Türkiye,
Atlantik sürecine girmeye başladığı 1945’ten sonra en büyük zararı eğitim alanında
gördü. Eğitim, bir toplumun gelişmesinin, kalkınmasının, çağcıl uygarlık
düzeyinin üstüne çıkmasının en önemli itici gücü. Bu güçten yoksun olan
ülkeler, içinden çıkılmaz, çözümlenemez sorunlarla boğuşur yıllarca. Üstelik,
eğitimsiz toplumlarda ne iç barış ne erinç ne de demokrasi olur. Demek ki
sağlıklı bir demokrasinin kurulması da eğitimle olanaklı.
Cumhuriyet’in
halkçı-devletçiliğine dayalı parasız eğitim süreci, Atlantik uğruna kesintiye
uğradı. Okullar arasında eşitsiz durumlar oluşturuldu bu dönemde. Oysa halkçı-devletçi
eğitim anlayışı egemenken ülkemizin neresinde olursa olsun ilkokul, ortaokul ve
liselerin eğitim düzeyleri üç aşağı beş yukarı aynıydı. Büyük kentlerdeki
okullarla taşradakiler arasında belirgin ayrımlar yoktu. Hele uygulanan eğitim
bakımından uçurumdan söz etmek düşlenemezdi bile. Bu da eğitimde fırsat
eşitliğinin var olmasını sağlamaktaydı.
Halkçı-devletçi
eğitimden uzaklaşmak, Cumhuriyet’in ruhunu unutmak ülkemize çok pahalıya mal
oldu. Atlantik’in zorlaması, ABD işbirlikçisi hükümetlerin boyun eğmesiyle
parasız eğitimden vazgeçildi. Yavaş yavaş paralı eğitime geçiş başladı. O
dönemde paralı eğitime geçişe, yani özel okulların kurulmasına karşı toplumsal
tepki vardı. Çünkü Cumhuriyet öncesini ve sonrasını yaşayan kuşak, henüz
yaşamaktaydı ve her iki dönemi kıyaslamaktaydılar. Cumhuriyet kazanımları,
onlar için yaşamsaldı ve onlardan vazgeçilmesi söz konusu bile edilemezdi.
Büyük
kentlerde tek tük özel okular kuruldu. Bu dönemde özel okulcular, biraz
utangaçtılar. Üstelik devlet okullarındaki gençlik, Cumhuriyet kurumlarını
sarsacak bu oluşuma şiddetle karşıydı.
1968’de
gençlik, özel okulların devletleştirilmesi için ayağa kalktı. Bu karşı çıkış,
olumlu sonuçlandı. Özel okulculuk az da olsa geriledi. Ancak 12 Mart Amerikancı
müdahalesinden sonra eğitimde, yeniden özelleşme başladı kısmen de olsa. Özel
okullar ve dersaneler açıldı büyük kentlerimizde. Özal’ın 24 Ocak 1980
kararlarını, yaşama geçirmek için yapılan 12 Eylül 1980 Amerikancı darbesinden
sonra toplumsal muhalefet sert bir biçimde yok edildi. Sendikalar budandı.
Üretici birlikleri yok edildi özelleştirmeler uğruna. Meslek odaları, Kemalist
kimliklerinden uzaklaştı. Demokratik kitle örgütleri, sivil toplumcu oldu. İşte,
tam bu ortamda asıl darbeyi eğitim sistemimiz yedi.
Özel
okulculuk yaygınlaştı. Devlet okullarındaki eğitim düzeyi ve nitelikleri
bozuldu. Eğitim izlencelerinin içerikleri boşaltıldı. Öğretmenlerin saygınlığı
ayaklar altına alındı. Eğitim kurumları, bir ticarethane gibi görülmeye
başlandı. Bu ortamda yerden pıtrak gibi dersaneler bitmeye başladı. Yani
okullarda öğrenilmeyen ya da öğretilmeyen konular, dersanelerde öğretildi.
Eğitimdeki
özelleşmenin ne denli zararlı sonuçlar doğurduğunu 15 Temmuz darbe
kalkışmasında gördük. Devlet içinde bir devlet gibi örgütlenen FETÖ, MEB’e
seçenek oluşturmuş ve kamuoyunda zincir okullar, dersaneler kurdu. Yüzlerce
okul ve dersanede, özellikle yoksul çocukları, ABD hesabına devşirildi. Ne
yazık ki bu olumsuz ve yıkıcı durumdan devletimizi yönetenler, gerekli dersleri
almamış olacaklar ki eğitimdeki özelleşmenin önüne geçmediler. Şu anda
ülkemizde birçok yerli ve yabancı ortaklı özel okul var. Yine tarikat ve
cemaatler bu işin içinde. Yüzlerce okulu olan tarikat, cemaat ya da işadamı
var. Bazı okulların yabancı ortakları bulunmakta. Kimilerinin de göstermelik sahipleri
Türk, asıl sahipleri yabancı. Bu okulların MEB’e seçenek oluşturdukları kesin. Bu,
devlet içinde devlet oluşturmak değil de nedir?
Yüzlerce
okula sahip tarikat, cemaat ve patronların yarın ABD ya da ülkemize düşmanlık
güden başka bir ülkeyle işbirliğine girmeyeceğinin garantisi mi var?
Özel
okullar, yalnızca eğitim karşılığında para almıyorlar. Kitapları, kendileri
vermekteler öğrencilere. Kitap ederleri, piyasa fiyatlarının katbekat üstünde.
Kantin ve yemek ederleri de oldukça yüksek. Ne yazık ki ülkemizde birçok kurumda
olduğu gibi özel eğitim kurumları da yeterince denetlenmemekte.
Özel
okulların birçoğu, okul olacak nitelikte değil. Birçok okul, apartmandan bozma
yapılarda eğitim işini sürdürmekteler. Ne koşup oynayacakları bahçeleri var ne
de çok amaçlı salonları. Çoğu okulda, doğru düzgün deney alanları da
bulunmamakta.
Özel
okulların bir kısmı, MEB’in izlencesinin dışına çıkmaktalar dersleri izlencelerinde.
Bu okullar, sınavlara hazırlığı, esas aldıklarından daha çok test ağırlıklı bir
izlence sürdürmekteler. Bunlara okul mu, dersane mi demeli?
Paralı
eğitimin ülkemize verdiği zararlar saymakla bitmez. Kurtuluş mu nerede?
Cumhuriyet’imizin kuruluş ilkelerinde.
Adil Hacıömeroğlu
16
Eylül 2023
Cımhuriyet’ e ve değerlerine dahip çıkmak cesur ve yürekli olmayı, özgür ve sorgulayan bir aklı , vefayı erdemli olmayı gerektirir.Bilim olmadan kalkınamayız.Atatürk ilkeleri gerek anlamları gerek amaçları bakımından birbirini tamamlar Türk milletini en kısa zamanda çağdaş uygarlık düzeyine eriştirmeye yöneliktir.Adil hocam emeklerinize kaleminize kuvvet yazılarınızla bizi aydınlatıyor umutlarımızı yeşertiyorsunuz sağolun varolun
YanıtlaSilFulya kırımoğlu
YanıtlaSilDevlete eğitim sistemin çarpık demişler, o da nerem doğru ki demiş :) İşin şakası bir yana, sorun piyasa kavramının ilahlaştırılmasında yatıyor. Üstelik bu sorun sadece Türkiye'nin değil, bütün dünyanın da sorunu. Sermaye faşizm Türkiye'de ağırlığını günbegün hissettirmekteyken ülkemizin tek başına bunun üstesinden gelebileceğini düşünmüyorum.
YanıtlaSilSayın Adil hocam meselenin bir yönü de özel okulların niteliğinin çok düşük olması.Ticarethane mantığı nitelikli eğitim olmaz.Devlet okulları da nitelikli eğitimden uzak.Kalabalık sınıflar diploma almış ama yetkinlik kazanamamış oğretmenler ve liyakate dayalı olmayan siyasal iktidarın yandaşı müdürler .Sonuç olarak veliler bir umut çocuklarını özel okullara yönlendiriyir.Oralarda eğitimde çalışan öğretmenlerin yetkinliği de çok düşük.
YanıtlaSil