Cumhuriyet eğitimi, devletçiydi. İlk, orta, lise ve üniversiteler
parasızdı. Varsıl da yoksul da devletin okullarında yan yana, eşit koşullarda
ve parasız okurlardı. Bu, Cumhuriyet’in temelini oluşturan halkçılık ilkesinin
gereğiydi.
Halkçı-devletçi bir anlayışla gelişen Cumhuriyet eğitimi,
yatılı okul sistemine dayalıydı. İlkokuldan sonra birçok okul yatılıydı.
Öğretmen okulları, köy enstitüleri, sağlık meslek liseleri, ziraat okulları, tekniker
okulları, hatta ortaokul ve liselerin bazıları…
Dönemin en belirgin özelliği, meslek eğitimine önem
verilmesiydi. Neredeyse her meslek dalının bir okulu vardı ve bu okullar da
yatılıydı. Meslek eğitimine önem verilmesinin nedeni, toplumsal gereksinmeydi.
Çünkü yüzlerce yıl eğitimden uzak
yaşayan, on bir yıl boyunca savaşan bir toplum, neredeyse üretimden uzaklaşmıştı.
Zaten üretecek gücü de kalmamıştı. Özellikle azınlıkların bir bölümünün
yurdumuzdan göçmesi yüzünden birçok meslek yapılamaz durumdaydı. Çağcıl
uygarlık düzeyinin üstüne çıkmayı amaçlayan Türkiye’nin en önemli
gereksinimiydi meslek eğitimi. Hem tarımda hem de sanayide gelişmekti amaç.
İlkel tarım yöntemlerinden kurtulmanın yolu eğitimdi. Yine sanayide ileri
gitmeyi de eğitim sağlayacaktı.
Yetenekli, zeki yoksul çocuklar; yatılı okullarda okutulurdu
devletçe. Bu çocukların çoğu, düzenli beslenme, yamasız giysi giyme, çarıktan kösele
ayakkabıya geçme ve özbakım becerileriyle bu okullarda karşılaşırlardı. Birçoğu;
masada çatal, bıçak ve kaşıkla yemek yemeyi burada benimsemişti. Bu öğrenciler,
devletin ekmeğini yiyerek ve onun emeğiyle bir mesleğe atılırdı. Böylece
yoksulluk, karanlık, umutsuzluk yazgısından kurtulurlardı. Göreve
başladıklarında da devleti korumak birince amaçlarıydı. Devlet malına zarar
vermek, onun bölünmezliğine karşı bir eyleme girişmek düşünülmezdi bile.
Türkiye, Atlantik sistemine girdikten sonra toplumumuz tüm
alanlarda etkilendi. Atlantikçilerin ilk hedefi, yatılı okullar oldu. Önce bu
okullar hakkında aktöreye sığmaz dedikodular üretip yaydılar. Sonrasında
okulları yozlaştırıp amaçlarından saptırdılar. Amaçlarından saptırılmış, eğitim
içerikleri yozlaşmış yatılı okullar yavaş yavaş kapatıldı. Her yatılı okul
kapatıldığında yüzlerce yoksul çocuğu açıkta kaldı. Yuvasız kuşlar gibiydi
onlar. Yeni bir yuva, yeni bir eğitim olanağı aramaktaydılar. Önce bu boşluktan
yararlanan tarikat ve cemaatler oldu. Yoksul çocuklarını kendi yurtlarında
barındırdılar. Doğaldır ki her şeyin bir bedeli var. Bu bedava yurtlarda kalan
öğrencilere o tarikat ve cemaatin düşüncesi aşılandı. Devletin yatılı
okullarında okuyarak yurttaş olma bilincine kavuşan yoksul çocukları, tarikat
ve cemaat okullarında şeyhlerin ya da hoca efendilerin kulu oldular. Önce
İngiltere, sonrasında ABD, tarikat ve cemaatlerin birçoğunu kontrolleri altına
aldı. FETÖ örneğinde olduğu gibi bu çocuklar, Amerikan istihbaratının gönüllü
askerleri olup içinde doğup büyüdükleri ülkenin halkına silah doğrulttular.
Devletin yatılılık sistemi çökünce ülkemizin bir bölümündeki
çocuklar, gençler bölücü örgütün militanı oldular. Terörist olup kendi komşularına,
akrabalarına ve yurttaşlarına silahlarını doğrultup kanlarını döktüler emperyalizmin
maşası olarak.
Okuyamayan, kendini geçindirecek bir iş bulamayan
gençlerimizin bir bölümü de ne yazık ki organize suç örgütlerinin tetikçisi
oldu. Mafya liderlerinin çıkarları için kan döktüler, suç işlediler.
Ülkemizde yatılı okul sisteminin ortadan kaldırılmasıyla
halk çocukları kapanın elinde kaldı. Cumhuriyet’imiz de giderek kurucu ilke ve
değerlerinden uzaklaştı. Tarım alanları betonlaştırıldı. Bazıları yabancılara
satıldı. Onur duyduğumuz sanayimizin birçok fabrikası, özelleştirme adı altında
satıldı. Satılanların çoğu, üretimden vazgeçti. Birçoğunun yerinde AVM’ler ve
pahalı konutlar yükseldi.
Toplumuzdaki dayanışma, kalkınma, gelişme ve eşitliği sağlayan
halkçı-devletçi eğitim sisteminden uzaklaşmanın bedeli kısaca bu. Böyle
gidersek kim bilir daha ne bedeller ödeyeceğiz?
Adil
Hacıömeroğlu
15
Eylül 2023
Ne yazık ki, Devletin okuttuğu, yetiştirdiği öğrencilerin bir çoğu vefasız oldular. Zor şartlarda yetişmiş olduklarını bildikleri halde çok ortamda göz yumdular. Çıkarcı işbirlikçi anlayışının yanlarında yer aldılar.
YanıtlaSilDevletin köy enstitülerinde ve Devletin yatılı okullarında yetişmiş olduklarını bildikleri halde genç nesillere aktarılması gereken öncülüklerini çıkarcı işbirlikçi anlayışıyla hareket ederek paylaşım yapmışlar.Vefa borçları vardır, vefasız olanların...
Dünyanın her yanında bir çok inançları gereği dinler varsada hiçbiri kendi dinine bağlı olarak hareket etmiyor. Her dini bilgiler doğrultusunda inandırıcı olarak tarikatlar cemaatler yetiştiriciliği devam ediyor. Bizlere yansıyor ki görmezlikten gelemeyiz Fetoyu,Adnan Oktarı..
Daha da neler.. İyilik, güzellik,doğruluk içimizdeki vefadır. İlimle,bilimle yürümemiz gerekirken kolay yoldan çıkarcı işbirlikçi anlayışıyla hareket ediliyor. Budizmi, Ortodoks, Protestanlığı,müslimanlığı yaşayarak inandığını dinine bağlı kal ve görevini yap. Ama vefasızlık yaratmak kötü bir şey...
Emperyalizmin uşaklarına da uşaklık yapma...
Durumu çok güzel özetlemişsiniz Adil Hocam. Kim bilir daha ne bedeller ödeyeceğiz sorusunu düşündüğümde aklıma gelen ilk şey maalesef toplumun birçok hizmetten mahrum kalacak olması ve de geçinemez hale gelecek olmamızdır. Ne de olsa bir toplumu çağdaş kılan, bireylerin, sosyo-ekonomik düzeyler farketmeksizin, temel ihtiyaçlara ulaşabiliyor olmasıdır. Bunun olabilmesi için toplumun kalkınmasına direkt fayda sağlayan meslekleri icraa edecek insanların yetiştirebilmesi gerekmektedir. Maalesef günümüz şartlarında bu meslekleri icraa edecek bireyler gerekli eğitimi alamamaktadır.
YanıtlaSilFulya Kırımoğlu
Halkçı olmayı biz halka sadaka dağıtmak olarak görmeye başladık. Oysa ekonomide, eğitimde ve kültürde halkçılık esas olmalıdır. Cumhuriyet tarihinde bu belli oranda bir dönem başarılmış olsa da, bunun aksi yönündeki eğilim çok daha baskın olmuştur.
YanıtlaSil