Mürefte’den
kuzeydoğuya doğru on kilometre gittiğinizde Hoşköy’e varırsınız. Yol, dardır.
Yayaların yürüyeceği kaldırımlar yok! Dönemeçli yollarda, önündeki taşıtı geçmek
olanaksız ve yasak. Buna karşın canıyla kumar oynayanlar çok.
Sollama
yapmadan denizin ve doğanın güzelliklerini solursanız yolun dönemeçleri sizi
çok da rahatsız etmez. Yolda yavaş ilerleyişiniz bir anda mutlu bir yolculuğa
dönüşür. Arkanızdan gelen sabırsız sürücülerin korna sesleri, sizi düşlerinizden
uyandırsa da buna aldırış etmediğinizde yolun tadını alırsınız. Deniz durgun ve
dingin, doğa canlıdır. Denizin hafif dalgaları, yavaşça pişmekte olan bir
paluzenin üstündeki devinime benzer. Kıyıdaki derme çatma iskelelerden suya
atlayanlar, oralarda güneşlenenlere sıkça rastlanır. Yol boyunca aralıklarla
yazlık evler görülür.
Hoşköy’e
girdiğinizde yazlık evler sizi karşılasa da tarihsel yapıları hemen fark
edersiniz. Bu büyükçe köyde tarihsel yapılar zamana meydan okur. Bunlar eski
zamanların öykülerini, masallarını, yaşantılarını kulağınıza fısıldar sanki.
Daracık sokaklarında dolaşmak küçük avlulu evlere bakmak insanı keyiflendirir.
Küçük avluların neredeyse hepsi bahçelere dönüşmüştür. Özenle yetiştirilen
türlü sebzeler, yaşamın varlığının somut kanıtı sanki. Avlularda sırtını
duvarların serinliğine ve gölgesine vermiş ailelerin içten söyleşilerine rastlanır
sıkça. Bahçelerdeki küçük masaların vazgeçilmezi çaydanlıklar. El içi kadar
avlulara dünya kadar mutluluk sığar.
Hoşköy’ün
balıkçı barınağı izlenmeye değer bir yer. Türlü boydaki teknelerde dolaşan,
oturan sessiz insanları görürsünüz. Barınağın girişinde yığılı duran balıkçı
ağları, başka bir yaşamın belirtisidir. İnsanın denize egemenliğinin
araçlarıdır ağlar.
Hoşköy
sahili neredeyse boydan boya çay bahçeleriyle kaplıdır. Bu bahçeler, yaşlı
çınar ağaçlarının serin, esintili, şefkatli gölgelerinde dinlenmeye çekilmiş
gibidir. Çay içenleri güçlü, sevecen kollarıyla kucaklar ağaçlar. Akşam yemeğinden
sonra buralar tıklım tıklım olur. Garsonlar genellikle lise ve üniversite
öğrencileridir. Yaz mevsiminde çalışarak para biriktirmeye çalışan bu gençlere
saygı duymaktan başka ne yapılabilir ki?
Bazı
akşamlar Höşköy’e giderek çay bahçelerinde otururuz. Denizi, ağaçları,
kalabalığı, balıkçı barınağındaki tekneleri izleriz. Oturduğumuz çay bahçesinin
yanındaki Atatürk Anıtının önündeki beton alan çocukların oyun alanıdır. Koşan,
kaydırağa binen, paten kayan, bisikletinde pedal çeviren, söyleşen çocuklar
birbirine karışır burada. Küçüklerin anneleri kaygıyla çevrede dolaşır. Sıkça
çocuklarına uyarılarda bulunurlar.
Hoşköy’ün
dondurması lezzetli, ekmeği pişkindir. Buraya uymayan en belirgin şey, birkaç
tane zincir marketin olmasıdır. Bir de yazlıklar çoğalıp zeytinlikleri yok
etmese…
Hoşköy’den
çıkıp denizi sağınıza alıp kuzeydoğuya doğru gittiğinizde Gaziköy’e gelirsiniz.
Mürefte ve Hoşköy’e göre küçük bir yerdir burası. Bütün şehir yasası çıkmadan
önce Mürefte de Hoşköy de belediyelikti. Ne yazık ki bu belediyeler yok şimdi.
İlçe belediyesine bağlanıp mahalle oldular.
Gaziköy
sessiz bir yerdir. Tarihten izler taşır çokça. Her iki köyün halkı da cana
yakın, alçak gönüllüdür. İsteyenler kolayca kaynaşabilir buranın rengârenk
gözlü insanlarıyla. Kalıcı dostlukların kurulması da olasıdır. Evler derin bir
sessizliğin içindedir. Kuş cıvıltıları, bu sessizliği süsleyen tinsel
besinlerdir.
Dingin
deniz, ayrı bir şarkı söyler kulağınıza. Denize bakan eski yapılar, bir tarihin
özneleri sanki. Yaşlı çatılara, duvarlara, kapılara, pencerelere baktığınızda
tarihsel bir yolculuğa çıkarsınız. Dökülmüş sıvalar, yaşlı insanların buruşmuş
elleri, yüzleri gibidir.
Bu
yörede ak ya da kara üzümlere ilk alaca Gaziköy’de düşer. Üzümlerin burada
erken olgunlaşması, bu köyün şansıdır.
Bu durum üzümlerin yörede biraz da turfanda ederiyle satılmasını sağlar.
Verimli toprakların erinç dolu insanları cana yakın ve çalışkandır. Milletin
efendisi olan köylülerimizin olağanüstü emeklerinin, üretimlerinin
karşılıklarını alamaması üzüntü verici. Böyle giderse köylerimizde tarla ve
bahçelerde çalışacak insan kalmaz. Yazık ederiz toprağımıza.
Gaziköy’den
sonra Uçmakdere gelir. Bu yolla Tekirdağ’a gidilebilir. Tepeye çıkıp denize
bakmak, büyüleyicidir. Uçmakdere, paraşütle atlamayı sevenlerin uğrak yeridir.
Tarihsel
yerleri korumalı. Yapsatçıların insafına bırakılmamalı buralar. Yazlıklara feda
edilmemeli tarih ve doğa kokan bu yerler. Tarihini ve doğanı korursan vatan,
vatan olur. “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” dememiş mi Ulu Önder’imiz?
Teferruatları bırakıp vatan toprağına yapışalım hepimiz.
Adil
Hacıömeroğlu
4
Eylül 2021
Eline sağlık, çok eski anılara geri döndüm ve hüzünle düşündüm : Gerçek bir toprak reformu olmadan ne tarım, tarım alanları, yerel ürünler korunabilir ne de saldırgan yapsat mafyası engellenebilir ! Çözüm ? !
YanıtlaSil