15
Temmuz 2021 sabahı Mürefte’ye gitmek için arabamıza binip yola çıktık. Dinlence
zamanı gelmişti. Yolda yemek için bolca meyve ve salatalık yıkayıp yanımıza
aldık. Yolumuz çok uzun değil. Yine de önlem almak gerek. Yolda ne olacağı
belli olmaz.
İvedilik
göstermeden yavaşça gidiyoruz karayolundan. İstanbul’un yeni oluşan
semtlerindeki yüksek ve geniş yapılar sanki üstümüze üstümüze gelmekte. Kale
duvarı gibi yükselen yapılarda ne mimari bir tin ne de estetik bir güzellik
var. Neredeyse hepsi kum ve taş yığını… Kentin oluşmasında iki şey öncelikli:
Birincisi yapılar, ikincisi arabalar… Ne yazık ki insan, öncelikli değil kent
planlamasında. Yeşil alanlardan söz etmiyorum. Çünkü ağaçlandırma göstermelik
olmaktan öteye gidemiyor. Bitkilerin yetişmesi için olağanüstü bir iklime sahip
İstanbul’da bitki yetiştirmek yerine, onlara kıymak yapsatçıların alışkanlığı
olmuş.
İstanbul,
iklimlerin birleştiği bir nokta. Bu nedenle hem Karadeniz hem de Akdeniz
ikliminde yetişen bitkiler, burada doğal yetişme olanağı bulur. Buna karşın
iklime uygun olmayan palmiye gibi ağaçları yeni oluşan yapı yığınının ortasına
dikmek moda olmuş. Yapıların önceki arsalarından onca ağacı, çalıyı kes;
toprağı kaplayan yeşil örtüyü betona dönüştür, ondan sonra birkaç palmiye dikip
insanların gözünü boya.
Arabaların
neredeyse çoğunluğunun çok acelesi var. Sürücüler gergin, kornaya basmak
alışkanlık olmuş. Sanırsın ki herkes padişaha kelle götürmek için yarış
içindeler.
Yoksa
tabakhaneye b.k mu yetiştirecekler? Bu ne ivedilik? Gezmeye mi gidiyorsunuz,
diğer sürücülerle kavgaya mı?
Bu
arada “tabak haneye b.k yetiştirmek” deyince bu deyimin nereden geldiğini de
anlatalım. Eskiden derilerin saklanması, parlatılması için köpek dışkısı
kullanılırdı. Ancak dışkı taze olmalı. (Başta Paris olmak üzere birçok Avrupa
kentinde bu iş, insan idrarıyla yapılırdı eskiden. Evlerde ayakyolu
olmadığından ev halkının idrarları bir teneke kutuda toplanır. Biriken
idrarları tabakhaneden görevliler gelip satın alırdı.) Bu nedenle tabakhanelere
yakın mahallelerde daha çok çocuklar olmak üzere küçük büyük herkes teneke
ellerinde köpeklerin peşinde gezerlermiş. Köpek, doğanın çağrısına uyup
dışkıladığında o dışkı ivedilikle alınıp tenekenin içine konur ve hızla
tabakhaneye yetiştirilirdi. Çünkü b.k kuruyup bayatlamaması gerek. Bu nedenle
de elinde köpek dışkısının olduğu tenekeyle tabakhaneye doğru koşanların neden
ivedilik gösterdikleri herkesçe anlaşılırdı.
Günlük
yaşamda gerekli ya da gereksiz bir nedenle ivedilik gösterenlere: “Tabakhaneye
b.k mu yetiştireceksin, ne bu acelen?” dendi o zamandan beri. Böylece dilimiz
de bir deyim kazanmış oldu.
Bu
yıl geçen yıllara oranla ayçiçeği ekimi daha fazla. Ayçiçek yağı ederi
geçtiğimiz kış olağanüstü bir artış göstermişti bu nedenle olsa gerek. Uçsuz
bucaksız topraklar ayçiçekleriyle bezeli.
Doğanın
tadını çıkara çıkara yolculuk ettiğimizden sıkılmıyoruz. Yolda, uygun bir yerde
yemek ve gereksinim molası verdik. Yemeğimizi yedikten sonra yola çıktık
yeniden. Atacan yolla, doğayla pek ilişkili değil bu yaz. Ne yazık telefonla
oynuyor. Korkunç bir bağımlılığın pençesinde. Kısa sürede halletmemiz gereken
bir sorun bu. Dünya, doğa ve gerçeklerle ilişkisimi koparmış durumda. Sanal
dünyanın görünmeyen pençeleri onu her geçen gün kendine bağlıyor. Görünmez
zincirler, onun küçük bedenini, yaratıcı anlağını tutsaklaştırmış.
Şarköy’e
vardık ikindi vakti. İlçenin girişinde bulunan fırından Trabzon ekmeği aldık.
Ardından su… Yavaşça Mürefte’ye doğru gitmeye başladık. Yol daracık, taşıtların
birbirlerini sollamaları neredeyse yol boyunca yasak. En yüksek hız 50 km…
Üstelik yol boyunca traktör ve pırpırlar var. Yazlıklardan çoluk çocuk denize
gidenler karayolundan geçmek zorunda. Kurallara uymamak, kural durumuna gelmiş
sevgili ülkemde.
Yolun
sağı solu çöp dolu. Neler var, neler… Bu çöpler gelip geçen arabalardan atılmış.
Bazı bölümleri toprağa gömülmüş şişeler, ambalaj atıkları göze çarpmakta. Demek
ki uzun süredir yolda temizlik yapılmamış. Sorumlular, işlerini
savsaklamaktalar. Taşıtlarda bulunanlar, dinlenceye gittikleri bu toprakları
kirletmekten çekinmiyorlar nedense. Ne diyelim buna? Aslan yattığı yerden belli
olur. Bu topraklarda aslanlar da sırtlanlar, çakallar, akbabalar da var.
Adil
Hacıömeroğlu
31
Ağustos 2021
Kimyasal üretiminin olmadığı yıllarda doğal kimyasal olan köpek mokunu kullanıyorlarmış demek ki.. Doğrudur.. Annemden dinlemiştim.. Annemin nenesi 4 adet kilim dokutmaya karar verince,kilimlerin dokunacağı ipliklerin boyasını sabitlemek için evdeki çocuklara çişlerini bir kapta biriktirmelerini istemiş.. Bir de tarih okumalarımda rastlamıştım.. Anadolu Selçuklu Devleti dağılıp beyliklere ayrılınca, bu beyliklerin içinde en zengin olanı Eskişehir, Kütahya yöresine hâkim olan Germiyanoğulları.. Zenginliklerinin nedeni ise o bölgedeki " ŞAP " yatakları.. Şap madenini çıkarıp Orta Çağ Avrupa'sına satıyorlar.. Avrupa ise şapı boyaların sabitlenmesinde kullanıyor..
YanıtlaSil