Cumhuriyet’in okullarında okuduk. Cumhuriyet’in aktöresiyle
büyüdük. Binlerce yıldan beri bir imbikten süzülürcesine damıtılmış Türk
geleneğine göre yaşadık çocukluk ve gençliğimizi. Okuduğumuz okullarda ne sınıf ne etnik köken
ne de mezhep ayrımı söz konusuydu. Yoksul da varsıl da aynı kara önlüğü
giyerdi. Önlüğün altındaki giyilenler ne görülür ne de bilinirdi. Aslında kimin
ne giydiğini kimse de merak etmezdi.
İlkokulda giyilen kara önlüğün üstüne takılan yakalıklar
bembeyazdı. Kimi kolalanır, kimi de kömür ütüsüyle ütülenirdi. Yakalıkların
çoğu, evde dikilirdi önlükler gibi. Anlaşılacağı üzere okul giysilerinin önemli
bir kısmı annelerin el emeği ve göz nuruyla hazırlanırdı.
Ortaokulların çoğunda kızlar kara önlükle gelirlerdi
okullarına. Erkekler ise takım elbise giyerdi. Genellikle her erkek öğrenci,
öğretim yılı boyunca aynı takım elbiseyi giyerdi. Öğrenciler, büyüme çağında olduğundan çoğu elbiselerin
içine sığmazdı. Ceketlerin kolları, pantolonların paçaları kısalırdı. Giysiler,
iyice küçülüp eskimeden ya da yırtılmadan yenisi alınmazdı. Kız ve erkekler
şapka takarlardı. Şapka, öğrencileri gururlandırırdı ve okula aidiyet sağlardı.
Liselerin bazılarında okula özgü formalar giyerdi kız ve
erkekler. Ancak çoğunda erkekler, birbirine benzemez takım elbiselerle
gelirlerdi okula. Gömleklere kravat takılırdı, tıpkı ortaokullarda olduğu gibi.
Kız ve erkekler sarı şeritli şapkalar takardı başlarına.
Giysiler rengârenk değildi, ancak temizdi. Sadelik,
alçakgönüllülük yaşamın her alanda egemendi. İnsanlar tüketimin çılgınlığından,
gösterişten uzaktı. Tutumluluk hem doğaya hem de insana saygıydı. Küçülen
giysiler, bir sonraki yıl küçük kardeşlerin sırtında görülürdü. Okul kitapları
da temiz kullanılırdı. Her yıl kitaplar değişmezdi o zamanlar. Kitaplar, bir
alt sınıftaki kardeşe bırakılırdı. Eğer kardeşi yoksa öğrencinin konu komşunun,
hısım akrabanın çocuklarına verilirdi bunlar. Kısacası kitaplara kıyılamazdı.
Özek okullar neredeyse yoktu. Bazı büyük kentlerde tek tük
bulunurdu bu paralı okullar. Bu nedenle neredeyse herkes devlet okullarına
giderdi. Bu okullarda yoksulun da varsılın da çocukları birlikte okurdu. O
dönemde yoksul ve varsıl mahalleri kurulmamıştı henüz. Kimsenin birbirinden
farkı ve üstünlüğü yoktu. O kara önlükler, yoksulluğu da varsıllığı da gizler, herkesi
eşitlerdi okul sıralarında.
12 Eylülcü Özal’ın iktidarı döneminde, içi boş bir özgürlük sözü
edilmeye başlandı. Özgürlük, amacından saptırılarak tüketim serbestisi
anlamıyla topluma dayatıldı. Günümüze dek bu anlayış egemen oldu ülkemizde. Neymiş
efendim kara önlük, öğrencilerin tinlerini karartırmış. Öğrencilerin giyiminde
tektipçilikten vazgeçmek gerekliymiş. Ülkemizde emperyalistlerin dayatıp
estirdiği sözde özgürlük yelleri esmekte.
Atlantik’ten gelen yel, bize özgü olan ne varsa silip
süpürmekteydi. Bu yolla toplum, birbirinden ayrıştırılmaya başlandı. Öne
yoksulla varsılın mahalleleri ayrıldı. Sonrasında ise okulları… Giyimler
farklılaştı. Tüketim çılgınlığı doruğa ulaştı. Okulların birçoğu moda evlerine
döndürüldü kıyafet serbestisiyle. Yoksul, aşağılanıp dışlanmakta. Görgüsüzlük
ve doyumsuzluk üst düzeyde. Giyimde cinselliği ortaya çıkarmak günün modası. Cumhuriyet’in
ve geleneksel Türk aktöresi unutturulmak istenmekte. Tüketim çılgınlığı
kışkırtılmakta sosyal medya ve televizyonlarla. Özellikle reklamlar tamamen
tüketimi artırmak için yapılmakta. İnsan gereksiniminden fazlasını tükettiğinde
savurganlık ortaya çıkmakta. Savurganlıkla doğal kaynaklar hızla tükenmekte.
Böylece doğanın dengesi bozulmakta.
İktidar sahiplerine sorarsak eğitimde tektipçiliği önlediler
kendilerince. Oysa varsıllığın, görgüsüzlüğün ve tüketim çılgınlığının egemen
olduğu bir toplumsal sistemi oluşturdular. Bu düzende yoksulun adı da özgürlüğü
de yok! Cumhuriyet’imizin yurttaşlar arasında eşitliği sağlayan en temel ilkelerinden
halkçılık, emperyalist dayatmayla özgürlük masallarıyla rafa kaldırıldı.
Giyimde özgürlük (!), serbest piyasacı sistemin tüketimi
artırmak için kullandığı bir tuzak. Küresel sistem, “Tektipçiliği ortadan
kaldırıyoruz.” düşüncesiyle toplumsal yapımıza, aktöremize savaş açtı aslında.
Bu savaşta ne yazık ki ülke yöneticilerinin birçoğu gönüllü asker oldu. TBMM’de
temsil edilen partilerin neredeyse hepsi bu konuda aynı düşünmekte. Türkiye’ye
hizmet etmesi gereken bu siyasal partilerin küreselcilerin çıkarları doğrultusunda
davranmaları niye?
Adil Hacıömeroğlu
13
Eylül 2023
Tek tipçiliğe karşı olanların tek tipçi serbest piyasa ekonomisine eleştiri getirmemesini, tüm dünya insanlarının tek tip sosyal medya kullanmasına, dünyada tek tip para biriminin rezevr olmasına medeniyetin tek tip Batı medeniyeti olarak algılanmasına ve ilericilik gericilik gibi uydurulmuş tek tip kavramların dayatılmasına ses etmemelerini anlamak mümkün değil
YanıtlaSilKendisini gökkuşağı ile karakterize eden egemen ideoloji sağcısı, solcusu, milliyetçisi, dindarı, cemaati, sivil toplum kuruluşlarıyla faşist bir neoliberal düzen kurmayı neredeyse başardı. Esas tek tipçilik, şirketokrasi ve mafyokrasi ile karakterize bu liberal faşizmdir
YanıtlaSil1970'lı yıllar.
YanıtlaSilSiyah beyaz fotoğraflar çağı. İçine kapalı kendi kendine yetebilen bir ülkenin ilkokula yeni başlayan çocuklarıydık.
Okul çantalarımızda ders kitabından çok; sevgi, saygı, doğruluk, dürüstlük, iyi yurttaşlık taşırdık biz okullar açılmadan başlardı,bizimhazırlıklarımız...
İçimiz içimize sığmazdı günler yaklaştıkça... Geceleri rüyalarımıza bile girerdi yapacağımız törenler.Siyah önlüklerimiz biçilip , özenle dikilirdi. Boynumuzda bembeyaz yıkanmış , kolalanmış yakamız vardı.
Sabah erkenden, kardeşlerimle okulun yolunu tutardık. Okulumuzun önünde kiremit kırmızısı bir bayrak dalgalanırdı. Bayrak değildi sanki dalgalanan bizim küçücük yüreklerimizdi.
Okulun bahçesine...
İstiklâl Marşımızı okurduk özgürce.
Ve andımızla; varlığımızı Türk varlığına armagan ederdik.
O an büyük bir alkış kopar, seslerimiz alkış seslerine karışır,masmavi gökyüzüne yükselirdi.Dağlar çınlardı kırlangıç sabahlarında.
Biz yoksul bir milletin,gelecekteki ümitleriydik.Herkesin kıyafetinin aynı olması , birbirimizin eşit olduğunu gösterirdi.Bizler mutluyduk., kardeşler beraber gider , birbirimizin küçülen giysileriyle idareyi öğrenirdik tüketen toplumlar daima yok olurlar.
O günden bugüne ülke değişti .Siyah beyaz renkler önce renklendi, sonra kirlendi,
siyah önlükler terk etti bizi.
Sonra otomobil geldi, sonra renkli televizyon, sonra cep telefon geldi. Zaman, zaman
çocukluk hatıralarımız anar , o günleri özlem’le arıyoruz , ne güzel günlerdi .Değerli Adil Öğretmenim yüreğinize sağlık, Varolunuz 👏🙏🏻🇹🇷🌺🍀📚Fulya Kırımoğlu
Bu konudan ben de oldukça rahatsızım. 7_8. Sınıf ve lise talebelerinin; özellikle kızlarda gördüğüm kıyafetlere şaşıyorum. Ergenlik dönemine denk gelen bu uyumsuz ve rahatsız edici görüntü gözlerimi ve aklımı yoruyor doğrusu. Makyajlı olanları bile gördüm. Tarif etmem gerekirse; altta tayt üstte göbeği açıkta bırakan bir kıyafetle bir öğrenci nasıl eğitim kurumuna gider? Yönetici ve öğretmenler buna nasıl müsamaha gösterir? Dahası anne babalar nasıl bu kadar kontrolsüz ve rahat olabilirler? Yaşlarından dolayı görsellik önemli onlar için. Şıklık yarışındalar.
YanıtlaSilBir özgüven patlamasıdır gidiyor. En büyük kusur ailelerde bence. Kendine güven duygusunu geliştirsin diye şımarık, sınır tanımayan, hatta bazen saygısız, nerede nasıl olması ve durması gerektiğini bilmeyen Avrupai özentisi bir nesil yetişiyor.
Bazı okullar tek tip kıyafette ısrarcı. Bazıları da hayret edilecek kadar rahat ve umarsız.
Demek ki okul yönetiminin bu konudaki tutumu ve etkisi çok önemli.