Mevlana
Müzesinin önündeyiz. Zaman geçirmeden içeri girdik. Oldukça kalabalık… Bazı
yerlerde onarımlar var. Burası, Mevlana’nın yüz yıllar önce yaşadığı yer aynı
zamanda. Her kesimden yurttaş var. Seyrek de olsa yabancılar…
Çoğu
kişi dinsel bir gerekliliği yerine getirmenin erinci içinde. Yüzlerde bunun
mutluluğu... Gezenlerin çoğu dua ediyor sık sık. İki de bir eller göğe
açılmakta. Atacan da çoğunluğa uyup arada sırada dua okuyor. Mevlana’nın
kültürel değeri, tasavvufi görüşlerini anlamaya çalışanlar çok az. Birçok kişi,
Mevlana’yı bir din ulusu olarak anlayıp görmekte. İnsanların gezdikleri yer ile
ilgili bilgilerinin yeterli olduğuna inanmıyorum.
Önce
bahçeyi gezdik. Gömütlerdeki kişilerin kim olduklarını öğrendik. Yapının
düzenine, mimarı özelliklerine baktık. İçeri girdik ki ana baba günü. Müzede
sergilenenleri, sırayla tek tek incelemekteyiz. Olağanüstü el yazmaları var.
Hele el yazması Kuran’lara bayıldım.
Mevlana’nın
filozofik görüşlerini, çalışmaları ile ilgili açıklamaları, anlatımları teker
teker okumaya çalıştım. Okuyup düşünerek bilgimi çoğaltmak istiyorum.
En
çok ilgimi çeken ise ortada duran bir camekânın içindeki sakal-ı şerifin
koklanması. Söylenene göre tarih boyunca kokusu hiç değişmemiş. Hep güzel
kokarmış. Arada sırada sakal-ı şerifi öpenler de var. Bazı kişiler, kokladıktan
sonra cama dudaklarını dayayıp öpüyorlar camı. Korana salgını tüm hızıyla
sürmekte. Böyle bir dönemde birçok kişinin aynı yeri koklaması, bazılarının da
camı öpmesi ne derece doğru. İşin dinsel yönüne girmek istemiyorum. Ancak böyle
bir şeyin İslam dininin kuralları içinde olmadığını biliyorum. Bu eylemin ne
olduğunu adlandırma işi de ilahiyatçıların işi.
Aslında
daha ayrıntılı gezmek istiyoruz. Daha çok fotoğraf çekmek arzusundayız. Ancak
kalabalık düzensizliği, bizi korkutuyor. Ne de olsa büyük bir küresel salgınla
karşı karşıyayız. Dışarı çıkıp karşıdaki küçük yapıyı inceledik. Gerekli
bilgileri edinip çıktık.
Dışarıdan
bakıldığında Konya demek, Mevlana demek gibi bir algı yaratılmış. Burada
Mevlana’nın Konya için önemini vurgulamalıyım. Ancak Konya, büyük bir tarihin
üstünde oturmakta. Taş çağından başlayarak Frig, Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu,
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yapıtlarıyla varsıllaşmış bir ilimiz.
Dünyanın hiçbir yerinde bu denli tarihsel varsıllığı olan bir kente
rastlayamazsınız. Mevlana’yı öne çıkararak çok önemli tarih, ne yazık ki
gölgelenmekte. Birçok kişinin Konya’nın tarihsel varsıllığından haberdar
olmaması bundan. Bu nedenle Konya’nın tarihsel algısı değişmeli. İnsanlığın ilk
uygarlıkları kurduğu bu ilimiz, hak ettiği ilgiyi her alanda görmeli.
Zaman
içinde siyasetçiler, iktidar oyunları için dinsel değerleri öne çıkarmışlar.
Yaşamın, tarihin yalnızca dinsel değerlerden ibaret olduğunu düşünmüş ve
düşündürmüşler. Tamam, Mevlana önemli… Ancak yukarıda saydığım uygarlıklarla
ilgili onlarca yapıt önemsiz mi?
Konya,
her türlü uygarlığı yansıtan, ayrıca belediyelerin oluşturdukları kültürel,
bilimsel, sanatsal yapıları tanıtmalı.
Konya,
yıllarca Selçuklunun başkenti olduğunu her an anımsamalı. Selçuklunun yüzlerce
yapıtı var topraklarında. Bize Anadolu’yu yurt edindiren bir devletin başkenti
olmak tarihimiz açısından çok önemli. Bu tarihsel özellik ve önem yalnızca
Türkiye’ye değil, tüm dünyaya anlatılmalı. Selçukluların sosyal, kültürel,
sanatsal, ekonomik alanlardaki olağanüstü çalışmaları anlatılmalı. Bu konuda
Ankara, Konya’daki yerel yönetimler ve üniversitelerle işbirliği yaparak her yıl
Selçuklularla ilgili anmalar, bilimsel toplantılar yapmalı. Selçuklular,
yediden yetmişe herkese anlatılmalı. Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşmasında
Konya’nın başkent olmasının önemi, değeri bilinmeli herkesçe.
Konya,
yalnızca bir tarım ve sanayi kenti değil; aynı zamanda bir tarih kenti.
Tarihsel değerlere sahip olması açısından bu ilimiz, bir altın madeninin
üstünde oturmakta. Ne yazık ki birçok yönetici bunun farkında değil.
Adil
Hacıömeroğlu
14
Eylül 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder