30
Ekim 2020’de İzmir depremi oldu. Uyduruk yapılar yıkıldı. İnsanlarımızı,
canlarımızı o yıkıntıların arasında yitirdik. İnsanlar, dişinden tırnağıyla
kazandıkları üç kuruşları biriktirerek ev aldılar. O evlerde mutluluk içinde
bir yaşam sürmeleri gerekirken o evler, gömütleri oldu.
Ülkemizde
neredeyse her yıl bir ya da birkaç üniversite açılır. Her yıl yüzlerce her
dalda mühendisler yetişir. Mühendislerin çoğu kendi alanlarında iş bulamaz ve
farklı işlerde çalışırlar. Buna karşın her gün yapılan yapıların birçoğunda
mühendis, yalnızca kâğıt üzerindedir. Birçok alanda olduğu gibi yapılaşmada da
yasak savmak için iş yapılır. Görünürde her şey, yasalara uygun yapılıyor; ancak
gerçek, hiç de böyle değil.
Her
depremde olduğu gibi İzmir depremi sonrasında da tüm televizyonlarda deprem
uzmanları çıkıp konuştu. Depremle ilgili çok teknik, bilimsel bilgiler verildi.
Kimi zaman deprem uzmanları birbirleriyle ters düştüler. Bazı jeoloji, jeofizik
profesörleri öğrencilerine ders anlatır gibi anlattılar. Bilimsel bir dil
kullanıldı. Halk, üniversite sınavına girmeden üniversiteli oldu birden. Haritalar,
teknik bilgiler…
Siyasetçiler,
hükümet yetkilileri, belediyeciler, yani kentleşmeden ve çürük yapıların
yapımından sorumlu kişilerin sesleri fazla çıkmadı. Alan, uzmanlara kaldı. Bu
arada iktidar ve muhalefet partileri, yıkıntı ve yıkılacak kentlerin
sorumluları şaşırtıcı bir biçimde deprem konusunda açık tartışmaya girmediler.
Çünkü derin tartışmalara girseler her iki yanın ortak sorumsuzlukları, iş
savsaklamaları, yandaşlarına kentleri yağmalatmaları ortaya çıkacaktı. Bu nedenle
tartışmadan kaçındılar. Deyim yerindeyse birbirlerini ısırmadılar.
Depremde
ölenler öldü, evleri yıkılanlar çadırlara taşındı. İnsanlığını yitirmemiş
insanların yürekleri İzmir’de attı her an. Kendilerini depremzedelerin yerine
koyanlar yardıma koştular, İzmirliler için gözyaşı döktüler. Giderek gözyaşları
kurudu. Herkes günlük işlerine döndü.
Yıkıntılar
kaldırıldı. Yılların birikmiş anıları kepçelerle kamyonlara yüklendi.
Yıkıntılar, bir alanda apartman adları yazılarak toplandı. Yapıların yerlerinde
boş arsalar kaldı.
Yapıların
kolonlarını kesenlere, çürük yapıları yapanlara, bu işlere göz yumanlara ne mi
oldu? Daha önceki depremlerden sonra ne olduysa o olacak. Göstermelik, yürek
soğutucu türden birtakım soruşturmalar… Suçlar, ondan ona atılacak. En sonunda
suçlu, yer kırıkları ve doğa olayları olacak. Yani anlayacağınız herkes işini
kurallara uygun yapmış olacak, doğa insan yasalarına uymadığı için suç onun
üstünde kalacak.
Yıkıntılar
kaldırıldıktan sonra konuşulacak bir şey kalmadı. Yöneticiler, depremin
izlerini suç mahallinden yok ettiler. Ekranları işgal eden deprem uzmanlarına
gerek kalmadı. Çünkü deprem gündemden çıktı yıkıntılarla. Bir depremin daha
olmasını bekleyeceğiz uzmanları dinlemek için. Toplum olarak dinliyoruz,
izliyoruz yalnızca. Yöneticiler, sorumlularsa dinleseler de anlamıyorlar zaten.
Anlasalar da müzmin bir unutkanlık içindeler. Depremi unutup “Saksağanın
kuyruğu suya değdi mi, değmedi mi?” türünden günlük siyasal çekişmelerine başladılar.
Ekranlar
deprem uzmanı bilim adamlarına kapandı. Televizyonların her şeyi bilen(!)
kadrolu yorumcuları yeniden ekranlara döndü. İncir çekirdeğini doldurmayan
gereksiz tartışmalarla halkımız uyutulmakta her gün.
Deprem
ülkesinde deprem uzmanlarının sözü dinlenmiyor. Günlük siyasal çıkarlar,
ülkemizin varlığını tehdit eden deprem gerçeğinin önüne geçmişse diyecek
sözümüz mü kalıyor?
Adil
Hacıömeroğlu
16
Kasım 2020
Gerçekten çok önemli konuya değindiniz.Ancak ilçe CHP İLÇE Komisyonları bu konu ile ilgili çalışma yapıyorlar.Özellikle evime yakın Kağıthane,Şişli,Beşiktaş'ta toplantı bilgilerini öğrenmiş bulunmaktayım.Millet grubu partilerin arasına sizin belirttiğiniz gibi zamansız tartışmaları gündeme getiren ve haber şakşakçılarına malzeme hazırlıyorlar.
YanıtlaSil"Af" diye bir garabet var bu ülkenin kaderinde; suçlu affediliyor.! Suçsuzun şuçu ne .?
YanıtlaSil