Milletin
evlatları emekli olmak için günü güne, haftayı haftaya, ayı aya, yılı yıla,
ömrü ömre ekleyerek emeklilik hakkı elde ederken vekilleri, TBMM’ye seçilip yan
gelip yatmaya başladıkları an emekliliğe hak kazanıyorlar ama er ama geç.
Birçok vekil, bir yandan vekillik aylığı alırken bir yandan da ballı emeklilik
parasını cebe indirmekte.
Millet,
geçim sıkıntısı nedeniyle büyük bir yokluk içinde yaşarken onun vekillerinin
bir elinin yağda, bir elinin balda olması, demokrasi kitabının hangi sayfasında
yazar?
24
Ocak 1980 kararları, ülkemizin yalnızca ekonomik yönünü değil; siyasal,
ekinsel, sanatsal, toplumsal, örgütsel, tam bağımsızlığını da değiştirdi. 24
Ocak kararları, demokratik yollarla uygulanamazdı. Bu nedenle 24 Ocak ihanet
kararları, 12 Eylül’ün çizmesi altında ezim ezim ezilen Türkiye’ye kabul
ettirildi.
12
Eylül’ün ekonomiden sorumlu kişisi Özal’dı. ABD’nin cin fikirli hayranıydı.
Önce savcı yargıçların aylıklarını ve yaşam koşullarını iyileştirdi. Bu
iyileştirme, kamuoyunda “yargıya rüşvet” olarak algılandı. Çünkü “Anayasayı bir
kez delmekle bir şey olmaz.” diyen bir siyasetçi ve onun ABD eğitimli prenslerinin
yargıyla işleri çok olacaktı. Çünkü onlar, ülkemizin ekonomisini, değerlerini
altüst edecekti. Bunu yaparken de çoğu zaman Cumhuriyet’in yasalarına ters
düşeceklerdi. Arada sırada yasaları hiçe sayacaklardı. Bu nedenle mahkemeye
düşme olasılıkları yüksekti.
Özal,
bir dönem vekillik yapanların emekli olma yasasını çıkardı. Hem de çalışma süresi
ve yaş aranmaksızın. Kamuoyu buna “kıyak emeklilik” dedi. Aslında halkımız,
yapılan işin ne olduğunu kolay kavrıyor. Bunu hemen adlandırıyor kendince.
Kıyak emeklilik yasası çıkınca iktidar ve muhalefet vekilleri zaman yitirmeden
emekli oldular. Bir milletvekili bu ballı emekliliği kabul etmedi. “Acımdan
ölsem bu aylığı almam.” dedi Adnan Kahveci. Almadı da… Ne yazık ki Merhum
Kahveci, üzücü bir trafik kazasıyla aramızdan ayrıldı. Geriye üç şey bıraktı:
Yoksul halkın vergilerinden ballı emekliliği reddetmesi, yazarkasa mucitliği ve
1968’de üniversite sınavında Türkiye birincisi olması.
Demokrasi,
yalnızca sandığa giderek parti derebeylerinin belirlediği adaylara oy vermek
değil. Bu, göz boyamadır. Demokrasi, halkın ödediği vergilerin nasıl harcandığının
denetlenmesidir. Ne yazık ki bu, ülkemizde olamıyor bir türlü. Halk, demokrasi
denen bu oyunun hiçbir yerinde etkin değil. Katılımcı olmayan halkın yönetemediği,
denetleyemediği sistem demokrasi olur mu? Ülkeyi ve beldesini yönetecek adayları
bile kendisi belirleyememekte halk.
Cumhuriyet’imizin
kuruluş amacı, halk arasındaki ekonomik, toplumsal, ekinsel, sınıfsal ayrımlarının
derinleşmesini önlemek. Ayrıcalıklı sınıfların ve zümrelerin oluşmasını
engellemekti istenen şey. Bunu adı da halkçılıktı. Ne yazık ki giderek
halkçılık ilkesi rafa kaldırıldı. Kıyak emeklilikte olduğu gibi ayrıcalıklı bir
zümre ortaya çıktı. Siyaset zümresi, halk adına kendine çıkar ve rahat yaşam
olanakları sağlamakta. Bu, hem anayasaya hem de Cumhuriyet’imin kuruluş
ilkelerine aykırıdır.
Okullarda
zaman zaman sormacalar düzenlenir öğrenciler arasında. Onlara büyüyünce ne
olmak istedikleri sorulur. Susurluk sürecinde erkek öğrencilerin önemli bir
kısmı mafya lideri olacağını söylemekteydi. Şimdilerde ise öğrenciler, bu soruya
milletvekili olacaklarını yanıtını vermekteler. İlginç değil mi? Çocuklar,
ülkemizin yalın gerçeklerini nasıl da hemen kavrıyorlar? Yan gelip yatarak para
kazanmanın yolunu nasıl da hemen anlıyorlar? “Nerde beleş, orda yerleş.” sözü,
çok söylenir halkımız arasında.
Vekil
ve belediye başkanı adaylarını halk belirlemiyor. Onları belirleyen partilerin
genel başkanları. Aylıkları, ballı emeklilikleri de genel başkanların elinde Bu
nedenle bu vekiller, milletin değil, genel başkanların vekilleri. Milletin
vekili olan biri, milletin çocukları emekli olamazken böylesi erken bir
emekliliği kabullenir mi? Hakkı olmayan bir parayla karnını doyurur nu? Milletin
hakkını cebe indirip çoluk çocuğuna yedirir mi?
Yıllar
önceydi. Sekizinci sınıfta okuyan öğrencilerime: “Büyünce ne olacaksınız?” diye
sormaktaydım. Herkes farklı meslekleri söylüyordu. Bazı mesleklerde yoğunluk
vardı. Bir öğrencim, kararlı bir duruşla “Adam olacağım.” Dedi. Benim en çok
beğendiğim yanıttı bu. Evet, adam olmak… Adam olan birinin gözü yoksulun,
yurttaşın cebinde olur mu?
Ülkemizde
tam bağımsızlığımız hiçe sayan, halkı dışlayan, yurttaşın söz söylemesini
önleyen, üretenin değil de yönetenlerin ballı aylıkları aldığı sistem
değişmeli. İsterim ki TBMM’den bir vekil çıkıp milletin vekili olduğunu
haykırıp bu ballı emekliliği reddetsin Merhum Kahveci gibi. Dilerim ki yurttaşın
sahip olmadığı parasal olanaklara onun vekilleri sahip olmasın. Tıpkı
Cumhuriyet’imizin ilk zamanlarında olduğu gibi vekillik bir mesleğe dönüşmesin,
geçici bir görev olarak algılansın.
Ayrıcalıklı
zümrelerin olduğu, eşitliğin yok edildiği, asalaklığın mesleğe dönüştüğü bir
sistemin adı ne cumhuriyet ne de demokrasi olur. Bu sistem halkı dışlıyor.
Halksız cumhuriyet ve demokrasi olur mu?
Adil
Hacıömeroğlu
16
Kasım 2021
Değerli arkadaşım Adil bey merhaba. Yazılarınızı büyük bir ilgi ve heyacanla okuyorum...
YanıtlaSilSizden bir ricam olacak, yazı karakterleri çok küçük ve krem zeminde iyice kayboluyor. Mümkünse daha büyük yazı karakteriyle yazın. Malum yaş ilerledikçe gözlüklerde yetmiyor...
Çünkü sizin gibi Anadolu kültürünü hassas bir gözle izleyen, derleyen kalemlere her zaman bulamıyoruz.Bu ülkenin size ihtiyacı var. Bir cumhuiyet kalemi olarak iyi ki varsınız, selamlar...
Mustafa Karakaya
Kuşadası
Maalesef; son dönemde yok edilen, binlerce vatandaşa iş alanı sağlamış olan, cumhuriyetimizin kurumlardan biri Sümerbank’tı. Rahmetli Adnan Kahveci’nin giymekte ısrar ettiği Sümerbank üretimi takım elbisesini, mecliste alkışlarla kabul edilen “kıyak emekliliği” reddeden tek milletvekili olmasını nasıl unuturuz.
YanıtlaSilHemşehrim olmaları nedeniyle hep gurur duyduğum Adnan Kahveci ile aynı değerdeki Recep Yazıcıoğlu’nun şaibeli birer trafik kazası nedeniyle vefatlarını da unutmuyorum. Ve çook üzgünüm, nerede olmamız gerekirken nerelerdeyiz…
Şükran Balekoğlu Yamak