ÖĞRETMENLER, EVLERE KONUK OLUYOR MU?


Yazının başlığı birçok kişiyi şaşırtabilir ya da bazılarına anlamsız gelebilir. Oysa öğretmen, bir öğrenciyi okutmaya başladığında o ailenin bir üyesidir. Çocuğun, anne ve babasından sonra en çok güvendiği yetişkindir. Öğrenci-öğretmen ilişkisi, sıradan ve yalın değildir, olamaz. 

Köy enstitülü öğretmenler, öğrencilerinin evlerine konuk olurdu. Öğrencilerin ne yiyip içtiklerini, aile düzenini, kendisine ait bir odasının olup olmadığını, kısacası yaşam koşullarını yakından tanırdı. Öğrencinin sorunlarını yakından bilen öğretmen, çocuğun okuldaki sorunlarını da bu bilgiler ışığında kolayca çözümlerdi. Babam ve birçok öğretmenim köy enstitülü olduğu için bu ev gezmelerinin çoğuna tanıklık ettim.

Her öğretmen arkadaşıma, Fakir Baykurt’un “Kavacık Köyünün Öğretmeni, Köşe Bucak Anadolu ve Efkar Tepesi” kitaplarını okumalarını öneririm. Öğretmenliğin yalnızca kırk dakikalık derslere girip bunun karşılığında aylık almak olmadığını bu kitaplardan öğrenme fırsatımız var. Çünkü öğretmen-yazar Baykurt, bu kitaplarında yaşadıklarını anlatmakta.

Öğretmen olunmaz, öğretmen doğulur. En iyi üniversiteler bitirilse de öğretmen olmak çok zor. Bu meslek tanrısal bir iştir; kişisel yeteneklerin, özverinin, insan sevgisinin, alçak gönüllülüğün, hoşgörünün, kendine ve karşısındakine saygının belirleyici olduğu bir yaşam biçimidir aslında.

İnsan, tanımadığı ve kişisel özelliklerini bilmediği kişiyi eğitemez. Eğitemediğin kişiye, kuru bilgiler öğretsen ne işe yarar? Bu nedenle öğretmenin asıl görevi, öğrenciyi eğitmektir. Eğitilen kişinin öğrenme sürecinin hızlandığını gözlemleriz.

Her çocuk farklı bir dünyadır. Öncelikle o dünyalar keşfedilmeli. Keşfedilmeyen dünyaya bir şey vermemiz, onun toprağına verimli tohumlar ekmemiz olanaksız. Bu nedenle öğrenci, her durumuyla tanınmalı.

Karşımızdakini iyi tanımanın en büyük yararı, o kişiye karşı sevgimizin ve ona gösterdiğimiz saygının artmasıdır. İnsanlar, birbirlerini tanıdıkça sever, sayar, karşısındakine güvenir. Zaten karşılıklı güvenin olmadığı bir ortamda eğitim ağır aksak yürür. İş, baştan savma yapılır. Yapılanlar, günü kurtarır. Oysa öğretmenlikte amaç, günü kurtarmak değil; insanı, toplumu, ülkeyi kurtarmaktır. Eğitimin, bir süreç içinde kişide olumlu yönde oluşan davranış değişikliği olduğu ustan çıkarılmamalı.

Öğretmen diliyle, giyimi kuşamıyla, davranışlarıyla, sorun çözmedeki ustalığıyla, soğukkanlılığıyla, bakışı ve duruşuyla, görev aşkıyla, örnek oluşuyla öğrencilerinin gözünde yüce bir varlıktır. Bu nedenle öğretmenlik sıradanlığı kabul edemez. Sıradanlık, bu mesleği özünden uzaklaştırır. Sıradanlık, öğretmenlik mesleğinde eğreti durur. Bu davranış, hiçbir zaman bu meslekle uyum göstermez.

Tinsel gelişimin yeridir okullarımız. Bu nedenle öğretmenin ve okul ortamının örnek olması vazgeçilmezdir.

Günümüz öğretmenlerinin öğrenci evlerine gitmesi gibi bir durum yok! Ancak bu gidiş, eylemsel olmasa de tinsel olabilir. Bir öğrenci evine geldiğinde ilk iş olarak öğretmeninden söz ediyorsa ve o gün derste yapılanları mutluluk, heyecanla anlatıyorsa öğretmen, eve girmiştir. Bu konuşma, yemekteyken yapılıyorsa sofradaki yeri, başköşededir. Öğretmenler, evlerde kendilerinden olumlu yönde söz ettirerek arada sırada öğrencilerine konuk olmalı. Bu olmuyorsa demek ki iş eksik yapılmakta. Öğrenciyi etkileyemeyen, onun belleğinde kalıcı izler bırakamayan öğretmen, kendini sorgulamalı mesleği adına.

Öğretmenlerin evlere konukluğu, öğrencileri aracılığıyla olur. Yapacağı örnek işler, öğrenci tarafından ailenin diğer üyelerine anlatılır. Çünkü çocuk, yeni bir şey öğrenmenin sevincini yaşamaktadır. Bu nedenle bilmekten doğan sevincini herkesle paylaşmak istemekte. Bu, onun en doğal davranışı ve hakkı, bildiğini başkalarıyla paylaşmak.

Öğrenilen bir bilgi, edinilen bir davranış öğrenciyi mutlu ettiğinden ve onda heyecan yarattığından yeni bilgileri belleğe yazma, yeni davranışları kazanma isteği artacaktır. Öğrenmeyi, davranış edinmeyi bir çığın oluşumuna benzetebiliriz. Bu da öğretmenin doğru yolda olduğunun kanıtı. Böylece öğretmenin ailelere konukluğu sıklaşacak. Artık o, ailenin bir üyesidir. Onsuz ne sofra kurulur, ne gezi yapılır, ne de evde söyleşi yapılır.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               28 Kasım 2021

 


3 yorum:

  1. Öğretmen olmak zordur...Her fakülteyi bitiren ya da formasyon eğitimini alan öğretmen olmamalıdır.Ekonomi günümüz yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır ama sadece ekonomi hesapları yapıyorsan öğretmen olmamalısın.Ya da sınıfın kapısında öğretmen elbiseni giyip sınıfa göremiyorsan öğretmen olmamalısın.Kısacası zordur öğretmen olmak ... Geçmişte zordu şimdilerde daha zor ...Kaleminize sağlık öğretmenim.

    YanıtlaSil
  2. Günümüzde öğretmenler sadece maddi değil, manevi olarak da kenara itilmiş durumdalar. Dolayısıyla en azından kendi gördüklerim, biraz kırgınlar... Bu kırgınlığın maddi temelleri (burada kastım sadece maaş değil, eğitimin kapsamlı organizasyonu) ortadan kaldırılmadan yeniden sıcak ilişkileri ve karşılıklı ilgiyi kurmak imkansız.

    YanıtlaSil
  3. Sn Hacıömeroğlu, eğitim sürecinde sınıfta başlayıp bitmeyen, daha derinlikli ilişki kurma fırsatı , öğretmenliği / eğitimciliği farklı kılan , süreci doyumsuz kılan yanıdır. Benim de yaşamımın en anılası anları eğitim sürecinde yer aldığım ve sonrasında devam eden ilişkilerdedir.

    YanıtlaSil