ÖZDEMİR’İN DEĞİRMENİ


26 Ekim 1979 Cuma günü öğleden sonrasıydı. Çengelli’de indikten sonra caminin karşısındaki yalnızca çay ve kahve içilip söyleşilen, oyun oynanmayan kahvehanenin önünde oturanlara selam verdim. Çoğu yaşlı kişilerden oluşan topluluk, ayağa kalkıp selamımı aldı. Hepsi birden “Hoşgeldiniz.” dediler. “Hoşbulduk!” dedim mutlulukla. Sonradan Dede Mehmet’in kahvesi olduğunu öğrendiğim bu kahvede çok söyleştim Çınarlıklılarla.

Onlara kendimi tanıttım. Okula nasıl gideceğimi sordum, söylediler. Çay içmem için ısrar ettiler. “İşim bitince uğrayıp çay içeriz.” deyip önerilerini iç burukluğuyla kabul etmedim.  Çünkü okula yetişmeliydim zaman geçirmeden. Yolcu, yolunda gerek.

Yolda rastladıklarıma selam verip selam aldım. Neredeyse hepsi “Hoşgeldiniz.” dediler. Yolda kadınlarla ilgili bir durum, ilgi çekti ilk bakışta. Sonradan bunun nedenini öğrendim. Ben yolda yürürken yolun bir yanından diğer yanına geçmesi gereken kadınlar, durup benim geçmemi bekliyorlar. Erkeklerin önünden geçmeme, onun yolunu kesmeme gibi bir gelenek bu. Diyelim ki ardı ardına erkekler geliyor. Kadın, orada sonsuza dek bekleyecek öyle mi?

Günümüzde erkeği, kadından üstün gören bu geleneğin sürüp sürmediğini merak ediyorum. Bu geleneği ortadan kaldırmak için kız öğrencilerim, velilerin ve köydeki dostlarımla çok söyleştim. Bu geleneğin yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım dilim döndüğünce. Doğaldır ki köydeki kadın, her işe yetişmek zorunda. Kimi zaman sırtında yük taşımakta. Kimi zaman çeşmeden su doldurmuş evine gitmekte. Belki de ocakta yemeği, kapı eşiğinde bekleyen bebeği, bahçede susayan malı masadı vardır. Yatakta inleyen yaşlısı ya da sayrısı ondan bir bardak su beklemektedir, kim bilir?

İlkokulun önünden geçerken bahçede birkaç öğretmen görünce selam verdim. Yol kıyısına doğru geldiklerinde tanıştık. İlk tanıştığım öğretmen, uçmağa varmış olan Mehmet Özbay’dı. Öğrenciler, bahçede koşturmaktaydı. İzin isteyip yürüdüm. Sağ yanımda gömütlük uzanmakta. Sol yanım bahçeler, tarlalar…

Çınarlık’ın merkezindeki camiyi gördüm. Üç yol ağzında tek katlı yıkılacak gibi duran bir yapı… Eskiden Özdemir Şahin’in değirmeniymiş burası. Onun için buranın adı, “Özdemir’in Değirmeni” olarak kalmış. Ortaokul açılacağını işitince burayı vermiş kirasız, bedelsiz. Köylüler, biraz onarmışlar yapıyı. Üç derslik, bir yönetim, bir de öğretmenler odası yapmışlar. Yapının arkasına da kız ve erkekler için iki ayakyolu. Özdemir Şahin Çınarlık’ta görev yaptığım sürece dostlarımdan biri oldu. Hoşsohbetti, karşısındakine değer verirdi. İyi bir dosttu.  

Okulun ön yanındaki üç bölümün camları ilgi çekici. Üç de kapı var camların yanında. Saat, ikindiye yaklaştı. Bayrak direğinin önünde açık kahverengi takım elbisesi, kravatıyla güzel giyimli, güleç yüzlü biri vardı. Yaşça benden daha büyük… Gördüğümde onu okul müdürü sandım. Selam verip kendimi tanıtınca “Gel Hoca’m, sizi Müdür Bey’e götüreyim.” dedi. Sigarasını bayrak direğinin dibine koyup orta bölümdeki kapıya yöneldi. İçeri girdik. Beni tanıttı. Müdür Bey’le el sıkıştık. Onun karşısındaki masada Müdür Yardımcısı Emin Özil vardı, onunla da tanıştık. İkisi de benden yaşça büyük, meslekte deneyimli sayılırlar. Beni içeri götürüp tanıtan kişi, okulumuzun hizmetlisi Necati Öztürk’tü. Çoktan uçmağa vardı. Görevim süresince hep iyi ilişkilerim oldu onunla. Birbirimizi sevip saydık.

Müdürümüz Mehmet Dede, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni… On yılı aşkındır meslekte. Emin Özil, sosyal bilgiler… Onun da meslek yaşamı, on yıla yaklaşmış. Onlar, bana çok deneyimli ve yaşça büyük geldi. Yirmi yaşında, çiçeği burnunda bir öğretmenim. Biraz söyleştik. Müdür Bey konuştu, biz dinledik. Müdür Bey, göreve başlamam için kendince yasa maddeleri sayıyordu durmadan. Bugün başlatsa böyle olurmuş, bayramdan sonra başlatırsa şöyle olurmuş. İşi yokuşa sürmek için yasa maddeleriyle gözümü boyamakta. Yeniyim, yasalar ve yönetmeliklerle ilgili bilgim yok. Bunun farkında olduğu için konuşuyor durmadan. Arada Emin Bey’e danışıyormuş gibi yapıyor. Onun sesi pek çıkmıyor. Daha çok işaret diliyle konuşup Müdür Bey’in dediklerini onaylamakta.   

Emin Bey, çok konuşkan biri değil. Ben de konuk sayılırım ne de olsa… Bu nedenle dinlemeyi yeğledim. Az sonra zil çalınca öğrenciler çıktı. Son dersmiş. Bayrak töreni olacak. Türkçe Öğretmeni İlknur Hanım’la tanıştık. Bir hafta birlikte çalıştıktan sonra okulumuzdan ayrıldı. Zaten ataması çoktan çıkmış, beni bekliyormuş ilişiğini kesmek için. Okul memurumuz Şahizer Hanım’la tanıştık. Bayrak töreni başladı. Ben de katıldım. Törenden önce Müdür Bey, beni öğrencilere tanıttı. İlk kez öğrencileri gördüm. Kimisiyle göz göze geldim. Hepsinin gözlerinin içi parlamaktaydı. Törenden sonra içlerinden bazıları konuşmak istedi benimle. Ancak vakit yoktu.

Bayrak töreni bitince okul dağıldı. Öğretmenlerle Trabzon-Samsun karayoluna doğru yürüdük. İlkokulun bahçesindeki öğretmelerle görüştük. Tanışmadıklarımla tanıştık. İlkokul Müdürü Basri Şahin’le tokalaşıp ayaküstü söyleştik.

Söyleşerek karayoluna çıktık. Tekkeköy belediyesinin otobüsleri ve dolmuşlar geçmekte yoldan. Bekledik biraz. Gelen belediye otobüsüne bindik Samsun’a gitmek üzere. Akşam 22.30 otobüsünden bilet almıştım Of’a dönmek için. Önümüz bayram… 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, önümüzdeki hafta pazartesi günü… Kurban Bayramı da 31 Ekim ve 1, 2, 3 Kasım günleri… Bir haftalık dinlence var. Bu nedenle memlekete dönmeliyim. Dönüşte birkaç parça eşya da getirmem gerek.

Arkadaşlar evlerine yaklaştıkça indiler iyi bayramlar dileyerek. Ben, meydana gittim. Biraz dolaştım oralarda. Çiftlik Caddesine çıktım. Divitçioğlu Caddesine döndüm oradan. Arkadaş Kitapevine uğradım. Kitapevinin sahibi Belkiyar Bey’le tanıştım. Selam getirmiştim ona. Selamlar üstüme yük olmasın diye söyledim ortak arkadaşlarımızın selamlarını.

1979’da ortalık karışık… Sağ-sol çatışması var. Samsun’u resmen paylaşmışlar aralarında. Bu nedenle çok dikkatliyim. Gazetemi katlayıp ceketimin iç cebine koydum. Durup dururken kazaya uğramayalım, başımıza bir hal gelmesin diye. Her iki tarafın kontrollerindeki yerlerden geçtim. Karşılaşırsam ya da yolumu keserlerse ne söyleyeceğimi, nasıl davranacağımı iyice düşünüp tasarladım. Bu konuda kendimi hazırlamış durumdayım. En güvendiğim şey, bilgim... Çünkü her iki kesimin de ideolojisini bilmekteyim üç aşağı beş yukarı. Konuşma ve davranış biçimlerine yabancı değilim. Her iki kesim de kendilerince bir dil oluşturmuşlardı birtakım basmakalıp sözlerle. Bu dil de belleğimde kayıtlı.

Yürüdüm otogara. Otobüsün kalkmasına daha zaman var. Biraz gezindim oralarda. En çok sevdiğim işlerden biri otogarlarda gezinmek... Gidenleri, gelenleri gözlemlemek… Bu yolla memleketimin insanları hakkında az da olsa bilgi sahibi olmak…

Otobüse binmeden önce karnımı doyurdum. Otobüse binip koltuğuma oturdum. Heyecanım sevince dönüştü. Uyumaya niyetim yok! Önce gazetemi açıp okudum. Sonra Arkadaş Kitabevinden aldığım, Varlık Yayınlarından yayımlanmış “Ateş Yakmak (Jack London)” kitabını okumaya başladım. Molalarda ara verdim kitaba. Sabah güneşi otobüsümüzün ön camından bize “Günaydın!” derken ilçemize yaklaşmıştık. Bu arda kitabı bitirdim. Yine ceketimin cebine koyup otobüsten indim. Yolculuğum bitmiş, memleketime gelmiştim.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       7 Ekim 2023

1 yorum:

  1. Sizde ki de ne şans be hocam.İlk göreve başladığınız okulda müdür din hocası çıktı.:))

    YanıtlaSil