KUMRU AYŞE


Yedi sekiz yıl öncesindeydi. Balkonumuza bir kumru yuva yaptı. Biz, onun suyunu ve yemini her gün koyuyorduk yuvasının yakınına. Bu işin sorumluluğunu da henüz üç yaşını doldurmamış Atacan üstlendi.

Atacan, her zaman olduğu gibi erkenden uyanıyor ve ilk iş olarak kumruya bakıyordu balkon kapısının camından. Çocukluğumdan beri erken uyanmayı alışkanlık durumuna getirdim. Bu nedenle güneş doğmadan uyanırım. Çocuk, yanıma koşup kumruyu gösterirdi. Ben de onunla önce kumruya yiyecek bir şeyler verir, sonrasında suyunu değiştirirdim.

Bir gün kahvaltıda Ata, kumrunun neden adının olmadığını sordu. Eşim de onun adı “Ayşe!” dedi heyecanla. Böylece bizim kumrumuzun adı “Ayşe” kaldı. Yaz dinlencesine gidip geldik. Bir ay geçmişti. Bizim Ayşe’nin yumurtaları çatlamış, iki yavrusu neredeyse uçacak duruma gelmişti. Dinlence dönüşü yine onun ekmeğini, suyunu eksik etmedik. Yaz bitmeden yavrular kanatlanıp yuvayı terk ettiler. Ancak evimizin çevresinden ayrılmadılar. Hele birisi var ki neredeyse günün tamamını balkonumuzda ve camların önündeki denizliklerde geçirmekte. Atacan, ona da bir ad koyalım istedi ve onun adı “Fatma” oldu.

Evde bulunduğumuz sürece her sabah Ayşe ile Fatma’ya yem koyarız mutfak camının önüne. Onlar da yemlere abanırlar. Zaman geçtikçe güvercinler üşüştü kumruların yemlerine. Bizim iş genişleyip büyüdü. Özellikle havaların soğumasıyla kumru, serçe ve güvercinlere düzenli olarak yemeleri için buğday almaktayız. Böylece aile üyelerimizin sayısı oldukça arttı. Biz, bu durumdan memnunuz, alt komşularımız biraz rahatsız olsalar da. Kumru ve güvercinler, yemlerini döke saça yemekteler. Yemlerin bir bölümü aşağıya düşüyor doğal olarak. Ancak kuşlar aşağıya düşenleri de toplayıp yemekteler. Bir buğday tanesini bile ziyan etmiyorlar böylece.

Özellikle hafta içi günlerde kimi zaman kuşların yemleri az da olsa gecikmekte. Eşim işine, Atacan da okuluna yetişmek zorunda oldukları için ben onlara kahvaltı hazırlıyorum. Hızlı davranmamız gerektiğinden önce can, sonra canan diyoruz. Biz, salonda kahvaltıya oturduğumuzda Ayşe ve Fatma salon camının önüne konuyorlar. İçeriyi gözetledikten sonra gagalarıyla cama vurup mutfak penceresinin denizliğine konuyorlar. Ben, salon penceresini açıp kimi zaman onları gözetliyorum. Kafalarını uzatıp bakmaktalar. Yem beklemekteler. Camı tıklatarak geciktiğimizi söylemekteler bize. Bir de kuşların dili yok, konuşamazlar diyenler var. Bakın ne istediklerini ne güzel anlattılar. Biz de anladık tabi ki…

Kumruların çağrısını uyup kahvaltımı bırakarak onlara yem veririm. Onlar yerken uzun uzun izlerim telaşlı durumlarını. Güvercinler gelince kumrular kaçar. Güvercinler, hem birbirlerini hem de kumruları gagalar.

Güneye bakan mutfak camından güvercinlerin kaçırdığı kumrular, doğu yönündeki balkona gelip beklerler. Onların bakışları, benim içimi yaralayıp kanatır. Hemen gidip oradaki saksılara yem koyarım. Kumrular benden kaçmaz. Bazı karlı günlerde onları yakalayıp içeri getiririm. Böylece ısınırlar az da olsa.

Balkonun solundaki çam ağacı serçelerle doludur. İçeri girip yerime oturduğumda ürkek serçeler üşüşür saksılara. Kumrular, serçeleri gagalamaz, dövüp kovmaz. Birlikte yerler yemleri. Onlar doyunca ben de sofraya otururum. Kimi zaman Atacan, kahvaltı yapmamak için onları izleme bahanesiyle sofrada kalkar. Biz, izlemesi uzayınca onu uyarır, kahvaltı yapması gerektiğini söyleriz. “Bak oğlum, kuşlar kahvaltılarını yapıyor, sen de yapmalısın. Yoksa onlar, sana bakıp yemlerini yemezler.” diyerek onu yüreklendiririz yemek için. Son günlerde bu sözümüze inanmıyor artık. Büyüdü mü ne…

Ayşe ve Fatma adları sürer gider evimizde. Onlar bizim çocuklarımız. Belki de içlerinden biri kaybolur ya da ölür. Yeni doğanlar aynı adla sürdürürler yaşamlarını. Her yıl yuva yerleri değişmez. Aileye yeni üyeler katılır. Ancak kumrularımızın sayıları çok artmaz. Nedendir bilinmez, ama onların sayıları hep yerinde sayar.

Kumruların en büyük düşmanları kediler. Yere konup bir şeyler yemek isteyen kumruları, sokak kedileri kapıp yer. Ayrıca soğuk kış günlerinde, yiyeceğin kıt olduğu zamanlarda karga ve martıların da kumruları avladıklarına tanıklık ettim. Karga ve martıları yiyeceksiz bırakıp onları açlığın pençesine düşüren açgözlü insanlar değil mi? Her canlı bir biçimde yaşamda kalmak ister. Karga ve martılar acından ölçek değil ya…

Her şeye karşın tüm canlıların doğada yaşama hakları var. Onların düzenini bozan insanlar. Onların yiyeceklerini çalan da insanlar… Bu nedenle kanatlı dostlarımıza sofralarımızdan pay ayıralım. Onlar da beslenip yaşasınlar. Bu, bizim olduğu kadar onların da hakkı.

Camımızdan, balkonumuzdan Kumru Ayşe, Kumru Fatmaların bir yaşam boyu eksik olmaması en büyük dileğimiz. Onların camımızı tıklatmaları kadar güzel bir ses var mı bu dünyada?

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       22 Kasım 2021


4 yorum:

  1. Çok güzel bir yaşanmış olay kaleminize sağlık hocam yalnız benim bir ara dikkatimi çekti siz bir ay tatile gittiğinizde ayşa ve Fatma ya kim baktı komşuları? Örneğin

    YanıtlaSil
  2. Şehir yaşamının en güzel misafirleri kumrular .Benim evimde de cam önlerinde saksılarım ve minik misafirlerim hep olur.Kumrular biraz ürkek davranır ama kargaların bıraktığı cevizler çok heyecanlandırıyor beni , sanki bana hediye getirmiş gibi ... Minik dostlar ve doğanın sıcaklığı cam önleri de olsa mutlu ediyor ...Ah bu şehir Ah...

    YanıtlaSil
  3. Hocam yüreğinize sağlık.Kumrular nereye misafir olacağını kabul göreceğini biliyorlar. Her pencereye konmazlar .Atacan sevgi dolu , merhametli , doğayı ve doğada yaşayan canlıları sevip beslemek sürdürülebilir kılmak ,nesillerini devam ettirmek olağanüstü var olunuz .Hocam Esen kalınız .👏🙏🏻🍀🦋💙🌱Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil