KONYA’DAN İZLENİMLER (Dinlence Yazıları 21)


Konya gezimiz kısıtlı zamana karşın dolu dolu geçmişti. Bundan ötürü mutlu olduk. Döner dönmez uygun bir zamanda, yeni bir yurt köşesini gezmek için izlenceler oluşturmaya başladık. Bakalım bu fırsatı ne zaman yakalayacağız?

İçimizi ferahlatan mutlu anılar edindik Konya’da. En önemlisi de dostlar… Yıllardır yurdumuzun farklı yerlerine yaptığımız gezilerde sürekli yeni dostlar edindim. Bu gezilerin en önemli yanı da öğretici olmaları. İnsan, öğrendikçe bildiklerinin ne denli az olduğunu anlamakta. Bu nedenle de sonu gelmez bir öğrenme isteği, sevisi, açlığı duymakta insan.

Konya’nın en ilgi çekici özelliği, kent merkezinde yüksek yapıların olmaması (Birkaç özel yapı dışında). Yapılar, genellikle bahçe içinde. Neredeyse her bahçede iklime uygun ağaçlar var. Bu da kentin betona, demire, griye teslim edilmediğini göstermekte. Yeni oluşturulan mahallelerin de bu düzene uyduğu gözlemlenmekte.

Kent merkezinde AVM’ye rastlamadık. Dış mahallerde birkaçını gördük. Bu da kent esnafının yüz yıllardır getirdiği ticari, sosyal geleneklerin sürmesini sağlamakta. Özellikle Bedesten ve çevresinde dolaşmak, insanın içini ısıtıp rahatlatmakta. Dükkânların bulunduğu sokaklarda dolaştıkça sanki Selçuklu dönemindeki lonca sisteminin bugün de yaşamakta olduğu izlenimini edinmekteyiz. Temiz, düzenli dükkânlar kişiye erinç vermekte. Esnafların güler yüzlü ve ilgili olmaları ilgi çekici.

Konya’nın en güzel yanlarında biri, çok fazla ayakyolunun olması. Her ayakyolu parasız ve temiz. İnsanların en önemli gereksinmelerinin parasız karşılanması çok güzel. Parasız olmasına karşın ayakyollarının temizliği övgüyü hak etmekte. Bu konuda Konya Büyükşehir, Karatay, Meram ve Selçuklu belediyelerinin ortak tavrı göze çarpmakta.

Konya’yı gezenlerin en çok ilgisi çekecek yerlerden biri bisiklet yolları. Arazinin düzlüğü ve kent yapılaşması bu konuda Konyalılara üstünlük sağlamakta. Çocukluğumuzda Cumhurbaşkanlığı Uluslararası Bisiklet Yarışlarını izlerdim. Ülkemizden dereceye giren sporcuların neredeyse hepsi Konya bölgesi sporcularıydı. Günümüzde Torku bu konuda çaba göstermekte. Ancak bu yeterli değil. Konya, bisiklet sporunda öncü olmalı ve dünya çapında sporcuların yetişmesine öncülük etmeli. Bu konuda da belediyelere büyük iş düşmekte.

Kentlerde ulaşımı sağlayan belediye otobüsü, dolmuş, taksi sürücülerine o kentin tarihsel, kültürel, doğal değerleri öğretilmeli. Bir kente giden yabancılar ilk önce bu kişilerle karşılaşmakta ve onların bilgisine başvurmakta. Bu konuda ülkemizin tümünde bir bilgisizlik söz konusu. Aynı şey, esnaflar için de söz konusu olmalı. 

İlk kez bir gezimizde, yanımıza aldığımız eşyalar bize yük ve sorun olmadı. Neredeyse her gezimizde eşim, adam başı tıka basa bir yüklük hazırlardı. Ayrıca bu yüklükleri tamamlayan torbalar ve çantalar da olurdu yanımızda. Taşıdığımız eşyaların yüzde seksenine gittiğimiz yerde el bile sürmez, kullanmazdık. Bu kez öyle olmadı. Diyeceksiniz ki “Yüklükleri niye eşin hazırlıyor?” Dinlencede ne zaman, ne giyeceğimize o karar vermekte. Bu konuda bize söz hakkı tanımaz. Sanki defileye çıkıyoruz. Gezilerimiz, eziyete dönüşür çoğu zaman taşıdığımız eşyalar yüzünden. Konya gezisinde böyle olmamasında arabamızla gitmememiz, benim ameliyatlı olduğum için ağırlıkları taşıyamayacağım da önemli etken. Yolculuktan önce trenlerin fazla yük almadığı konusunda eşimi sürekli uyardım. Belki, bunun da etkisi olmuştur.

Yanında çok eşya götürmeme konusunda asıl etkenin, ameliyatımdan çıkarılan dersin olduğu kanısındayım. Atalarımız: “Bir musibet, bin nasihattan yeğdir.” sözünü, boşuna söylememişler. Neyse sözü uzatmayıp ve başımızdan geçeni anlatayım.

1 Mayıs 2021 sabahı ameliyata alınacaktım. Korona salgını hız kesmeden sürmekte. Ayrıca on sekiz gün sokağa çıkma yasağı var. Sayrıevlerine yatacak kişilerin yanlarında kalacak kişilerden Kovid 19 testi istenmekte. Bu test, hastanın ziyaretçileri için de geçerli. Bu, çok güzel bir şey sağlık için…

1 Mayıs’a günler kala eşim alışveriş etmekte sürekli. Yeni alışverişlerle pijamalar, iç çamaşırları almakta benim için. Ben de bu alışverişlerin gereksiz olduğunu söylemekteyim sürekli. Bu konuda hiçbir eksiğimiz yok, üstelik fazlanın da olduğunu söyleyebilirim. Çok da karışmıyorum ona, morali bozulmasın diye.

30 Nisan günü yüklük (bavul) yerleştirmeye başladı. Neredeyse öğleden sonrayı tamamen bu işe ayırdı. Her şeyi ütüleyip koymakta. “Birinci gün bunları, ikinci gün şunları… terlersen bu yandakileri, kan ve ilaç lekesi olursa da elimdekileri giyersin.” diyerek kendince bir düzen oluşturmakta. Gece üçe dek bu iş sürüp gitti. Uykusuz kaldık, umurunda mı?

Sabahleyin erkenden uyandık. Saat yedi buçukta sayrıevinde olmalıyız. Ben kahvaltı yapmayacağım sağaltımcılarımın isteği üzerine. O, bir şeyler atıştırdı. O atıştırırken ben duş aldım. Giyindik, evden çıkmaya hazırız. Atacan’ı bir gün önce anneannesine bırakmışız. Hoppalaaa… O da ne? Eşim, bir şeyler ütülemekte. “Ne yapıyorsun? Geç kalacağız.” dedim.

O: “Geç kalmayız, ben seni yetiştiririm. Birkaç parça şey daha alayım yanımıza.” O da benimle kalacak ya…”

Ben, dokuz doğuruyorum sözümde duramıdığım için. İnsanlar, sabahın köründe benim için kalkıp gelmişler, ancak ben gidememeişim zamanında. İçim içimi yiyor. Ancak tatsızlık da çıkmasın istiyorum sabah sabah. Bir  parça, bir parça daha… En sonunda “Ben, taksiyle gideyim. Sen, işin bitince gelirsin.” dedim.

O: “Tamam, bitti. Ben, seni yetiştiririm.” diyerek yanıtladı beni. Yelkovan akrebi kovalıyor, zaman su gibi akıp gidiyor.

Neyse ki ütüleme işi bitti. Ütülenenleri, yerleştirme işine sıra geldi. O da biraz zaman aldı. Kocaman bir sırt çantası çıktı ortaya. Bir de küçük(!) bir el çantası… Girdik yola. Saat sekiz buçukta vardık sayrıevine. Ben üzgün ve utangacım. Eşim, korona testi yaptırmak için benden ayrıldı. Sağaltımcılardan özür diledim. Özrüm, içimdeki utancı örtememekte. Onların da bu işe bozuldıukları açıkça belli. Neyse apar topar ameliyata alındım.

 Ameliyatımız başarılı geçti. Beş gün yattıktan sonra iyileşmeye başlayınca eve geldik. O kadar eşyadan hepsini mi kullandık. Tabi ki hayır. Ben hep ameliyat gömleğiyle yattığımdan eve gelirken bir takım pijama giydim, o kadar… Eşim de bu süre içinde çok az giysi değiştirdi.

Taşıdığımız onca eşyanın hamallığını yapmış olduk. Ameliyata  geç kalmamız da cabası… Saatlerce yapılan ütüler… Üç beş kez yerleştirilip “Olmadı!” denerek boşaltılıp yeniden yerleştiren o koca sırt çantası… Günlerdir yapılan giyim planları… Hepsi gereksiz yere emek harcanmasına neden oldu. Bilmem, ama bu ders unutulur mu; yoksa yaşam boyu bellekte kalır mı?

                                                                                   Adil Hacıömeroğlu

                                                                                   20 Eylül 2021

2 yorum:

  1. Gülümseyerek okudum. Ben de yazlığa her gidişimizde aynı cümleleri duyarım. Eşim her yıl bıkmadan “Yahu biz elimize 1-2 bavul alıp gidemeyecek miyiz” der dururdu. Bu yıl “Evimize gidiyoruz, evin rahatını beş yıldızlı bir otelde buluruz ancak. Böyle bir otele gidelim canım, o zaman sadece bavul alırız” cevabını verdim. Sessizluk:)😂😂

    YanıtlaSil
  2. Yine isim yazmayı unutmuşum.
    Şükran Balekoğlu Yamak

    YanıtlaSil