BAŞKAN, BAŞKAN DEDİKLERİ


Atalarımız yıllar önce “Baş ol da eşek başı (soğan başı) ol.” demişler. Atalarımız, boşuna konuşmaz. Bu öğüdü tutan yurttaşlarımızın çoğu, bir baş olmak için ellerinden gelen her şeyi yapar.

“Başkan” sözcüğü, “baş”tan gelir. Baş olmakla başkan olmak anlatılmıştır yukarıdaki atasözümüzde.

Bakırköy’de bir kıraathane var. Gerçi son yıllarda taşınınca eskisi kadar görkemli değil. Yalnız Bakırköy’ün değil, nerdeyse İstanbul’un Avrupa yakasının siyaseti burada biçimlenir. Az da olsa Anadolu yakasının siyasetine de etki eder. Daha çok muhalif siyasetçiler burayı mesken tutmakta. Siyasetçi demişken bu, geniş bir yelpazedir. Milletvekilleri, bazı partilerin genel merkez, il, ilçe yöneticileri, il genel (Bütün şehir yasasıyla ortadan kalktı, şimdilerde yok!) ve belediye meclisi üyeleri burada oturur genellikle. Ayrıca yerel ve genel seçimlerde aday olmak, parti yönetim kademelerinde yer kapmak isteyenlerin de uğrak noktasıdır burası.

Ülkemizin birçok kıraathanesinde olduğu gibi burada kıraat (okuma) edilmez, daha çok kâğıt ve okey oynanır. Söyleşiler çok az olur. Her şeye karşın ben de arada sırada bu kahveye uğrarım.

Sözünü ettiğim kahvede nerdeyse herkesin adının önünde bir başkan önadı var. Herkes, herkese “Başkan!” ya da “Başkanım!” diye seslenir. Çoğu kişi, “Başkanım!” dediği kişinin neyin başkanı olduğunu da doğru düzgün bilmez. Başkan aşağı, başkan yukarı…

İnsanlar bir yere başkan seçilince ilk işleri, seçildikleri yere uygun bir kartvizit bastırmak. Bu kartları da önüne gelene verirler. Verirken de kartların arkasındaki boş alana bir çarpı işareti atmayı unutmazlar. Ne olur ne olmaz kartı alan kişi, buraya kart sahibinin ağzından bir şeyler yazar. Böylece o “Başkan!” denen kişinin gücü ve etkisiyle bir olanak elde edebilir. Bu çarpı, bunun önlemidir. Bu çarpıyla kart verilen kişiler, düpedüz ve gözlerinin içine baka baka üçkâğıtçı yerine konmakta. Bu nedenle üçkâğıtçı olmamak için arkası karalanmış, çarpılı kartları oldum olası almam.

İnsanlara önadlarla seslenmek hoşuma gitmez. Çünkü görev geçici bir iştir, adın ise doğumdan ölüne dek senindir. Sanırım bu huyumla Çatalhöyüklüyüm!

1999-2004 arasında Bakırköy Belediye Meclisi üyeliğine seçildim. Belediyelerde yerleşmiş bir sesleniş var. Çalışanlar, belediye meclis üyeleriyle başkan yardımcılarına da “Başkanım!” der. Bu nedenle bana da “Başkanım!” denmekte. Bundan rahatsız oluyordum. Adımı ve mesleğimi çok seven biriyim. Seslenişte önad yerine, mesleğim ya da adımın kullanılmasını yeğlerim (Adil Bey ya da Adil Öğretmen…). Doğaldır ki insan alışkanlıklarını değiştirmek çok zor. Üstelik “Başkanım!” dedikleri kişileri önemsedikleri düşüncesinde bu insanlar. Bunda baş olana yakın olma, göstermelik de olsa değer verme isteği de var.

Meclis üyelerinin çoğu rozetlerini aksatmadan takıyorlar. Ben ise rozeti nereye koyduğumu bile anımsamıyordum. Neredeyse her üye, göz kamaştırıcı bir kart bastırdı. Adlarının altlarında birçok önad var. Ben de bir kart bastırayım dedim. Yalnızca adım soyadın ve cep telefonum vardı kartta. Başka hiçbir bilgi yok! Kartımı gören meclis üyesi arkadaşlarım, kartımın sefaletine(!) içten gülümsüyor, açıktan açığa ise acıyorlardı. Bazı kişiler de paraya kıyamadığımı düşünmekteydiler. Onların kanılarını çok önemsemedim. Ancak beş yıl bittiğinde meclis üyeleri arasında halkla en çok ilişkisi olan ve mecliste en etkili kişilerin başındaydım sanırım. Bu arada bu siyasal görevim sırasında yoksullaşmıştım ne yazık ki. Meclis üyeliği, asıl işimi yapmamı engelliyordu kimi zaman. Neyse bu görevi (Meclis üyeliği bir iş, meslek değil.) alnımızın akıyla yapıp bitirdik. Bundan sonra da önümdeki siyaset yolları kapandı.

“Başkan” sözcüğü, önüne gelene söylendiğinden birçok sözcüğümüz gibi içeriğini, ağırlığını yitirip anlamı sıradanlaştı. Ne yana baksan bir başkan çıkmakta ortaya. Tam da böyle bir ortamda başkanlık sistemine geçti Türkiye. Anayasada devletin en üst orununa oturan kişinin görevi için “cumhurbaşkanı” yazsa da kimi basın yayın organları “başkan” deyip durmakta. Desenize bizim kahvedeki başkanlara birisi daha eklendi.

                                                                                   Adil Hacıömeroğlu

                                                                                   12 Kasım 2021

 

 

 

2 yorum:

  1. metrekareye ülkede bir başkan düşüyor neredeyse Adil öğretmenim.Birde doktor.Doktorum lafı ile başkanım yarışır.Tabii siz mütevazı, alçak gönüllü insansınız.Bir çok kişi başkanım dendiğinde göğsü kabarır tavus kuşu gibi.Çok büyük iş sanki.Kimileri kapı ziline doktor falanca hakim filanca yazdırır.Ne diyelim böyle mutlu oluyorlar da olsunlar.

    YanıtlaSil
  2. Ne kadar doğru bir tespit , biz çocukken ilkokullarda sınıf başkanımız olurdu . Kooperatif başkanları v. s şimdi her yer başkan oldu.İtibarı vardı ,kelime anlamını yitiriyor.Başkan olmak oturduğun makamın yerini doldurmak,lider olup,örnek olmaktır.Hizmetetmekesastır.Önce şnsan olmaktır Makamlar geçicidir Bir kişiyi anarken , iyi bir insan diyoruz Yüreğinize sağlık👏🙏🏻🌺Esen kalınız , saygılarımlaFulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil