HOŞKÖY VE GAZİKÖY (Dinlence Yazıları 4)


Mürefte’den kuzeydoğuya doğru on kilometre gittiğinizde Hoşköy’e varırsınız. Yol, dardır. Yayaların yürüyeceği kaldırımlar yok! Dönemeçli yollarda, önündeki taşıtı geçmek olanaksız ve yasak. Buna karşın canıyla kumar oynayanlar çok.

Sollama yapmadan denizin ve doğanın güzelliklerini solursanız yolun dönemeçleri sizi çok da rahatsız etmez. Yolda yavaş ilerleyişiniz bir anda mutlu bir yolculuğa dönüşür. Arkanızdan gelen sabırsız sürücülerin korna sesleri, sizi düşlerinizden uyandırsa da buna aldırış etmediğinizde yolun tadını alırsınız. Deniz durgun ve dingin, doğa canlıdır. Denizin hafif dalgaları, yavaşça pişmekte olan bir paluzenin üstündeki devinime benzer. Kıyıdaki derme çatma iskelelerden suya atlayanlar, oralarda güneşlenenlere sıkça rastlanır. Yol boyunca aralıklarla yazlık evler görülür.

Hoşköy’e girdiğinizde yazlık evler sizi karşılasa da tarihsel yapıları hemen fark edersiniz. Bu büyükçe köyde tarihsel yapılar zamana meydan okur. Bunlar eski zamanların öykülerini, masallarını, yaşantılarını kulağınıza fısıldar sanki. Daracık sokaklarında dolaşmak küçük avlulu evlere bakmak insanı keyiflendirir. Küçük avluların neredeyse hepsi bahçelere dönüşmüştür. Özenle yetiştirilen türlü sebzeler, yaşamın varlığının somut kanıtı sanki. Avlularda sırtını duvarların serinliğine ve gölgesine vermiş ailelerin içten söyleşilerine rastlanır sıkça. Bahçelerdeki küçük masaların vazgeçilmezi çaydanlıklar. El içi kadar avlulara dünya kadar mutluluk sığar.

Hoşköy’ün balıkçı barınağı izlenmeye değer bir yer. Türlü boydaki teknelerde dolaşan, oturan sessiz insanları görürsünüz. Barınağın girişinde yığılı duran balıkçı ağları, başka bir yaşamın belirtisidir. İnsanın denize egemenliğinin araçlarıdır ağlar.

Hoşköy sahili neredeyse boydan boya çay bahçeleriyle kaplıdır. Bu bahçeler, yaşlı çınar ağaçlarının serin, esintili, şefkatli gölgelerinde dinlenmeye çekilmiş gibidir. Çay içenleri güçlü, sevecen kollarıyla kucaklar ağaçlar. Akşam yemeğinden sonra buralar tıklım tıklım olur. Garsonlar genellikle lise ve üniversite öğrencileridir. Yaz mevsiminde çalışarak para biriktirmeye çalışan bu gençlere saygı duymaktan başka ne yapılabilir ki?

Bazı akşamlar Höşköy’e giderek çay bahçelerinde otururuz. Denizi, ağaçları, kalabalığı, balıkçı barınağındaki tekneleri izleriz. Oturduğumuz çay bahçesinin yanındaki Atatürk Anıtının önündeki beton alan çocukların oyun alanıdır. Koşan, kaydırağa binen, paten kayan, bisikletinde pedal çeviren, söyleşen çocuklar birbirine karışır burada. Küçüklerin anneleri kaygıyla çevrede dolaşır. Sıkça çocuklarına uyarılarda bulunurlar.

Hoşköy’ün dondurması lezzetli, ekmeği pişkindir. Buraya uymayan en belirgin şey, birkaç tane zincir marketin olmasıdır. Bir de yazlıklar çoğalıp zeytinlikleri yok etmese…

Hoşköy’den çıkıp denizi sağınıza alıp kuzeydoğuya doğru gittiğinizde Gaziköy’e gelirsiniz. Mürefte ve Hoşköy’e göre küçük bir yerdir burası. Bütün şehir yasası çıkmadan önce Mürefte de Hoşköy de belediyelikti. Ne yazık ki bu belediyeler yok şimdi. İlçe belediyesine bağlanıp mahalle oldular.

Gaziköy sessiz bir yerdir. Tarihten izler taşır çokça. Her iki köyün halkı da cana yakın, alçak gönüllüdür. İsteyenler kolayca kaynaşabilir buranın rengârenk gözlü insanlarıyla. Kalıcı dostlukların kurulması da olasıdır. Evler derin bir sessizliğin içindedir. Kuş cıvıltıları, bu sessizliği süsleyen tinsel besinlerdir.

Dingin deniz, ayrı bir şarkı söyler kulağınıza. Denize bakan eski yapılar, bir tarihin özneleri sanki. Yaşlı çatılara, duvarlara, kapılara, pencerelere baktığınızda tarihsel bir yolculuğa çıkarsınız. Dökülmüş sıvalar, yaşlı insanların buruşmuş elleri, yüzleri gibidir.

Bu yörede ak ya da kara üzümlere ilk alaca Gaziköy’de düşer. Üzümlerin burada erken olgunlaşması, bu köyün şansıdır.  Bu durum üzümlerin yörede biraz da turfanda ederiyle satılmasını sağlar. Verimli toprakların erinç dolu insanları cana yakın ve çalışkandır. Milletin efendisi olan köylülerimizin olağanüstü emeklerinin, üretimlerinin karşılıklarını alamaması üzüntü verici. Böyle giderse köylerimizde tarla ve bahçelerde çalışacak insan kalmaz. Yazık ederiz toprağımıza.

Gaziköy’den sonra Uçmakdere gelir. Bu yolla Tekirdağ’a gidilebilir. Tepeye çıkıp denize bakmak, büyüleyicidir. Uçmakdere, paraşütle atlamayı sevenlerin uğrak yeridir.

Tarihsel yerleri korumalı. Yapsatçıların insafına bırakılmamalı buralar. Yazlıklara feda edilmemeli tarih ve doğa kokan bu yerler. Tarihini ve doğanı korursan vatan, vatan olur. “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” dememiş mi Ulu Önder’imiz? Teferruatları bırakıp vatan toprağına yapışalım hepimiz.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       4 Eylül 2021

 

 

 

 

 

1 yorum:

  1. Eline sağlık, çok eski anılara geri döndüm ve hüzünle düşündüm : Gerçek bir toprak reformu olmadan ne tarım, tarım alanları, yerel ürünler korunabilir ne de saldırgan yapsat mafyası engellenebilir ! Çözüm ? !

    YanıtlaSil