KONYA’DA SON GÜN VE GÖRÜNMEZ KAZA (Dinlence Yazıları 19)


27 Ağustos 2021 günü… Erkenciyiz. Kahvaltımızı yaptıktan sonra odamızı topladık. Üç kişinin tek yüklüğünü doldurup kapattık. Bir de sırt çantamız var. Onu da hazırladık. Yüklüğümüzü ve çantamızı öğretmenevinin girişine indirip ilişiğimizi kestik. Eşyalarımızı aşağıda yer alan bir dolaba koyduk. Trenimiz saat 17.05’te kalkacak. Epey zamanımız var. Göremediğimiz birkaç yeri daha gezmeyi düşünmekteyiz. Kent merkezinden ayrılmayacağız. İzlencemizi oluşturup yola çıktık.

Gezimize, Atatürk Müzesine giderek başladık. Meram-Atatürk Caddesi, 4 numarada müze… Eski, iki katlı bir yapı… Bakımlı, temiz… Müze görevlisi Mehmet Emin Özcan, müzeye gelenleri bir ev sahibi titizliği, alçak gönüllülüğü ve ilgisiyle karşılayıp uğurlamakta. Burayı gezenleri, konuğu saymakta.

Yapı, 1912 Yılında yapılmış. 19 Temmuz 1928 günü, Konya halkı tarafından Atatürk adına tescil edilmiş ve tapusuna: “Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya Konyalıların hediyesidir.” kaydı konmuş. Kurtuluş Savaşı sonrasında birçok ilimizde benzer davranışı görüyoruz. Ne güzel, ne vefalı halkımız var! Bu armağanlarla Atatürk’e borcunun ufak da olsa bir kısmını ödemiş saymakta kendini. Tük halkının Atatürk’e en büyük vefası, onu yüreğinin başköşesine yerleştirmesidir. Konyalıların da gönül köşkünde Atatürk var. Halk, Atatürk’e şükranlarını sunmak üzere ona, evler armağan etmiş. Atatürk de bu evleri, ulusuna bırakmış.

Yapı, 1940’tan 1963’e dek Valilik Konağı olarak kullanıldı. 17 Aralık 1964’te Atatürk Evi Kültür Müzesi adıyla halkın gezip görmesi için açılıyor. 1981’de, Kültür ve Turizm Bakanlığınca onarıldı. 1982’de Atatürk Müzesi olarak açıldı. O günden beri halk müzeye yakın ilgisini eksik etmemiş.

Müzeyi, büyük bir ilgi ve sessizlik içinde gezdik. Her nesneyi inceledik. Yanındaki açıklamaları okuyup bilgilendik. Atatürk, Konya’ya tam on üç kez gelmiş. Bu, önemlidir. Ulu Önder’in Konya’ya ne denli önem verdiğini gösterir bu geziler.

Müzeyi gezdikten sonra Mehmet Emin Bey’in söylediği kestirme yoldan Etnografya Müzesine vardık. Burayı gezdikçe mutlandık. Yapıtların çoğu Konyalılarca armağan edilmiş müzeye. Konya’nın günlük yaşam tarihini burada görüp anlamak olanaklı. Ülkemizin her yerinde bu tür müzeler açılmalı. Açılmalı ki geçmişteki yaşam biçiminin izleri silinmesin. Kültür, kuşaklar boyunca yaşasın. Yerel kültürün ilden ile, ilçeden ilçeye, hatta köyden köye değişiklik gösterdiği ülkemizde Etnografya müzelerinin açılmasına büyük bir gereksinim var.

Etnografya Müzesinden çıkıp aynı yoldan (Abdül Mümin Sokaktan) geri dönmeye çalışmaktayız. Eşimle Atacan önden giderken ben de arkalarından yürümekteyim. Yolun solundayız. Sokak fazla işlek değil. Taşıt ve yaya geçişi çok seyrek. Atacan’ın annesini elinden çekerek sağa ve ileriye doğru telaşla kaçtığını gördüm. Önünden geçmekte olduğumuz otoparkın yaklaşık iki metre boyunda, altı metre genişliğinde olan kapısı eşimin üzerine devrildi. Bir ayağının topuğuna, diğer bacağının baldırına çarptı bu demir yığını. Koşarak eşimi kucakladım. Bu arada otopark çalışanları ve yoldan geçmekte olanlar, kapıyı kaldırdılar. Eşimi, otoparkın karşısında bulunan Piroğlu Kırtasiye dükkânı çalışanları, içeriye alıp bir sandalyeye oturttular. Onlar ve Atacan, eşimle ilgilenirken ben polise ve cankurtarana telefon ettim. Bir yandan da kızıyorum kapıyı düşürenlere.

Kırtasiye çalışanı, Şerife Duruş Hanım ve işletmenin sahibi olduğunu sandığımız Asım Piroğlu Bey, eşimle çok ilgilendiler. Su verip ayağına buz sağaltımı yaptılar. Onun sakinleşmesi için destek oldular. Birkaç kişi daha yardıma koştu, eşim acılar içinde... Bu arada kapıyı düşüren otopark çalışanları korku, şaşkınlık duygusuyla beni yatıştırmaya çalışmaktalar.

Az sonra gençten biri geldi. Otoparkın sahibiymiş. Önce özür diledi çalışanları adına. Yatıştırmaya çalışıyor beni. O da üzgün görünmekte. Benim öfkemi, soğukkanlılığıyla dindirmekte. Ben durulunca Atacan dalgalanmaya başladı. İkide bir “Koskoca kapıyı nasıl düşürürsünüz?” diyerek çıkışıyor oradakilere. Onun bu dalgalanması öğretmenevine gidinceye dek sürdü.  

Hemen sayrıevine gitmeyi öneriyor İsmail Bey. Bu arada çalışanların cuma namazına yetişmek için ivedilik gösterdiklerini söylüyor. Atalarımızın söylediği “Acele işe, şeytan karışır.” Sözü bu davranışla kanıtlanıyor bir kez daha. İlk önce karşı çıkıyorum, ancak önerisi mantıklı. Zaman aleyhimize işlemekte. Trenimizin kalkış saati 17.05… İş, polise yansırsa bizim dönüşümüz zorlaşacak. İstanbul’da da yapılacak işlerimiz var. Anlaşılacağı üzere durum, arapsaçı…  Otopark işleticisi İsmail Tengirşen’in önerisini kabul ettik. Epeyce geciken cankurtarana telefon edip gelmemesini söyledim. Özel bir sayrıevine gittik. Hemen film çekildi. Sağaltımcı moraran ve acıyan yerlere baktı. Filmde kırık görülmedi. Ancak çok acı çekti. Hemşire, eşimin ağrıyan yerlerine ilaç sürdü. Buradaki giderler, eşim memur olduğu için Emekli Sandığınca karşılandı.

İsmail Bey, yemek ısmarlamak istiyor ısrarla. Bizi gideceğimiz yere bırakmak için üsteliyor. Biz, bu önerilerini kabul etmiyoruz. Zaten sayrıevi, öğretmenevine çok yakın. Eşim, yürümek isteyince İsmail Bey’le vedalaşıp yürüdük yavaşça. Öğretmenevine varıp çay içip bir süre dinlendik. Çok geçmeden eşim, acıktığını söyleyince kalktık, yakınımızdaki bir aşevine gittik. Atacan, korkmuş gibi yaparak bizimle gelmedi. O, kazayı fırsata çevirerek öğretmenevinde telefonla oynamayı yeğledi.

Eşim, bana yaslanarak yürüdü. Yemeğimizi yedik. Atacan’a da yemek alıp götürdük. Bir süre daha oturduk öğretmenevinin bahçesine. Gezimiz yarım kaldı bu görünmez kaza yüzünden. Araba tutup Kilistra’ya gidecektik, ancak gidemedik. Böylece Konya’nın önemli bir tarihsel yerini görememiş olduk.

Saat 16.00’ya yaklaşırken gara gitmek için kalktık. Taksi tutma önerimi eşim reddetti. Yürümek istedi. Bundan da anlaşıldı ki Konya’yı çok sevmiş. Ağrılarını, sızılarını unutarak ve canını dişine takarak yürümeye başladı. Zaten tren yakın… Atacan, annesine omuz verdi. Ben, yükleri alıp birlikte yola koyulduk. Artık İstanbul’a dönme zamanı…

                                                                                   Adil Hacıömeroğlu

                                                                                   18 Eylül 2021

 

 

2 yorum:

  1. Ah hep gülümseyerek okuduğum yazılarınızla karşılaşacağım sanmıştım. Başlığı gördüğüm için aceleyle göz gezdirdim. Eşinize büyük geçmiş olsun. Eskilerin dediği gibi verilmiş sadakası varmış. Eşinizin canı çok yanmıştır ama Atacan da annesinin durumunu görünce epey korkmuştur. Hepinize geçmiş olsun.
    (Nazardır o nazar:)🧿☺️
    Şükran Balekoğlu Yamak

    YanıtlaSil
  2. geçmiş olsun kardeşim.saygılarımla.A.Güzel

    YanıtlaSil