Konya
gezimiz kısıtlı zamana karşın dolu dolu geçmişti. Bundan ötürü mutlu olduk.
Döner dönmez uygun bir zamanda, yeni bir yurt köşesini gezmek için izlenceler
oluşturmaya başladık. Bakalım bu fırsatı ne zaman yakalayacağız?
İçimizi
ferahlatan mutlu anılar edindik Konya’da. En önemlisi de dostlar… Yıllardır yurdumuzun
farklı yerlerine yaptığımız gezilerde sürekli yeni dostlar edindim. Bu
gezilerin en önemli yanı da öğretici olmaları. İnsan, öğrendikçe bildiklerinin ne
denli az olduğunu anlamakta. Bu nedenle de sonu gelmez bir öğrenme isteği,
sevisi, açlığı duymakta insan.
Konya’nın
en ilgi çekici özelliği, kent merkezinde yüksek yapıların olmaması (Birkaç özel
yapı dışında). Yapılar, genellikle bahçe içinde. Neredeyse her bahçede iklime
uygun ağaçlar var. Bu da kentin betona, demire, griye teslim edilmediğini
göstermekte. Yeni oluşturulan mahallelerin de bu düzene uyduğu gözlemlenmekte.
Kent
merkezinde AVM’ye rastlamadık. Dış mahallerde birkaçını gördük. Bu da kent
esnafının yüz yıllardır getirdiği ticari, sosyal geleneklerin sürmesini
sağlamakta. Özellikle Bedesten ve çevresinde dolaşmak, insanın içini ısıtıp rahatlatmakta.
Dükkânların bulunduğu sokaklarda dolaştıkça sanki Selçuklu dönemindeki lonca
sisteminin bugün de yaşamakta olduğu izlenimini edinmekteyiz. Temiz, düzenli dükkânlar
kişiye erinç vermekte. Esnafların güler yüzlü ve ilgili olmaları ilgi çekici.
Konya’nın
en güzel yanlarında biri, çok fazla ayakyolunun olması. Her ayakyolu parasız ve
temiz. İnsanların en önemli gereksinmelerinin parasız karşılanması çok güzel.
Parasız olmasına karşın ayakyollarının temizliği övgüyü hak etmekte. Bu konuda
Konya Büyükşehir, Karatay, Meram ve Selçuklu belediyelerinin ortak tavrı göze
çarpmakta.
Konya’yı
gezenlerin en çok ilgisi çekecek yerlerden biri bisiklet yolları. Arazinin
düzlüğü ve kent yapılaşması bu konuda Konyalılara üstünlük sağlamakta.
Çocukluğumuzda Cumhurbaşkanlığı Uluslararası Bisiklet Yarışlarını izlerdim. Ülkemizden
dereceye giren sporcuların neredeyse hepsi Konya bölgesi sporcularıydı.
Günümüzde Torku bu konuda çaba göstermekte. Ancak bu yeterli değil. Konya,
bisiklet sporunda öncü olmalı ve dünya çapında sporcuların yetişmesine öncülük
etmeli. Bu konuda da belediyelere büyük iş düşmekte.
Kentlerde
ulaşımı sağlayan belediye otobüsü, dolmuş, taksi sürücülerine o kentin
tarihsel, kültürel, doğal değerleri öğretilmeli. Bir kente giden yabancılar ilk
önce bu kişilerle karşılaşmakta ve onların bilgisine başvurmakta. Bu konuda
ülkemizin tümünde bir bilgisizlik söz konusu. Aynı şey, esnaflar için de söz
konusu olmalı.
İlk
kez bir gezimizde, yanımıza aldığımız eşyalar bize yük ve sorun olmadı. Neredeyse
her gezimizde eşim, adam başı tıka basa bir yüklük hazırlardı. Ayrıca bu
yüklükleri tamamlayan torbalar ve çantalar da olurdu yanımızda. Taşıdığımız
eşyaların yüzde seksenine gittiğimiz yerde el bile sürmez, kullanmazdık. Bu kez
öyle olmadı. Diyeceksiniz ki “Yüklükleri niye eşin hazırlıyor?” Dinlencede ne
zaman, ne giyeceğimize o karar vermekte. Bu konuda bize söz hakkı tanımaz.
Sanki defileye çıkıyoruz. Gezilerimiz, eziyete dönüşür çoğu zaman taşıdığımız
eşyalar yüzünden. Konya gezisinde böyle olmamasında arabamızla gitmememiz,
benim ameliyatlı olduğum için ağırlıkları taşıyamayacağım da önemli etken.
Yolculuktan önce trenlerin fazla yük almadığı konusunda eşimi sürekli uyardım. Belki,
bunun da etkisi olmuştur.
Yanında
çok eşya götürmeme konusunda asıl etkenin, ameliyatımdan çıkarılan dersin olduğu kanısındayım.
Atalarımız: “Bir musibet, bin nasihattan yeğdir.” sözünü, boşuna söylememişler.
Neyse sözü uzatmayıp ve başımızdan geçeni anlatayım.
1 Mayıs 2021 sabahı ameliyata
alınacaktım. Korona salgını hız kesmeden sürmekte. Ayrıca on sekiz gün sokağa çıkma
yasağı var. Sayrıevlerine yatacak kişilerin yanlarında kalacak kişilerden Kovid
19 testi istenmekte. Bu test, hastanın ziyaretçileri için de geçerli. Bu, çok
güzel bir şey sağlık için…
1 Mayıs’a günler kala eşim alışveriş
etmekte sürekli. Yeni alışverişlerle pijamalar, iç çamaşırları almakta benim
için. Ben de bu alışverişlerin gereksiz olduğunu söylemekteyim sürekli. Bu
konuda hiçbir eksiğimiz yok, üstelik fazlanın da olduğunu söyleyebilirim. Çok
da karışmıyorum ona, morali bozulmasın diye.
30 Nisan günü yüklük (bavul)
yerleştirmeye başladı. Neredeyse öğleden sonrayı tamamen bu işe ayırdı. Her
şeyi ütüleyip koymakta. “Birinci gün bunları, ikinci gün şunları… terlersen bu
yandakileri, kan ve ilaç lekesi olursa da elimdekileri giyersin.” diyerek kendince
bir düzen oluşturmakta. Gece üçe dek bu iş sürüp gitti. Uykusuz kaldık,
umurunda mı?
Sabahleyin erkenden uyandık. Saat
yedi buçukta sayrıevinde olmalıyız. Ben kahvaltı yapmayacağım sağaltımcılarımın
isteği üzerine. O, bir şeyler atıştırdı. O atıştırırken ben duş aldım.
Giyindik, evden çıkmaya hazırız. Atacan’ı bir gün önce anneannesine bırakmışız.
Hoppalaaa… O da ne? Eşim, bir şeyler ütülemekte. “Ne yapıyorsun? Geç kalacağız.”
dedim.
O: “Geç kalmayız, ben seni
yetiştiririm. Birkaç parça şey daha alayım yanımıza.” O da benimle kalacak ya…”
Ben, dokuz doğuruyorum sözümde
duramıdığım için. İnsanlar, sabahın köründe benim için kalkıp gelmişler, ancak
ben gidememeişim zamanında. İçim içimi yiyor. Ancak tatsızlık da çıkmasın
istiyorum sabah sabah. Bir parça, bir
parça daha… En sonunda “Ben, taksiyle gideyim. Sen, işin bitince gelirsin.” dedim.
O: “Tamam, bitti. Ben, seni
yetiştiririm.” diyerek yanıtladı beni. Yelkovan akrebi kovalıyor, zaman su gibi
akıp gidiyor.
Neyse ki ütüleme işi bitti. Ütülenenleri,
yerleştirme işine sıra geldi. O da biraz zaman aldı. Kocaman bir sırt çantası
çıktı ortaya. Bir de küçük(!) bir el çantası… Girdik yola. Saat sekiz buçukta
vardık sayrıevine. Ben üzgün ve utangacım. Eşim, korona testi yaptırmak için
benden ayrıldı. Sağaltımcılardan özür diledim. Özrüm, içimdeki utancı örtememekte.
Onların da bu işe bozuldıukları açıkça belli. Neyse apar topar ameliyata
alındım.
Ameliyatımız başarılı geçti. Beş gün yattıktan
sonra iyileşmeye başlayınca eve geldik. O kadar eşyadan hepsini mi kullandık.
Tabi ki hayır. Ben hep ameliyat gömleğiyle yattığımdan eve gelirken bir takım
pijama giydim, o kadar… Eşim de bu süre içinde çok az giysi değiştirdi.
Taşıdığımız onca eşyanın hamallığını
yapmış olduk. Ameliyata geç kalmamız da
cabası… Saatlerce yapılan ütüler… Üç beş kez yerleştirilip “Olmadı!” denerek
boşaltılıp yeniden yerleştiren o koca sırt çantası… Günlerdir yapılan giyim
planları… Hepsi gereksiz yere emek harcanmasına neden oldu. Bilmem, ama bu ders
unutulur mu; yoksa yaşam boyu bellekte kalır mı?
Adil
Hacıömeroğlu
20
Eylül 2021
Gülümseyerek okudum. Ben de yazlığa her gidişimizde aynı cümleleri duyarım. Eşim her yıl bıkmadan “Yahu biz elimize 1-2 bavul alıp gidemeyecek miyiz” der dururdu. Bu yıl “Evimize gidiyoruz, evin rahatını beş yıldızlı bir otelde buluruz ancak. Böyle bir otele gidelim canım, o zaman sadece bavul alırız” cevabını verdim. Sessizluk:)😂😂
YanıtlaSilYine isim yazmayı unutmuşum.
YanıtlaSilŞükran Balekoğlu Yamak