Bugün
İsveç’in NATO’ya girmesi oylanacak Gazi Meclis’imizde. Bizim Meclis’imiz,
emperyalizme karşı bir savaşa öncülük etmek için kurulan kutlu bir yer. Ulusu ve
onun iradesini temsil eder.
Türkiye,
NATO’ya 18 Şubat 1952’de girdi. NATO’nun ortak bir güvenlik örgütü olmaktan
çok, ABD’nin operasyon örgütü olduğunu sözümüzün başında söyleyelim. Ülkemizin
NATO’ya girmesiyle birçok şey değişti. Ağır sanayi üretiminden vazgeçtik. “Zeytinyağlı
yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” türküsü yapıldı. Bununla yerli
üretime savaş açıldı adeta. Zeytinyağı yerine ABD’nin gönderdiği üzerine
sineklerin bile konmadığı margarinleri yemeye başladık. Tamamen doğal ve yerli olan
basma yerine ABD malı naylon fistanlar giyilmeye başlandı. “Sevdiğime varamadım/
Naylon çorap giyemedim” dizelerinin yer aldığı türküler söylenmeye başlandı.
ABD/NATO
içimize kanserli bir ur gibi girip toplumumuzu kanser etti. Amerika’nın
gönderdiği süttozu içildi okullarımızda. Oysa o yıllarda nüfusumuzun ezici
çoğunluğu köylerde yaşamaktaydı. Herkesin ahırında ineği, bakracında sütü vardı.
Çocuklarımıza kendi ürettikleri sütü içmeleri konusunda öneriler yapmak yerine,
ABD süttozuna yönlendirildiler. Bu, hayvancılığımızı yok etmek için bir ABD/NATO
girişimiydi.
Ulusal
silah sanayimiz yok edilmeye çalışılıp ABD’ye göbekten bağlılık giderek arttı. Ekonomik
ve siyasal açıdan bağımlılık, ülkemizin Kurtuluş Savaşı kazanımlarının bir bir
terk edilmesine yol açtı. Bu, ülkemizde birçok sorunu da beraberinde getirdi.
Kurtuluş
Savaşı’mızın öncüsü olan devrimciler ve milliyetçiler düşman kamplara ayrıldı. Dün
omuz omuza emperyalizme karşı ulusunun bağımsızlığı için savaşanlar, emperyalizmin
“Böl, parçala, yönet!” düşüncesiyle birbirlerine diş bilediler. Zamanla emperyalizmin
yarattığı bu kamplaşmayla kan döküldü. Sağ-sol çatışmalarında bir emperyalist
kurguyla gencecik canlarımız toprağa düştü. ABD/NATO, bununla yetinmedi; mezhep
ayrımcılığı mikrobunu yaydı topraklarımız üzerine. Alevi-Sünni çatışmasıyla
ülkemizi bölmeye çalıştı. Bunun için de büyük kışkırtmalarla yurttaşımızın kanı
dökülüp canı alındı.
ABD/NATO,
yaptırdığı askeri darbelerle demokrasimizin dengesini bozdu. Darbeler döneminde
ülkemiz aydınları kırıma uğratıldı. Kültürümüz, sanatımız, sporumuz emperyalizmin
etkisiyle yolundan saptı, ulusal özelliklerini yitirdi.
Amerikancı
12 Eylül darbesinden sonra Kürt-Türk çatışması sahneye kondu. Kırk yıldır canımızı
verip kanımızı döktüğümüz bir dönem yaşamaktayız. Yalnızca canımızı mı verdik?
Değil doğal olarak… Ekonomimiz zayıfladı bu yüzden. Siyasal saflaşmalar
değişti. Bazı siyasal oluşumlar bölücülük üzerine kuruldu. Kurulmayanlar ise
bölücülüğe şirin görünmek için köklerinden koptu.
Günümüzde ABD/NATO ülkemizi, kurduğu üslerle dört bir yandan kuşatmış durumda. Amaç, ülkemizin toprak bütünlüğünü bozmak. Kurtuluş Savaşı ile yırtıp attığımız Sevr’i yeniden uygulamaya sokmak için çaba göstermekte NATO. Yurdumuzu bölmek ve mazlum ulusları tutsaklaştırmak için varlığını sürdüren NATO’nun genişlemesine yol açan kararlar vermek, zalime güç vermektir. İsrail’in Filistinlileri daha çok öldürüp yok etmesine fırsat tanımaktır.
Bölücü terör örgütü militanlarına kucak açan, Kuran yakama gösterilerine izin veren İsveç’in NATO üyeliğine onay vermek düşmanlığı hoş görmektir. Gazi Meclis, düşmanlığı hoş görmek için değil; düşmanlığa karşı savaşmak için kurulan bir kutlu yer. Milletin vekilleri, milletin kararına karşı oy kullanmamalı. Yapılacak en doğru iş, İsveç’in NATO’ya üyeliğinin halkoylamasına sunulması.
İşte,
bugün TBMM’de oylanacak İsveç’in NATO üyeliği oylamasında ya mazlumun ya da zalimin
yanında yer alacak oy kullanan milletvekilleri ve siyasal partiler. Bu oylamada
milliyetçilerin, devrimcilerin, dindarların, Atatürkçülerin sahtesi ile gerçek
olanı ortaya çıkacak. Gerçek Atatürkçüler, milliyetçiler, devrimciler ve dindarlar
zalimliğin timsali olan NATO’ya karşı çıkmalı. Günümüz insanlığının görevi,
zalimliğe dur diyerek mazlumu savunmak değil mi?
Adil
Hacıömeroğlu
23
Ocak 2024
Sonucu şimdiden yazıyorum: Oybirliğiyle evet...
YanıtlaSilŞükran Şen
SilCenab-ı Hak insanı fücurdan ve takvadan yarattığını,takvayı sevdirdiğini buyuruyor. Bir anlamda koruyucu hekimlikde olduğu gibi takva aşısı yaparak,iyiyi kötüye karşı en az %51 avantajlı hale getirdiğini belirtiyor. Ne zaman ki insan takva(sakınma) elbisesini çıkardığında,manen çırılçıplak(üryan) haline geliyor.Şeytanda adeta virüslerin havada dolaşması gibi, helikopterle dolaşmak gibi,günaha dadanmış,konabileceği uygun bir pist yani "üs" araması gibi bir durum oluşuyor. Amerika'da şeytanın stratejisini takip ederek,ülkemizde İncirlik'le birlikde 26 adet "üs"de konuşlanmış durumda... Çünkü son yirmi yılda siyaset,ülkenin dinine,hazinesine,milli ve manevi değerlerine çöktüğü için bizde manen çırılçıplak durumdayız...Sonunda ortaya şöyle bir durum ortaya çıkıyor. İbadet boyutunda,"hac"a gidip şeytan taşlarken,muamelat boyutunda,şeytanda yani Amerika bizi taşlıyor,yani ülkemizde kurduğu üslerle ,Gazze'yi,İrak'ı,Suriye'yi ve diğer islam ülkelerini bombalıyor. Amerika YPG-PKK'yı bize karşı silahlandırıyor,biz Amerika bizim dostumuzdur diyoruz. Bunu da hoşgörülük adı altında değerlendiriyoruz. Hayır bu durumun tam karşılığı taviz vermek,hamakatlık,meskenetlik(şahsiyetinden ödün vermek) dir. Ne yazık ki,Atatürk kadar,Türk milletini seven başka bir lider gelmedi.Bunu fazla araştırmaya girmeden,kestirmeden şöyle anlayabiliriz. Atatürk vefat ettiğinde belki geriye mal varlığı olarak çeketini bırakdı,son yirmi yıldır aktif siyasetin içinde olanların mal varlığına,yaşasaydı Karun bile gıpta ederek bakardı...
YanıtlaSil