Konya’da
bizi en çok duygulandıran yerdir İstiklal Harbi Şehitler Abidesi. Mevlana’dan
sonra yürüyerek gittik buraya. Çok yakın zaten… Bizi en çok duygulandıran yer
oldu burası. İnsanın kanını durduran, soluğunu kesen bir yer.
Girişte
iki tarihsel top, yolun iki yanında durmakta. Sol yanda on altı Türk devletinin
bayrakları var kuruluş sıralarına göre. Sağ yanda ise on altı Türk bayrağı…
Otuz iki bayrak özgürce dalgalanmakta. Bayraklı yoldan sonra Karşılama Kubbesi
yer almakta. Bu taş yapı, tarihsel bir yolculuğa başlayacağınızın bir ulağı
sanki. Burayı geçtikten sonra Selçuklu Ana Giriş Kapısına geldik. Taş işçiliği
olağanüstü... Doğayla uyumlu bir anıtın içindeyiz. Orta çapta bir toplanma
alanı niteliğinde.
Avlu,
sekizgen bir kubbenin altında. Sekizgen yapı tekniğiniz Orta Asya’daki göçebe Türk
çadırlarından beri gelmekte ve Selçuklu mimarisinin de temelini belirlemekte. Burada
dört ayrı cam mozaik tabloda Atatürk ve silah arkadaşları ile Türk Bayrağının doğuş
kompozisyonu var. Kurtuluş Savaşı canlandırması etkileyici. Yanda Türkiye
haritası… Şehit adlarının bulunduğu panolar buradan başlıyor sağ ve sol duvarda.
Her şehidimizin kimlik bilgileri ve nerede şehit olduğu yazılı. Şehitleri birer
birer okumaktayız. Okudukça boğazımda bir şeylerin düğümlendiğini
duyumsamaktayım. Yurdumuzun bağımsızlık ve özgürlüğü için canını seve seve
veren Mehmetçiklerin listesi uzayıp gitmekte.
Atatürk’ün
Gençliğe Hitabesi ile İstiklal Marşı ayrı bir heyecan katmakta anıta.
Buradan
yürüyünce Şehitlik Avlusuna geçiliyor. Şehit panolarını oku oku bitmiyor.
Birinci Dünya Savaşında neredeyse her cephede şehitleri var Konya’nın. Kurtuluş
Savaşında en çok şehit veren üç ilden biri Konya (Diğer ikisi Ankara ve
Kastamonu). Her ilçeden onlarca şehit… Şehitlikleri gezmeli, gezdirmeli. Gezip
gezdirmeli ki ülkemizin değerini bin kat daha iyi anlamalı herkes.
Şehitlerin
adlarının yazılı olduğu panolardan sonra Müze Alanına geçtik. Genişçe bir alan...
Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında Konya’da halkın durumunu, yaşayışını
anlatan canlandırmalar var. Cepheye uğurlanan askerler, savaştan yaralı
dönenlerin karşılanması sahneleri yer almakta. Ayrıca cepheye yardım götürenler…
En sonunda da halk topluca kurtuluşun bayramını kutluyor.
Sunum
salonu ise izleyicilere slayt gösterisi yapmaya uygun planlanmış. Böyle güzel
bir anıtı Konya’ya kazandıran Büyükşehir Belediyesine ne denli teşekkür etsek
azdır. Bu tür yapıtlar çoğalmalı ki toplumumuz tarihini öğrenip köklerinden
kopmasın.
Sabahtan
beri neredeyse hep ayaktayız. Yeniden Mevlana’ya etli ekmek yemek için yürüdük.
Bir aşevine girdik. Yemek yerine biraz kazık yedik. Buradaki etli ekmek
İstanbul’a göre epey pahalı. Ayrıca sunumunda da eksiklikler var. Yanında sebze
vermiyorlar. Sebze istersen salata parası vermek zorundasın. Beğenmediğimizi,
kazıklandığımızı davranışlarımızdan belli ediyoruz. Çok oturmadan hemen kalktık
aşevinden. Armağan satan dükkânlardan bir iki tane anmalık aldık.
Öncelikle
Selimiye camisini gezdik. Buradan cadde boyunca yürürken Atacan’ın gözlüğünün
camlarını silen eşim, gözlüğü kırdı. Atacan öfkelendi. “Sağlam gözlük isterim.”
diye tutturdu. Hem de gözlüğünün bire bir aynısını istemekte. Aynı renk ve
biçimde olacak gözlük. Annesiyle kavga etmeye başladı. “Yapma, etme! Birkaç gün
sonra İstanbul’a gideceğiz, o zaman yaptırırız.” dediysek de söz dinlemiyor.
Sanırım, yorgunluğu öfkesini artırmakta. Öfkesinin doruğa çıktı anda eşim yolun
sağında “Gözlükçüler Çarşısı” yazısını okuyor ve biz dalıyoruz içeriye. Her yan
gözlükçü dolu. Kırık gözlük elimizde sırayla dükkânlara uğruyoruz. En sonunda
bulduk aradığımız gözlüğü. Hemen eski camlarımız yeni gözlüğe takılınca ödemeyi
yapıp çıktık. Böylece iç barışımız sağlandı. Artık gezebiliriz.
Önce
Şerafettin Camisini, ardından Şerafettin Türbesini gezdik. Daha sonra çok
yakında bulunan Şemsi Tebrizi Camisi ve Türbesine uğradık. Akşam olmak üzereyken
İplikçi camisini gördük alaca karanlıkta.
Öğretmenevine
doğru yürümeye başladık. Farklı bir yoldan gidiyoruz kendimizce. Nasıl olduğunu
anlayamadık birden kendimizi Millet Bahçesinde bulduk. Girdik içeri. On taneden
fazla siyahlı, beyazlı kuğu yüzmekte havuzda. Aralarında tek tük ördekler var.
Ördeklerin çoğu kümeslerine girmiş bile. Çok düzenli bir park... Her yan
tertemiz... Çay bahçeleri, yeiçler oldukça şık… Her yan, türlü ağaçlarla
bezenmiş. Yer yer çiçekler var. Ancak asıl ilgimizi çeken ağaçların düzeni ve
bakımlı olmaları. Parkın her yanını neredeyse gezdik. Oturup birer bardak çay
içip bu güzel havayı soluyalım dedik. Ancak saate bakınca vazgeçtik. Epeyce geç
olmuş. Yorgunuz, dönmeliyiz.
Öğretmenevine
nasıl gideceğimizi bilmiyoruz. İlk karşımıza çıkan kişiye “Anıt’a nasıl
gideriz?” diye sorduk. O da söyledi. Cadde boyunca yürüyüp Anıt’ı bulduk.
Bundan sonrası çok kolay. Yarın başka bir gün olacak.
Adil
Hacıömeroğlu
14
Eylül 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder