ANKARA NİYE BAŞKENT OLDU?


Ankara, kökleri tarihin derinliklerinde olan Anadolu bozkırının kenti. Hititler, Frigler, Lidyalılar, Galatlar, Persler, Büyük İskender ve Romalıların izleri var kentte. Müslüman Arapların kısa süreliğine de olsa yönettiği yer. Ankara’yı ilk ele geçiren Türk, Abbasilerin komutanı Afşin. 833-842 yılları arasında bu kenti, Abbasiler yönetti.

Roma döneminde kent meclisi var Ankara’da. Yönetsel kararlar halk temsilcilerince ortaklaşa alınmakta.

Ankara’nın Türkleşmesi Selçuklularla başlar. 1073’te Selçukluların egemenliğine girer kent. Ahiliğin kök saldığı yer burası. Ahilik, esnaf örgütlenmesi demek. Kısacası, meslek odası ve demokratik kitle örgütü.

Anadolu Selçuklu Devleti dağılma sürecine girdiğinde beylikler dönemi başlar. Birçok beylik kurulur Anadolu’da. Beylik, adından belli olduğu gibi bir tür feodalite... Bir aile yönetimi. Bu süreçte Ankara, hiçbir beyliğin içinde yer almaz. Ahiler Ocağının kurduğu bir meclisle yönetilir. Bu da doğaldır ki demokratik bir biçimde olmakta.

Unutmadan söyleyeyim. Ankara’nın yönetiminde, yalnızca Ahiler Ocağında örgütlenen esnaflar yok! Belki de dünyanın ilk kadın örgütü olan Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) da yönetimde. Yani Ankara’yı, kadınlar ve erkekler birlikte yönetir. Kadın hakları ve örgütlenmesi konusunda Türklere akıl vermeye çalışanlara Ankara ve çevresinde kadınları örgütleyen Bacıyan-ı Rum derneğini anımsatmalı. Ahiler yönetimi, iniş çıkışlarla I. Murat dönemine dek sürer. I. Murat, Ankara’yı Osmanlı topraklarına katınca Ahilerin meclise dayalı yönetimi de sona erer.

Ahilik demişken bu esnaf birliğinden söz etmek gerek. “Ahi, kendi sanatında çalışanları, evlenmemiş gençleri ve bekâr yaşamı seçmiş olanları bir araya toplayıp onların önderi olmayı kabul eden bir kimsedir. Buna fütüvvet denir. Ahi, bir zaviye bina eder, onu halı, kandiller ve başka gerekli eşya ile döşer. Zaviyede onunla beraber olanlar, gündüz çalışırlar ve ikindi namazından sonra ortaklaşa kazançlarını getirirler, bu para ile zaviyede yenecek meyve ve başka yiyecekler satın alınır. Şayet o gün şehre bir yolcu gelmişse, kendisini zaviyede konuk ederler, satın aldıkları şeyleri ikram ederler ve ayrılış gününe kadar konuk olanların yanında kalır.  Bir konuk gelmemişse, kendileri yiyecekleri beraber yerler ve yemekten sonra ilahi ve raks ile sema yaparlar. Ertesi gün işlerine gider ve ikindiden sonra ortaklaşa kazandıkları parayı getirir ahiye teslim ederler. Zaviye üyelerine fityan, başlarına, evvelce söylediğimiz gibi, ahi denir. Dünyanın hiçbir yerinde davranışlarında onlardan daha centilmence davranan kimse görmedim. (İbni Batuta’dan aktaran Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, I. Baskı, Mayıs 2009, s. 37)” Burada en ilgi çekici olan şey, ahilerin ortak yaşamlarıdır. Kazançlarını birleştirip gereksinmelerine göre harcamaktalar.

Ahilerin başı Kırşehir’de oturur. Osmanlı döneminde Kırşehir, Ankara’ya bağlı bir sancaktı. Ankara, ahilerin üst düzeyde örgütlü olduğu bir kent. Moğol istilası sırasında Ahiler Ocağının kurucusu Ahi Evren liderliğinde işgalcilere karşı direniş örgütlediler. Ahiler, ulusun özgür ve bağımsız yaşamasından yana.

“Bir yerde sultan yoksa ahi o yerin valisi gibi hareket eder ve davranışları Beyler gibidir. (Aynı yapıt, s. 38)” Bu tümceden de anlaşılacağı üzere ahiler, topraklarına ve ulusun egemenliğine sahip çıkmaktalar. Moğol istilasından sonra başlayan beylikler döneminde Ankara’yı meclisle yöneten ahiler, Mondros Anlaşmasından sonra işgal edilen ülkemizi kurtarmak için Anadolu yollarına düşen Atatürk’ün de en büyük destekçisi oldular.

 “Fütüvvet, ahilik ‘adabı’, yani belli ahlak ve davranış kuralları, yüzyıllar boyunca Anadolu Türk halkının milli karakterini belirlemiştir. Bugün sosyal antropologların Türk köy ve kasabalarında sıradan Türk insanının davranışları üzerinde tespit ettikleri özellikler, olağanüstü bir konukseverlik, güç durumda olanların yardımına koşma, özveri ve dayanışma, emece (imece-AH) denilen tarlada hep birlikte ortak çalışma, büyüğe saygı, hırsızlıktan, cinsel tacizden ve başkası aleyhinde kötü söz söylemekten dikkatle kaçınma (eline, belline, diline hakim olma), yiğitlik ve cömertlik hepsi fütüvvetnamelerde telkin edilen ideal insan sıfatlarıdır. (Aynı yapıt, s. 40)” Ahiler, görgü, terbiye ve aktöre konusunda üstün bir kişiliğe sahipler. Ocaklarının temelini de oluşturan da bu.

Demek ki Ankara’da eski dönemlerden beri meclis geleneği var. Çok iyi tarih bilen Atatürk, bu gerçeğin farkında. Ayrıca Ankara, Anadolu’ya egemen bir konumda. Savunması kolay, İstanbul’a göre. Anadolu kentlerinin merkezi sayılır. Ayrıca işgalcilerin bulunduğu batı ve güney cephesine yakın. Yangının çıktığı yere yakın olursan yangını kolayca söndürebilirsin. Bu nedenle Ankara’nın başkent olarak seçilmesinde yangın yerine yakın olması da önemli. TBMM başkanlığı başbakanlık yapan Fethi Okyar, Ankara’da bir süre kalan Fransız gazeteci Paul Gentizon’a şöyle diyor: “İstanbul, ülkenin onur ve saygınlığını koruma kabiliyetini kaybetmiştir. (Paul Gentizon, Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Birinci Baskı, Ekim 1983, Ankara, s. 229)” Cumhuriyet kurucularına göre İstanbul, Kurtuluş Savaşı’nda kötü bir sınav vermiştir. Padişah ve İstanbul Hükümeti’nin işgalcilerle işbirliği yapması unutulacak, görmezden gelinecek bir olay değil. Ayrıca Mütareke basınının Kurtuluş Savaşı’na bakışı, tavrı, ihaneti bağışlanamaz.

Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti 27 Aralık 1919’da Dikmen sırtlarına yaklaştığında üç bine yakın yaya ve atlı Ankaralı karşıladı onları. Halkta büyük bir coşku gözlemlenmekteydi. Seymenler, en önde… Halk arasında: “Seymen, kılıcı kınından çıkarıp meydana çıkarsa başarıya ulaşmadan yerine oturmaz.” sözü söylenegelir. Seymen, sokağa çıkıp Paşa’nın ardında sıralanmıştır bir kez. Bu, büyük bir anttır. Yiğit, andından dönmez.

Ankaralılar çok coşkuludur. Bir yandan camilerden ezan, salat ve selam sesleri ortalığı çınlatmaktaydı. Bir yandan da davul ve zurnalar, Seymenlerin öncülüğündeki Ankaralıları coşturmaktaydı.

“Lozan Antlaşması’nın milli meclis tarafından tasdiki sırasında İsmet Paşa büyük bir açıklıkla şöyle konuştu: ‘Sultanlar, ülkenin tüm kaynak ve vasıtalarını İstanbul ve Boğazlar çevresinde yoğunlaştırdılar. Ama gerektiği gibi savunmalarını ihmal ederek imparatorluğun diğer kısımlarını kaybettiler. Bunun tersine, Yeni Türkiye, Anadolu’nun güç ve zenginliklerini düzene koymak ve onlardan yararlanmak suretiyle bundan böyle İstanbul’un ve Boğazların savunmasını güvenlik altına almak ve bunların yabancıların ellerine düşmelerine engel olmak çaresini buldu.’ Aynı fikir, aynı dönemde Ali Fuat Paşa tarafından bize şu sözlerle ifade edildi: ‘Şimdiye kadar biz, Türkiye’de bir dış tehlike ile karşı karşıya kalışımızda, içlere doğru çekilmek zorunluğu duyarız. Orada zaafımız derhal enerjiye dönüşür. Zira o zaman kendimizi enerjimizin kaynağında bulmuşuzdur. Biz, hükümet merkezini Ankara’ya naklederek savaş alanlarında başarı sağladık. Aynı deneyi barışta da yapmak zorundayız.’

Kemalist yöneticiler, nihayet, hükümeti ilk kez Anadolu kentinde, ülkenin bağrında görmekle güvencede oldular. (Aynı yapıt, s.230)”

Anadolu, dolayısıyla Ankara, Kurtuluş Savaşı’nın gücünün toplandığı yer. İstanbul, Anadolu’yu kurtaramadı; ancak Anadolu, İstanbul’u kurtardı. Ankara’nın Millî Mücadele’ye katkısı unutulamaz.  

Türkiye’yi kuranlar, İstanbul’un sarayları yerine; Anadolu’nun çamurlu yollarını, Ankara’nın kerpiç evlerini yeğleyenlerdir.

Ankara, genellikle kerpiç ve ahşap evlerden oluşmaktaydı 1920’lerde. Yangınlar, İstanbul başta olmak üzere tüm Osmanlı kentlerinin baş belasıydı. Yapıların çoğu derme çatma ahşap olduğundan her yangında yüzlerce ev çıra gibi yanardı. Kentlerde tarihsel konutların azlığı bundandır.

Kerpiç evler güçlü bir rüzgârda toz olup uçar, şiddetli yağmurda çamur olur akardı. Ankara da tüm bozkırdaki yerleşim yerleri gibi ahşap evlerin dayanıksızlığıyla harabe oldu zaman zaman.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Ankara’nın nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan Rum ve Ermeniler göç ettiler kentten.

13 Ekim 1923’te başkent olması ve Kurtuluş Savaşı’mızın Cumhuriyet’le taçlanması Ankara’nın rengini değişti. Özellikle Ulus, Kızılay ve Bakanlıklar’da yapılan taş yapılar, Cumhuriyet’in hem gücünü hem de uygarlık düzeyini gösterir. Bu yapılar hem büyük hem de taştandı. Bu taş yapılar, Cumhuriyet’imizin sonsuza dek yaşayacağını muştular gibi. Bugün bu yapıların hepsi ayakta ve devlet kurumlarının kullanımında. İçişleri, Orman bakanlıkları; Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi; Radyoevi yapıları bunlardan birkaç örnek…

Anadolu Selçukluları başkentliğini yapan İznik ve Konya Bizans kentleriydi. Osmanlının başkentleri Bursa, Edirne ve İstanbul da öyle. İlk kez Türkler, kendi elleriyle bir başkent oluşturdular baştan ayağa. Kanalizasyonu, su tesisatı, geniş caddeleri, yaya kaldırımları, sosyal alanlarıyla bir başkent. Çağcıl bir yapılanmaydı söz konusu olan Ankara’da. Burada yapılanlar, tüm kentlerimize yansıdı. Artık, kentlerimizin içinden lağım suları akmıyordu. Yayaların yürüyeceği kaldırımlarla kentlerin insanlar için olduğu gerçeği yaşama geçirildi.

Ankara’da çağa uygun konutların yapılması, bazı gelenekleri ve alışkanlıkları değiştirdi. Birden çok konutun yer aldığı apartmanlar, kadın ve erkek eşitliğinin de temelini oluşturdu. Çünkü bu konutlarda haremlik, selamlık bölümleri yoktu. Tüm aile kadınıyla erkeğiyle çoluk çocuk, evin aynı bölümünde oturup burada konuklarını ağırlamaya başladılar. Bu toplumsal açıdan önemli bir gelişmeydi.

Ayrıca yeni oluşan kentin yaya kaldırımlarında aileler kadın ve erkeğiyle yan yana yürüdüler. Her sınıftan insan aynı kaldırımları paylaştı. Bu da hem kadın ve erkek hem de toplumsal eşitlik açısında çok önemli bir gelişme.

Her şeyiyle Türk’tü Ankara. “Türkler kent kuramaz, kentleri fetheder.” sözünü yanlışlayan bir başkent. Demek ki Türkler kentleri hem fetheder hem de kurabilirdi. Türk’ün Anadolu’da kurduğu ilk kenttir Ankara. Onu Batman, Bozüyük, Çumra, Karabük, Kırıkkale izledi. Kalıcı kentler oluşturarak yurt topraklarında göçebe olmadığımız, buraların asıl sahibi olduğumuz gerçeğini dosta düşmana anlattık.

Ankara’nın başkent olması, ülkemizin uygarlık yarışına güç kattı. Roma döneminde kent meclisinin olması, beylikler döneminde yıllarca Ahiler Ocağı öncülüğünde kurulan bir meclisçe yönetilmesi Ankara’da 23 Nisan 1920’de yeni meclisimizin açılmasını getirdi. Meclis, halk demektir. Bu demokrasinin temelini oluşturur. Saraylar; kralların ve padişahlarındır. Saraylarda halk olmaz.

Ankara, ulusumuzun ve Cumhuriyet kurucularımızın büyük emeğiyle kuruldu. Bu nedenle Cumhuriyet’imizde emek değerli ve kutsal.

Ankara’nın başkent oluşunun yüzüncü yılını kutlarken, Cumhuriyet kurucularımızı saygıyla anıyorum.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       13 Ekim 2023


2 yorum:

  1. Her şehrin kendi içinde tutarlı olan değerlerden oluşan bir kimliği vardır coğrafi mimari ve kültürel değerlerin korunması gerekir.Şehir tarih boyunca insanoğlunun kendini anlamlandırdığı , ondan aidiyat geliştirdiği bir yer olmuştur.Bu coğrafya insanın adeta bir kaderi olmuştur.Ankara ‘nın aynı zamanda bir ruhu vardır.Manevi atmosferi bakarak geçmişte neler yaşandığı görülebilir .Cumhuriyet kurulduğu şehir Ankara ‘ da yaşamaktan onur ve gurur duyuyorum.🇹🇷🇹🇷ATA’mızın Ankara’sını çok seviyorum.Işıklar içinde uyusun.Ruhu şad olsun.Bize bu güzel vatanı bırakan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘e ve silah arkadaşlarını sonsuz minnetle ve saygıyla anıyoruz.🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil
  2. Şehirler ülkenin nasıl yönetildiğinin göstergesidir. Ülkemizin bu konuda sınıfta kaldığıysa kuşku götürmez bir gerçek.

    YanıtlaSil