DANIŞMANLIK MI, AYAKÇILIK MI?


Öncelikle başlıkta yer alan sözcüklerin anlamlarını TDK Türkçe Sözlükten yararlanarak açıklayalım.

“Danışman: Bilgi ve düşüncesi alınmak için kendisine danışılan görevli kimse, müşavir.”

“Ayakçı: Ayak işlerinde kullanılan kimse.”

Atalarımız: “Bin bilsen de bir bilene danış.” demiş. Demek ki ne kadar çok bilirsek bilelim, bilen kişiye danışmak zorunluluk başarı için. Eski çağlardan beri bilene danışmak hedefe varmak için gerekli bir yol.

Cumhurbaşkanının, bakanların, siyasal parti liderlerinin, milletvekillerinin ve daha birçok üst düzey devlet görevlilerinin danışmanları var. Bunlardan bazıları başdanışman… Zaten normal danışmanın olduğu yerde başdanışmanın da olması gerek.

Peki, danışmanların mesleksel deneyimleri, siyasal ve ekinsel birikimleri, özgüvenleri, başarıları, konularındaki uzmanlıkları yapacakları iş için yeterli mi? Sanmıyorum.

Yıllar önceydi. Japonya Başbakanı (Şu anda adını anımsamıyorum.): “Bana ‘Hayır!’ diyecek danışman arıyorum.” demişti. Bu söz usumdan yıllardır çıkmadı. Danışman, danışana gerektiğinde “Hayır!” demeli. Bu yürekliliği göstermeli. Çünkü danışman tutan kişi, her konuyu tam olarak bilse danışmana ne gerek var? Danışman, gerektiğinde yanlış düşünceleri, uygulamaları, kararla eleştirmeli. Yanlışa yanlış, doğruya doğru demeli. Peki, ballı bir aylıkla çalışan danışmanların böyle bir yüreklilik göstermeleri olanaklı mı?

Uygulamalarda gördüğümüz kadarıyla danışmanlıklara getirilen kişilerin çoğu eş dost. Diğerleri de seçilemeyen partililer bu koltukları işgal etmekte. Tek tük de olsa alanında uzmanlar bulunmakta. Bu uzmanların, gerçekten uzman olup olmadıkları da tartışılır.

Danışmanların çoğu, yetkilinin telefonlarına bakar. Yetkili adına devlet kurumlarındaki işleri izler. Yurttaşın derdine derman olmaya çalışır görünür. Bu yönüyle bir avutmandır bu kişilerin görevi. Bazı danışmanlar, yanında çalıştığı kişinin çantasını, telefonunu, mevsim kışsa paltosunu/mantosunu, bazı evraklarını taşır. Kimi, yetkilinin pazar alışverişine dek birçok özel işini görür özel sürücüyle.

Danışmanlar, halk arasında çoğu zaman eğlenti konusu olur. Çoğu danışmanın doğup büyüdüğü, yaşadığı bir çevre var. Tanıdıkları, onun yeteneklerini, bilgi birikimini, uzmanlık alanlarını bilir. Hiç umulmadık bir anda yüksek bir kapıya danışman olan kişi için tanıdıkları: “Bu kişiye acaba ne danışılıyor?” diye sormaktalar birbirlerine. Bu da bu kişinin danışman olacak düzeyde biri olmadığını anlatan çok güzel bir soru.

Yukarıda anlattığımız gibi danışmanların çoğu ilgili kişinin ayak işlerini yapmak için koşturmaktalar. Halk arasında bu işleri yapan kişiye ayakçı, ayakçının yaptığı işe de ayakçılık denmekte. Böylece “danışmanlık” sözcüğünün içeriği boşaltılmakta, anlamı değersizleştirilmekte.

Günümüz siyasetçileri, ülkemizin bütün değerlerine zarar vermekteler. Dilimizi yozlaştırmaktalar. Birçok sözcüğümüzün anlamı tersyüz edilmekte ne yazık ki.

“Danışan dağı aşmış, danışmayanın yolu şaşmış.” diye bir atasözümüz var. Acaba kaç devlet yöneticisinin, siyasal parti liderinin duvarında yazılıdır bu söz? Ülkemizin dağ gibi sorunları var. Ne yazık ki bu sorunlara çözüm üretememekte hem iktidar hem de muhalefet. Yetkin danışmanlara ve tarihe danışılmadığından yolları şaşmış. Sabahtan akşama dek boş tartışmalar, söz atmalarla zaman geçirip halkı uyutmaktalar.

Yöneticilerin danışman adı altında ayakçılara değil, gerçek danışmanlara gereksinimleri var. Gereksiz yere ülke kaynaklarını boş yere harcamayıp yoksul halkın parasını eşe dosta ulufe gibi dağıtmasınlar. Öncelikle danışmanlar, “Hayır!” diyebilecek yürekli kişiler olmalı. Zaten yüreksiz adamdan ne olur ki?

                                                                                   Adil Hacıömeroğlu

                                                                                   15 Kasım 2021

 

 

1 yorum: