Çocukların
belki de en zor dönemidir ergenlik. Beden hızla büyür. Olağanüstü değişiklikler
olur çocuğun bedeninde. Beden, cinsel olgunluğa doğru doludizgin gider. Bu gelişmeyi
dizginlemek olanaksız. Çünkü bu engel olunamaz bir doğal süreç. İnsan gelişimi
için yaşanması gereken bir geçiş dönemi.
Ergenlik,
fırtınalı denize benzer. Coşkun dalgalarla geçen bir dönem. Dalgalar, kıyıdaki kayaları
döver durmaksın. Dalgaların sürekliliğiyle kayalardan parçalar kopup çakıl taşları
oluşur. Çakıl taşlarına durmaksızın çarpan dalgalar, kum taneciklerini ortaya
çıkarır. Fırtına dinip coşkusunu yitirince deniz, küçük şıpırtılarla kumsalı
okşar şefkatli dalgalarıyla. Deniz durulmuştur. Fırtınaların gücü, olağanüstü
güzellikte bir kumsal oluşturmuştur.
Ergenlik
öncesi çocukluk, durmaksızın bir devinim dönemi. Sürekli oyunla geçen günlerde çocuk,
oyunla öğrenip gelişir. Oynadıkça hem bedenini hem de çevresini tanır. Bir
çocuğun öğrenmesi, baş döndürücü bir hızdadır. Bu hıza yetişmek olanaksız. Bu
dönem ilkbaharın başlangıcı. Nasıl ki baharın gelişiyle tüm canlılar büyük bir
açlıkla bedenlerinde yiyecek biriktirirse insan yavrusu da bu dönemde bilgi
biriktirir belleğinde. Bilgilerin bir bölümü deneyimlerden oluşur. Deneme-yanılma
yoluyla yaşamı öğrenir çocuk.
Annem,
çocuklara kızmazdı pek. Onların kırıp dökmelerini çoğu zaman görmezden gelirdi.
Çocuk kendine tensel bir zarar verdiğinde ya da böyle bir olasılık varsa
oyunlarda, tatlı sert kızardı. Bağırıp çağrışıp oynadığımızda onca işinin arasında
bir fırsat bulur bizi izlerdi gülerek. Bir gün anneme: “Yaramazlık yaptığımızda
bize niye kızmıyorsun?” diye sordum. O, tüm ciddiyetini takınarak: “Bak oğlum…
Çocukların canı büyük, kabı küçük olduğu için yaramazlık yaparlar. Canları
kaplarına sığmıyor. Oynayarak, yaramazlık yaparak kaplarını genişletiyorlar
canları sığsın diye. Böyle bir doğal durum söz konusuyken çocuklara kızılır mı?”
diyerek yanıtladı beni. Annemin “kap” dediği beden.
Çocuk,
ergenliğe girdiğinde kabı canı sığsın diye hızla büyür. Ancak canı, bu hızla
büyüyen bedene uyum sağlayamaz. Çünkü sıkışıp kalmıştır yıllarca küçücük bir
kabın içinde. İşte, ergenin içindeki fırtına bunun için. Canı, dalgalarla kabını
dövmektedir bulunduğu ortamı kendine uygun duruma getirmek için. Tinsel ve
bedensel uyum tamamlandığında fırtına dinecek. Tin, bedeni tıpkı deniz suyunun
kumsalı okşadığı gibi sevip beğenecek.
Ergenin
hızlı bedensel gelişimi, çoğu zaman çocuğu şaşırtır. Bedeninin bazı yerlerini
beğenmez. Ergenlerin aynaya çok bakması bedenini tanımak için. Birden değişen
bedenini keşfe çıkar çocuk. Bu keşif, onun bedenine egemen olmasını sağlar.
Ergen
çocuk, kolay öfkelenir. Çoğu zaman nedensiz tepkiler verir. Yetişkinler,
ergenin öfkelenmesine çoğu kez anlam veremez. Niye öfkelendiğini anlayamazlar. Ergen
öfkelendiğinde anne, baba, kimi zaman da öğretmenler sert tepkiler verir. En
kestirme yol, ergeni azarlamaktır kimilerince. Öfkeye, öfkeye yanıt vermeyi çözüm
sanmakta bazı yetişkinler. Oysa öfkeye, öfkeyle karşılık vermek bireyler arasındaki
ilişkiyi koparır. Sorunu çözüp yok etme olasılığını yok eder. Ergenin fırtınalı
denizinde, güçlü yeller estirmek onun karmakarışık eder. Bir sonraki öfkenin
daha da büyümesine neden olur. Bir süre sonra bağırıp çağıran, birbirini
dinlemeyen bir ortam oluşur bilinçsiz ve sorumsuz davranış nedeniyle.
Yıllarca
ergenlere öğretmenlik yaptım. Doğaldır ki onların velileriyle de ergenlerin
sorunları konusunda çok konuştum. Velilerin çoğu, çocuklarındaki huyların
değiştiğinden yakındılar uzun uzun. Ne yapacaklarını şaşırdıklarını dile
getirdiler. Çocuklarıyla iletişimlerinin koptuğunu söylediler üzülerek. Onlara
sürekli çocuklarına karşı hoşgörülü olmalarını önerdim. Sık sık onlara: “Araba
kullanırken trafikte sizin can güvenliğinizi tehlikeye düşüren sürücülere,
gürültücü ve camdan çöp atan komşunuza gösterdiğiniz hoşgörünün yüzde onunu
çocuğunuza gösterirseniz sorun çözülür.” dedim bıkıp usanmadan. Üç kuruşluk kişilere
anlayış gösteren ebeveynler ve öğretmenler, bunu ergenden niye esirgerler?
Ergenlere,
öncelikle saygı duyulmalı. Öfkelendikleri anda bile onları sevmeli. Sorunlarını,
öfkelenme nedenini anlamak için sabırla dinlemeli onları. Duruşumuz, bakışımız,
ses tonumuz, içtenliğimizle onlara güvendiğimizi duyumsatmalıyız. Onların
öfkelendikleri konular, yetişkinler için incir çekirdeğini doldurmaz nitelikte
olabilir. Yetişkinler için önemsiz olan konu, onlar için çok önemli, hatta
olağanüstü nitelikte olabilir. Onların öfkelendiği konuyu ciddiye almak demek,
ergeni ciddiye almak demek. Ergen; düşünce, duygu ve bedeniyle bir bütün. Bu bütünlüğe
onların düşlerini de eklemeli.
Karşılıklı
güvenin olmadığı bir yerde sağlıklı insan ilişkisi olamaz. Sevgi, saygı, güven
birçok sorunun çözümünün ilk ayağı. Ergene öncelikle güven vermeli, saygı ve
sevgi göstermeli. Bazı yetişkinler, oldukça abartılı, abartılı olduğu kadar da
sahte güven, sevgi ve saygı gösterirler ergene. O, bu abartılı gösterinin
sahteliğini kolayca anlar. Bu abartılı duygular, ergeni adam yerine
koymamaktır. Onun yetişkinlerce kolayca kandırılacağının bir belirtisi bu.
Ancak ergen kanmaz. Ergenlik öncesindeki çocuk, yalanı kolay anlayan bir
varlık. Çünkü çocuklar, yalan bilmediğinden büyüklerin yalanları onların
doğalarına ters geldiğinden bu yalanlara inanmazlar. Çocuk, zamanla yalan söylemeyi
öğrenir büyüklerinden. Ergen, çocukluktan henüz sıyrılmadığından, yetişkinlerden
yeterince yalan söylemeyi öğrenmediğinden bu sahte abartıyı hemen anlar.
Çocuklar,
bizim çocuklarımız. Kendi “uyumsuz ergenimizi” verip yerine başkasının ergenlikten
kurtulmuş “uyumlu gencini” alamayız. Bu nedenle ergenlik dönemindeki çocuğa
sabretmeliyiz sonuna dek. Duygudaşlık yapmalıyız onunla. Kendi ergenlik
dönemimizde anne ve babalarımızla yaşadığımız çatışmaları düşünmeliyiz. Onlara,
aynı fırtınalı yollardan bizim de geçtiğimizi düşünerek davranmalı. Onlara,
uzaydan gelmişiz de yaşamımız boyunca hiç ergen görmemişiz gibi bakmamalıyız.
Nasıl bizim beden ve tinimizdeki fırtına gelip geçmişse, çocuklarımızın da bu
döneminin geçici olduğu gerçeğini anımsamalıyız.
Sabır,
hoşgörü, güven, saygı ve sevginin çözemeyeceği bir sorun yok!
Adil
Hacıömeroğlu
6
Ocak 2024
Başkasını olduğu gibi kabul etmek ,onu gerçekten hissetmek , sevildiğini hissetmektir.Ergenlik, çocuğun büyüme sürecindeki en zor dönemdir.Ergen,kendisine bir yetişkin gibi davranıldığını ne kadar erken hissederse, kendisi de bir yetişkin gibi davranmayı o derece erken başarabilecektir.Anne babalar, çocuğuyla konuşurlarsa , her şey açıklanıp , çözümlenebilir.İnsanın içindeki bu ergen ya da çocuk yanı bilmesi ve canlılığını kabul etmesi her şeyden önce daha alçak gönüllü çocuğuna karşı daha anlayışlı ve daha az ‘maço’olmasını sağlar içimizdeki çocuğun varlığını kabullenerek daha iyi bir yetişkin olmayı becere biliriz.Çocuklar ergen olduğunda , anne babalar ölçülü olsunlar ve yenilgilerinde, yeniden heveslendirmek için onlara yardımcı olsunlar .Onları özgür bırakmamalı, kendilerinin özgürlüklerini almalarını sağlamalıyız.Hocam yaşanmış , kıymetli anlatımınızı bizlerle paylaşıp duygulandırdığınız için sağolunuz . Değerli , bilge annenizin ellerinden öpüyor, sağlıklı yaşam diliyorum.Her şey anne ‘nin gönül gözünden geçiyor , babalarımız da destek oluyorlar …Aklınıza, yüreğinize sağlık..👏🙏🏻🧿💙🌿✍️🌺👩📚🍀Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilBir insan yetiştirmek,onu dizayn etmek,tekamülüne katkıda bulunmakla,heykeltraşın heykel yaparken,taşları yontması,taşları belli bir kalıba sokması ne kadar da birbiriyle benzerlik göstermektedir.
YanıtlaSilYazınızdaki tespitler önemli hocam, ancak bir de madalyonun öbür yüzü var. Ergenlik ve hiperaktivite son yıllarda aileler tarafından istismar edilen iki kavram. Özellikle anne ve babanın çalıştığı, çocukla ebeveyn ilişkisinin bozuk olduğu ailelerde çocukların kusurları, hatta çoğu kez terbiye noksanlıkları "hiperaktivite bozukluğu", bu ilgisiz çocuğun büyümüş daha da küstahlaşmış ve kavgacı sürümü de "ergen" olarak adlandırılabiliyor. Bu ayrımı iyi yapabilmeli. Bunun için farkındalığı olan bireyler, farkındalığı olan ebeveynler yetiştirilmeli.
YanıtlaSil