BİNLERCE KELEBEK (Dinlence Yazıları 12)


Sille’den minibüse bindik büyük bir tarihsel varsıllığı ardımızda bırakarak. Atacan Tropikal Kelebek Bahçesine gitmek için can atmakta. Önce çocukların istekleri yapılmalı. Çocuk, “dur”dan anlamaz. Onun için kelebekler çok önemli. Aslında biz de merak ediyoruz orayı.

Minibüs sürücüsüne selam verip “hayırlı işler!” diledik. Ardından da kelebekler bahçesine en kısa zamanda hangi yolla gidebileceğimizi sordum. Söyledi. Bizi yolda indirecek. Yüz metre yürüdükten sonra oraya giden minibüse bineceğiz. Çok güzel. Kırk yıllık dost gibi söyleşiyoruz onunla. Bu arada yoldan yolcular binmekte sürekli. Elinde ekmek bir kişi bindi. Ekmeklerin sıcak olduğu tutuşundan ve ekmeklerin kokusundan belli. Ekmekleri koltuğun üzerine bıraktı. Ekmekler kâğıda sarılı. Az sonra sürücümüzle yer değiştirdi. Meğer ekmekleri getiren kişi, aracın ikinci sürücüsüymüş. Az sonra taşıt durdu ve asıl sürücü Ali Rıza Baykuş indi. İnerken ekmeğin birini bana verdi. Almayınca ısrar etti. Ben de “Sağol!” dedim ona. Helallik aldım. Ekmek tandır ekmeğiymiş. Özel bir fırında pişmekteymiş. Arada sırada sürücü değişiminde getirirmiş patronuna bu ekmekten ikinci sürücü. (Bu arada ekmeği getirenin Ali Rıza Baykuş’un kardeşi olduğunu daha sonra öğrendim.)

İnmemiz gereken yerde durdu araba. Sürücü nereden binip gideceğimizi gösterdi. Vedalaşıp yola girdik. Minibüs uzaklaştıktan sonra ekmeği bölüştük. Bir de tereyağı ve tulumpeyniri olsa lezzetine doyum olmayacak. Neşeli bir biçimde yürürken Atacan’ın ayağı yine takıldı ve dümdüz yolda düştü. Sabah yaralanan diz yine kanadı. Bu kez başka çizikler, yaralar oluştu. İçten bir ağlama tutturdu. O ağlarken ben, ona: “Düz yolda düşmeyi nasıl başardın? Söyle, ben de düşeyim.” deyince kesti ağlamayı. Bulutlardan akan yağmur dindi. Gözlerini ve yanaklarını benim çamurlu tişörtüme sürerek kuruladı. Ekmeği de yere düşmüştü. Aldık ekmeği yerden ve bahçeli evlerden birinin duvarının üstüne koyduk.

O: “Demek ki bu ekmek kuşların hakkıymış.” dedi. Elimdekini bölüp verdim ona, almadı. Ben de kâğıda sarıp sırt çantama koydum ekmek parçasını. Bu arada minibüse bineceğimiz yere geldik. Az sonra bindik taşıta ki tıklım tıklım. Yolda yeni kişiler de binince soluklanmak için yer yok. Eşim, bindiğimizde oturmuştu. Biz ayaktayız. Atacan, bana sarılarak kendince koronadan korunmakta. Annesinin tüm ısrarlarına karşın onun kucağına da gitmedi. Ayakta durunca kendini büyümüş sayıyor. Şu minibüslerde koronaya yakalanmasak kolay kolay yakalanmayız sanırım.

Neyse sözü uzatmayalım. Tropikal Kelebek Bahçesine geldik. İndik ki çok kalabalık… İçeri girenler, içerden çıkanlar… Öndeki alan, çocuk deryası… Sıraya girdik. Hızlı ilerliyor sıra. Az sonra biletlerimizi alıp içeri girdik. Her yan kelebek kaynamakta. Bugüne dek görmediğimiz bitkiler var. İçerisi kalabalık. Neredeyse tek sıra olarak ilerlemekte herkes. Daracık yoldan ilerliyoruz. Kelebekler zaman zaman üzerimize konmaktalar. Atacan ve diğer çocukların aklı başından gidiyor. Hangi kelebeğe bakacaklarını şaşırıyorlar. Büyükler de çocukların sevincine katılıyor. İnsanlar, fotoğraf çekme yarışındalar neredeyse.

Bir saate yakın içerdeyiz. İçerideki nem ve sıcaklık beni bunalttı. Ancak belli etmiyorum ki Atacan rahatça gezsin, benim için kaygılanmasın. Bu sırada sol yanımızda camlı kutular var. İçi bölüm bölüm. Birden fark ettik ki bir larvanın içinden kelebek çıkıyor. Uzun süre bekledik başında. Yarısı çıktı. Neredeyse kırk dakikadır başındayız. Diğer kişilere de gösterdik olağanüstü doğa olayını. Onlar da ilgiyle izlediler. Fotoğraflar çekildi. Genç biri, elinde kamera kelebek belgeseli çekiyormuş. Ona da gösterdim yarı kelebeği. Sevindi, çekmeye başladı. Zar zor ayrıldık oradan. İvedilik göstermeden her kelebeğin, her bitkinin tadını çıkardık. Avrupa’nın en büyük kelebek uçuş alanı burası. Bu nedenle çok mutluyuz. Dışarıya çıkmadan bir dükkân var, anı eşyalar satmakta. Uğradık. Fotoğraf da çektirdik. Atacan, kendisi için bazı anmalıklar aldı.

Öğrenciler için olağanüstü bir eğitim yeri. Bu konuda Konya’daki okullar şanslı. Selçuklu Belediyesi büyük bir iş başardı. Darısı diğer belediyelerin başına. Böyle, topluma yararlı işler yapmak dururken boş işlerle uğraşan belediyeler ders almalı buradan.

Hem Sille’de hem de Kelebekler bahçesinde saatlerce yürüdük. Ayaklarımıza karasular indi. Yorgunluk ve açlık belirtisi yok! Çıktık biraz çevrede dolaşıp kent merkezine dönmek için otobüs durağına gittik. Ne gelirse bineceğiz. Belediye otobüsüne bindik çok geçmeden. Kent merkezine girdik. Karatay Medresesine yakın bir durakta indik. Müze ha kapandı ha kapanacak, ucu ucuna yetiştik. İçeri girdik. Müze çalışanları anlayışlı. Müzeleri gezilsin istiyorlar. İvedi davranmadan gezdik müzeyi.

Sabahtan beri doğru dürüst bir şey yememişiz. Bulduğumuz bir yerde karnımızı doyurduk. Güneş, gecenin koynuna girdi. Biz kalkıp Alaaddin Tepesine yürüdük. Çay söyledik demlikte. İçtik. Ancak demlikteki çayı beğenmedik. Çay, masaya gelen demlikte demlenmiyor. Çay ocağındaki büyük demlikten masaya gelen küçük demliklere, demli çayı koyarak getiriyorlar. Bu işletme, belediyenin… Bu konuda iş yükleri artacak, ama Konyalılara ve gelen konuklara ağız tadıyla çay içirsinler kolaya kaçmadan.

Saat iyice ilerledi. Kalktık öğretmenevine gitmek için ancak ayaklarımız tutuldu sanki. Yorulduğumuzu, oturup çay içince anladık. Yürüyüp gittik. Odamıza çekildik. Yarın erken kalkmalıyız.

                                                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                                                               12 Eylül 2021


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder