, Atatürk’ün istediği gibi çözümlenmiş, vatana katılmıştı; ancak sağlık
durumu iyice kötüleşti bu yoğun çalışma sırasında.
25
Temmuz 1938… Saat 23.00 civarıydı. Savarona’dan Dolmabahçe’ye derhal taşınması
gerektiği söylendi Atatürk’e. Bu öneriyi kabul etti. Her şeyin farkındaydı.
Taşınma hazırlıkları hemen başladı.
“Beni
askerin önünden sedye ile mi geçireceksiniz?” diye sordu yanındakilere.
Mehmetçik, onu hep Çanakkale, Sakarya ve Büyük Taarruz’daki gibi anımsamalıydı
onu. Sedyeyle askerin karşısına çıkıp var olan algısının değişmesini
kabullenemiyordu.
“İyi
ama oturamıyorsunuz Paşam, canınızı yaktan korkuyoruz.” dedi Salih Bozok.
Çözümü
yine Atatürk buldu. Acar motorundaki büyük koltuk getirildi. Önce prova
yapıldı. Atatürk, oradakilerin yardımlarıyla koltuğa oturtuldu. Kılıç Ali, İ.
Hakkı Tekçe ve memurlardan Faik. Üç yandan koltuğu rahatça kaldırdılar.
Gece
yarısı olmuştu. Atatürk, Savarona’nın jeneratörünün sesinden rahatsız
olduğundan Dumlupınar denizaltısı, yata yanaşarak elektrik sağlıyordu. Acar
motoru, yata yanaştı. Dumlupınar, projektörüyle aydınlattı. Atatürk provada
olduğu gibi geniş koltuğa oturtulup Acar’a taşındı. Acar yavaşça Dolmabahçe’ye
taşıdı Ata’yı. Dolmabahçe’nin ışıkları söndürülmüştü. Hasan Rıza Soyak’ın
uyarısıyla. Bu taşınma sırasında Dumlupınar’daki Mehmetçikler güverteye çıkarak
Atatürk’ü son kez selamladılar.
Dolmabahçe’de
önceden yapılan asansöre bindirildi Büyük Kurtarıcı. Bir katın merdivenlerini
bile çıkacak gücü kalmamıştı.
Savarona’da
sessiz sedasız Dolmabahçe’ye taşınmıştı Atatürk. Bir daha sağ çıkamadı buradan.
10 Kasım, saat dokuzu beş geçe o sonsuzluğa göçüp ulusunun yüreğine gömüldü.
Bugün Ata’mızın yüreğimize gömülmesinin 83. yıldönümü. Atatürk çağına
girdiğimiz günlerde ona gereksinmemiz daha çok artmakta. O, ufukta gittikçe
büyüyor. Büyüdükçe daha çok yaklaşıyor bize. Doğudan güneş gibi doğmakta tüm
ışığıyla. İyi bakınca herkes görecektir Atatürk güneşinin doğduğunu.
Adil
Hacıömeroğlu
10
Kasım 2021
Bir taraftan her türlü tarikatla, feodal artığı bey bozuntularıyla kol kola girenler, öbür tarafta ağzından Atatürk düşürmeyip bölücülerle, sermayeyle, "Mustafa Kemal'in itleri" diyenlerle işbirliği yapanlar, beri tarafta şehit yakınına küfredip NATO-Amerika aşklarını milliyetçilikle süsleyenler...Hepsi bugün 10 Kasım'da Atatürk'ü andı. Kim bunlar? İngiliz muhipleri cemiyeti, Kürt Teali cemiyeti, Taşnakçılar... Sizden farklı düşüneceğim; Atatürk'ün ışığı hiçbir zaman bugün olduğu kadar karartılmamış, fikirlerinin üstü hiçbir zaman bu kadar örtülmemişti.
YanıtlaSilSaygı değer öğretmenim çok duygulandırdınız bu anlamlı günde kaleminize sağlık çok teşekkürler
YanıtlaSil