İSTİKLAL HARBİ ŞEHİTLER ABİDESİ (Dinlence Yazıları 15)


Konya’da bizi en çok duygulandıran yerdir İstiklal Harbi Şehitler Abidesi. Mevlana’dan sonra yürüyerek gittik buraya. Çok yakın zaten… Bizi en çok duygulandıran yer oldu burası. İnsanın kanını durduran, soluğunu kesen bir yer.

Girişte iki tarihsel top, yolun iki yanında durmakta. Sol yanda on altı Türk devletinin bayrakları var kuruluş sıralarına göre. Sağ yanda ise on altı Türk bayrağı… Otuz iki bayrak özgürce dalgalanmakta. Bayraklı yoldan sonra Karşılama Kubbesi yer almakta. Bu taş yapı, tarihsel bir yolculuğa başlayacağınızın bir ulağı sanki. Burayı geçtikten sonra Selçuklu Ana Giriş Kapısına geldik. Taş işçiliği olağanüstü... Doğayla uyumlu bir anıtın içindeyiz. Orta çapta bir toplanma alanı niteliğinde.

Avlu, sekizgen bir kubbenin altında. Sekizgen yapı tekniğiniz Orta Asya’daki göçebe Türk çadırlarından beri gelmekte ve Selçuklu mimarisinin de temelini belirlemekte. Burada dört ayrı cam mozaik tabloda Atatürk ve silah arkadaşları ile Türk Bayrağının doğuş kompozisyonu var. Kurtuluş Savaşı canlandırması etkileyici. Yanda Türkiye haritası… Şehit adlarının bulunduğu panolar buradan başlıyor sağ ve sol duvarda. Her şehidimizin kimlik bilgileri ve nerede şehit olduğu yazılı. Şehitleri birer birer okumaktayız. Okudukça boğazımda bir şeylerin düğümlendiğini duyumsamaktayım. Yurdumuzun bağımsızlık ve özgürlüğü için canını seve seve veren Mehmetçiklerin listesi uzayıp gitmekte.

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ile İstiklal Marşı ayrı bir heyecan katmakta anıta.

Buradan yürüyünce Şehitlik Avlusuna geçiliyor. Şehit panolarını oku oku bitmiyor. Birinci Dünya Savaşında neredeyse her cephede şehitleri var Konya’nın. Kurtuluş Savaşında en çok şehit veren üç ilden biri Konya (Diğer ikisi Ankara ve Kastamonu). Her ilçeden onlarca şehit… Şehitlikleri gezmeli, gezdirmeli. Gezip gezdirmeli ki ülkemizin değerini bin kat daha iyi anlamalı herkes.

Şehitlerin adlarının yazılı olduğu panolardan sonra Müze Alanına geçtik. Genişçe bir alan... Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında Konya’da halkın durumunu, yaşayışını anlatan canlandırmalar var. Cepheye uğurlanan askerler, savaştan yaralı dönenlerin karşılanması sahneleri yer almakta. Ayrıca cepheye yardım götürenler… En sonunda da halk topluca kurtuluşun bayramını kutluyor.

Sunum salonu ise izleyicilere slayt gösterisi yapmaya uygun planlanmış. Böyle güzel bir anıtı Konya’ya kazandıran Büyükşehir Belediyesine ne denli teşekkür etsek azdır. Bu tür yapıtlar çoğalmalı ki toplumumuz tarihini öğrenip köklerinden kopmasın.

Sabahtan beri neredeyse hep ayaktayız. Yeniden Mevlana’ya etli ekmek yemek için yürüdük. Bir aşevine girdik. Yemek yerine biraz kazık yedik. Buradaki etli ekmek İstanbul’a göre epey pahalı. Ayrıca sunumunda da eksiklikler var. Yanında sebze vermiyorlar. Sebze istersen salata parası vermek zorundasın. Beğenmediğimizi, kazıklandığımızı davranışlarımızdan belli ediyoruz. Çok oturmadan hemen kalktık aşevinden. Armağan satan dükkânlardan bir iki tane anmalık aldık.

Öncelikle Selimiye camisini gezdik. Buradan cadde boyunca yürürken Atacan’ın gözlüğünün camlarını silen eşim, gözlüğü kırdı. Atacan öfkelendi. “Sağlam gözlük isterim.” diye tutturdu. Hem de gözlüğünün bire bir aynısını istemekte. Aynı renk ve biçimde olacak gözlük. Annesiyle kavga etmeye başladı. “Yapma, etme! Birkaç gün sonra İstanbul’a gideceğiz, o zaman yaptırırız.” dediysek de söz dinlemiyor. Sanırım, yorgunluğu öfkesini artırmakta. Öfkesinin doruğa çıktı anda eşim yolun sağında “Gözlükçüler Çarşısı” yazısını okuyor ve biz dalıyoruz içeriye. Her yan gözlükçü dolu. Kırık gözlük elimizde sırayla dükkânlara uğruyoruz. En sonunda bulduk aradığımız gözlüğü. Hemen eski camlarımız yeni gözlüğe takılınca ödemeyi yapıp çıktık. Böylece iç barışımız sağlandı. Artık gezebiliriz.

Önce Şerafettin Camisini, ardından Şerafettin Türbesini gezdik. Daha sonra çok yakında bulunan Şemsi Tebrizi Camisi ve Türbesine uğradık. Akşam olmak üzereyken İplikçi camisini gördük alaca karanlıkta.

Öğretmenevine doğru yürümeye başladık. Farklı bir yoldan gidiyoruz kendimizce. Nasıl olduğunu anlayamadık birden kendimizi Millet Bahçesinde bulduk. Girdik içeri. On taneden fazla siyahlı, beyazlı kuğu yüzmekte havuzda. Aralarında tek tük ördekler var. Ördeklerin çoğu kümeslerine girmiş bile. Çok düzenli bir park... Her yan tertemiz... Çay bahçeleri, yeiçler oldukça şık… Her yan, türlü ağaçlarla bezenmiş. Yer yer çiçekler var. Ancak asıl ilgimizi çeken ağaçların düzeni ve bakımlı olmaları. Parkın her yanını neredeyse gezdik. Oturup birer bardak çay içip bu güzel havayı soluyalım dedik. Ancak saate bakınca vazgeçtik. Epeyce geç olmuş. Yorgunuz, dönmeliyiz.

Öğretmenevine nasıl gideceğimizi bilmiyoruz. İlk karşımıza çıkan kişiye “Anıt’a nasıl gideriz?” diye sorduk. O da söyledi. Cadde boyunca yürüyüp Anıt’ı bulduk. Bundan sonrası çok kolay. Yarın başka bir gün olacak.

                                                                                   Adil Hacıömeroğlu

                                                                                   14 Eylül 2021

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder