Bugün okullar açılıyor. İlk, orta ve liselerde ivedilikle
çözüm bekleyen onlarca sorun var. Ne yazık ki ufukta, sorunların çözümü
gözükmüyor. AKP Hükümeti ve Millî Eğitim Bakanlığı, sorunları çözmek yerine biriktirmekte.
Eğitimdeki sorunlar, sürekli halının altına süpürülmekte. Çözümsüzlüğü örtmek
için popülist söylemlerle halkın gözü boyanıp kandırılmakta.
Eğitim; öncelikle ulusal, bilimsel, laik ve çağcıl olmalı.
Ulusal kimliği olmayan, ülkesine hizmet etme, tarihini ve dilini öğrenme,
değerlerini koruma konusunda yetersiz bir eğitim sisteminin Türkiye’ye çok
fazla yararı olmaz. Ayrıca bir ülkenin eğitim sistemi, kendi koşullarına ve gereksinmelerine
uygun olmalı. Ülkemizin eksiklikleri iyi belirlenip bunların giderilmesine
yönelmeli eğitim sistemimiz.
Anadilde yapılmayan bir eğitim, o ülkeye hizmet etmez.
Ayrıca anadilin geliştirilip doğru kullanılmasının sağlanması, okullarımızın
görevi. Bunun yanı sıra tarih bilinci oluşturulmalı öğrencilerimizde.
Eğitim, bilimsel olmalı. Bilime ters düşen bir eğitim
sisteminin kimseye yararı olmaz. Okullarda öğretilenler, bilime ters düşmemeli.
Bilim alanında gelişmeyen bir ülkenin ileri gitmesi, gelişmiş devletlerle
yarışması olanaksız. Çünkü toplumsal gelişmenin, kalkınmanın, erinç içinde
yaşamının itici gücüdür bilim. Toplumlar; bilimden uzaklaştıkça yoksullaşır,
ulusal birlikleri bozulur. Böylece yıkılış sürecine girer bu ülkeler.
Yaşadığımız çağda bilim günlük yaşamımızın her yerinde. Bu nedenle bilimi
dışlayan bir eğitim sisteminin topluma ileri taşıması olanaksız. Bir eğitim
siteminde, bilimin yerini hurafeler alırsa o ulusun geleceği kararır.
Eğitimin bilimsel olması için öncelikle laik olmalı. Çünkü
dogmaların etkin olduğu bir eğitim içeriği, hiçbir zaman bilimsel olamaz.
Eğitim, dinsel düşüncelerle yönlendirilemez. Çünkü din tartışılmaz dogmalardan
oluşur. Oysa bilim tartışmaya açıktır. Eleştiri, özeleştiri, tartışma ve sorgulama
bilimin olmazsa olmazı. Ortaçağ’da, yıllarca bilimi baskı altına alan dinsel
egemenlikti. Ne zamanki din otoriteleri, bilimin üzerindeki etkisi azalmaya
başladı, işte andan itibaren bilimsel gelişmeler dizginlenemez bir biçimde artmaya
başladı. Laikliğin ortaya çıkmasıyla bilim, yaşamımzın her alanına damgasını
vurmaya başladı.
Çağcıl olmalı eğitim. Çağcıllıkla anlatmak istediğimiz,
Atatürk’ün gösterdiği hedeftir. Yanı ülkemizi “muasır medeniyet seviyesinin
üzerine çıkarmaktır” amacımız. Toplum olarak çağcıl uygarlık düzeyinin üzerine
çıkma amacına ulaşmamız için çağın gereklerini iyi belirleyip bilmeli. Atatürk:
“Önemli olan ufku görmek değil, ufkun arkasını görmektir.” diyerek bize,
eğitimde izleyeceğimiz yolu da göstermekte. Aynı çağda yaşadığımız ülkelerden
daha ötesini, ufkun arkasını gördüğümüzde eğitimimizi çağcıl bir düzeye
getiririz.
Başka ülkelerin eğitim sistemlerini kopyalayarak ulusal
eğitim yapılamaz. Geçmişte köy enstitüleri örneğinde görüldüğü üzere kendi
gereksinimlerimize uygun ulusal eğitimimizi oluşturmuştuk. Aynı şeyi bugün de
yapabiliriz.
Günümüzde eğitimimizi en çok tehdit eden şey, teknoloji
bağımlılığı. Elbet de öğrencilerimiz, teknolojiyi kullanacak. Bu, günümüzün
önemli bir gereksinimi. Ancak bunun bağımlılığa dönüşmesi onulmaz zararlara yol
açmakta. Birçok okulda dersler tabletlerle yapılmakta. Bu, çocukların el
becerilerinin gelişmesinin önünde en büyük engel. Ayrıca ekran bağımlılığıyla
sanal dünyaya alışan öğrenciler, somutu algılamada zorlanmaktalar. Üç boyutlu
görme konusunda sıkıntılara yaşamaktalar. Yazılar elle yazılmalı. Eskisi gibi
defter tutturulmalı. Hatta el yazısıyla yazma okullarda geliştirilmeli. Çünkü
el yazısı, sanatsal bir beceriye açılan kapı. Bu nedenle üretkenliği,
yaratıcılığı geliştirir.
Ne yazık ki okullarımızın çoğunda deney yapılmamakta. Deney
yapmadan öğrenme olmuyor. Çünkü deneyle soyut olan kuram, yaşama uygulandığından
somutlaşır. Böylece öğrenme, daha hızlı olmakta ve yaşam boyunca unutulmamakta.
Deney, öğrenciyi bilimsel kurallara uyarak çalışmaya ve öğrenmeye yöneltir.
Okullarımızda belki de hiç veremediğimiz alışkanlık, okuma.
Ne yazık ki eğitimin tüm kademelerinden geçip üniversiteyi bitiren gençlerin
ezici çoğunluğunda kitap okuma alışkanlığı yok! Yani okullarımızı bitiren
öğrencilerimizin çoğu ne yazık ki okur yazar değil. Bu, ülkemiz için acıklı bir
durum. Okuma alışkanlığını kazandıramadığımız gençlerle ülkemizi geleceğe
hazırlamamız olanaksız. Bu nedenle konuya usçu çözümler üretmeli. Öncelikle
okuma alışkanlığı, öğretmenlere kazandırılmalı. Öğretmeni kitap okumayan
öğrenci, niye okusun?
Kitap okumayan kişi; düşünce, duygu, hayal evrenini
varsıllaştırıp geliştirmez ve bilim alanında ileri gitmesi olanaksız. Bilim
alanında gelişmenin yolu, iyi okur yazar olmaktan geçmekte. Ülkemizde anadil
eğitimi gözden geçirilmeli. Günlük siyasal çıkarlara feda edilmemeli.
Ulusal, bilimsel ve çağcıl bir eğitim sisteminin
uygulanmasıyla genç nüfusa sahip ülkemiz, dünyanın yıldızlarından biri
olabilir. Böyle olursa Atatürk’ün gösterdiği “çağcıl uygarlık düzeyinin üstüne
çıkma” hedefine ulaşabiliriz.
Adil Hacıömeroğlu
11
Eylül 2023
Adil Öğretmenim okullarımız bilim yuvasıdır.Bizler araştırarak öğrenerek ödevlerimizi yapardık.Öğretmenlerimiz hayatımıza yön veren kişilerdi . Maalesef şimdi öğrencilerimiz hazır bilgiye ulaşmak istiyorlar , araştırmadan ezberciliğe kolaya kaçıyorlar eğitim sistemimizin gelişip değişmesi gerekiyor. Emeklerinize sağlık yazılarınızı beğeniyle takip ediyoruz.Esen kalınız.
YanıtlaSil