NİYE TARTIŞAMIYORUZ? (Pazar Yazıları)

 

Evet, her gün rastladığımız yakınmalardan biridir niye tartışamadığımız. En basit konularda bile tartışılamıyor. En küçük tartışmada sesler yükselip sinirler geriliyor. Çoğu tartışmada en yakın dostlar bile küserek ayrılıyor birbirinden.

Peki, niye tartışamıyoruz?

ABD’nin 12 Eylül 1980’den başlayan toplumu dönüştürme isteği amacına ulaştı ne yazık ki. Az bilen, çok bildiğini sanan birey tipi oluşturuldu. Bu tür bireylerin oluşmasında televizyonun yaygınlaşması, internetin yaşamımızı tutsaklaştırması da önemli rol oynadı. Düzenli kitap okuma azaldı bu süreçte.

12 Eylül Amerikancı darbesinden önce toplumumuzda okuyup yazan, bilgili kişiye derin bir saygı duyulurdu içten içe. Bu kişiler, kıraathanelerde, köy odalarında, aile toplantılarında, köy ve kasaba meydanlarında toplanan halkla söyleşirlerdi. Halk, onları can kulağıyla dinlerdi. Hangi görüşten olursa olsun bilgili kişiye, farklı siyasal eğilimleri olan kişiler de saygı gösterirdi. İnsanlar yalnızca kendi görüşünden kişilerden değil, karşıtlarından da bir şeyler öğrenirlerdi. Öğrenme, toplumumuz için önemli bir gereksinimdi. Bunun için de kişiler, istek duyardı öğrenmeye.

Cumhuriyetimizin yarattığı en önemli uygarca davranışlardan biri, kişilerin birbirlerine saygılı olmasıydı. “Başkasının özgürlüğünün başladığı yerde senin özgürlüğün biter.” özlü sözüyle kişi özgürlüğünün sınırları çizilmekteydi. Bu da kişilerin özgürlüklerine saygıyı getirmekteydi. Bu, aslında yurttaşlık kavramının yaşama geçirilmesiydi.

Çocukluğumda ve gençliğimde kıraathanelerde, köy odalarında, aile toplantılarında, köy ve kasaba meydanlarında çokça dinleyici oldum. Hem Doğu Karadeniz hem de Ege kültürüyle büyüyen biri olarak ülkemizin iki farklı bölgesinde güzel söyleşilerde bulundum. Özünde aynı olan, biçimce farklı görünen kültürleri kavradım erken yaşlarda. Zaman zaman söz alıp düşüncelerimi seslendirdim bu meclislerde, En çok hoşuma giden şey de yaşlı başlı adamların beni saygıyla dinlemeleriydi. O meclislerde bana değer verildiğini duyumsardım. Bu da özgüvenimi artırırdı.

12 Eylül darbecileri, okumuş yazmış aydınları toplumun önünde ezdi. Onları aşağıladı. “Yasak kitap yakalandı.” sözüyle medya organlarında kitabın zararlı olduğu algısı, topluma kabul ettirildi. Kitabın suç unsuru olduğu bir ortamda insanlar silahtan çok, kitaptan korkar oldu. Bu nedenle insanların çoğu evlerindeki kitapları ya naylon torbalara sarıp toprağa gömdüler ya da sobalarda yaktılar herhangi bir aramada suç unsuru(?) bir şey yakalatmamak için. Kitapların gözden düşürülmesiyle kitap okuyanlar da gözden düşürüldü. Buna koşut olarak bilgili olanlar da gözden düşürülmeye başlandı.

12 Eylül’ün yarattığı bir siyasetçi tipi var. Çok bilgili olamayan sıradan kişiler. Bu siyasetçi tipi, sokakta her an rastlayabileceğimiz toplumun ortalamasını temsil edenlerden oluşmaktaydı. Bu siyasetçilerin derin bilgileri, keskin zekâları yok. Ancak hepsinin ortak özelliği kurnaz olmaları ve bal tutup parmaklarını yalamaları... Konuşmalarının yüzeysel olması... Yüzü geçmeyen sözcük dağarcığıyla genellikle tümceleri yineleyerek konuşmaları… Karşıtlarına karşı saldırgan bir dil kullanmaları… Bunun için de bağırarak karşıtına hakaretler saydırmanın beceri olarak gösterilmesi… Bir başka önemli özellikleri de karşıtlarına iyi laf sokmaları… Hepsinin en belirgin özelliği ise bireyciliği hep önemsemeleri…

12 Eylül’ün yarattığı siyasetçiler, fırsat buldukça bilgili uzman kişileri toplum önünde aşağılayıp linç ettiler. Bu linçe ne yazık ki halkımızın bir bölümü de katıldı bilmeyerek. Yeni siyasetçiler tartışmıyor, suçlayıp köşesine çekiliyor. Suçlamalarını kanıtlama   gereksinimi de duymuyor. Çamur atıp iz bırakmaya çalışıyorlar.

Siyasetçi nasıl, niçin tartışsın ki? Tartışmak için bilgi, deneyim, demokratik olgunluk, özgüven, sürekli yenilenme, çağı okuma, engin bir tarih bilgisi, analitik düşünme yeteneği gerek. Bunlar olmayınca niye çıksın er meydanına siyasetçi? Er meydanı, erler için… Er olmayanın er meydanında ne işi var?

Siyasetçinin tartışma kültüründen uzaklaşması en çok medyada örnek alındı. Her akşam, neredeyse haber kanallarının tümünde güncel siyasetle ilgili tartışmalar olmakta. Ne mi konuşuluyor? Hiçbir şey… Aynı şeyler günlerce yinelenmekte. Herkes birbirine bağırmakta. Hiçbir konuşmacı, tartışmayı yönetenin sorusuna yanıt vermiyor. Soru sorulduğunda: “Öncelikle şunu açıklamam gerekir…” deyip konuyu değiştirmekte konuşmacı. Anlaşılacağı üzere sorulana değil, sorulmayana yanıt vermekte. Siyasetçiler de böyle değil mi?

Siyasetçilerin, televizyon yorumcularının tartışamaması, halka da yansıyor. Yurttaşlarımızın çoğu da bağırarak susturmaya çalışıyor karşısındakini. Kimse konuşmuyor, yalnızca bağırıyor basmakalıp sözlerle.

Kafalar boş olduğundan ses çok çıkmakta. Atalarımız: “Boş fıçı langırdar.” sözünü boşuna söylememiş. Tartışma adı altında lagırtı işitilmekte çokça. Toplumumuz bu boş, gürültülü düzenden kurtulmalı. Bunu yapacak olan da bilginin egemenliği. Bu konuda Atatürk’ün “Bilgili olan, güçlü olur.” sözü yol göstermekte bize. Bilginin gücünü keşfettiğimizde dünyada hak ettiğimiz saygın yeri de alırız.

                                                                            Adil Hacıömeroğlu

                                                                            14 Ocak 2024

4 yorum:

  1. Türkiye'de tuvalet eğitiminden sonra eğitim rafa kalkıyor. Çocukları örselememek adına onların her yaptığına karşı serbest bir tavır takınılması da liberalleşme sürecinin bir uzantısıydı. Son üç yılda üç kez apartman toplantısına, bir kere de site toplantısına şahit oldum. İkisinde fiziki şiddet varken bir toplantı jandarmalık oldu. Trafikte, toplu mekanlarda, hastanelerde, kaldırımda yürürken nasıl davranması gerektiğini bilmiyor insanlar.

    YanıtlaSil
  2. Sevgili ADİL Bey. Doğru ve Güzel bakış açına paylaşım ayrıcalığınıza TEŞEKKÜRLER. Bizlerde en büyük zafiyet ( YANLIŞ ) çok bilip hiçbir şey bilemediğimizi algılayamaz konumda olmamız. Sizlerden ricam olan özelliğiniz ve güzelliğinizle BİLGİ sahipi olabilmenin usul ve üslubunu yöntemini bizlerle paylaşmanızı tavsiye ediyorum. SİZ varsanız. BİZ varız. SELAMLAR - SEVGİLER….

    YanıtlaSil
  3. Televizyon’ un yaygınlaşmasıyla yanlış bilgi bile olsa tüketim çılgınlığı başladığı için insanlar tv dan vakit harcamadan aldıkları bilgileri araştırmadan doğru olarak kabullenmişlerdir .Bu bilgi zehirlenmesi sonucunda da herkesin egoları okşanmış..Karşıdaki kişiye haklı olduğunu kanıtlamadan bilgi alışverişi yapamamaya başlamışlardır.Bu nedenle insanlar birbirlerini düşüncelerine saygı göstermemeye başlamışlardır, . Olay birbirinden doğru bilgiyi alma alışverişini aşıp , ben haklıyımı kanıtlama göstermemeye başlamışlardır, . Tartışırken karşısındaki kişiye seslerini yükseltmekte haklı olduklarını kanıtlamak için bilgi alışverişi yapamamaktadırlar.Bilgiye ulaşmada emek harcayan , araştıran ,bize ulaştıran hocalara saygı duyup bizlerde doğru bilgiyle münazara yapmalıyız.Sağ olunuz hocam yüreğinize , kaleminize sağlık..🙏🏻🍀👩Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil
  4. Lüzümsuz,yerinde olmayan gereksiz fazla sözler bozuk madeni para gibi. Bozuk para cebi deler,bozuk insanda kalbi deler.

    YanıtlaSil