Günümüz
çocuklarını gördükçe, onların bir telefon karşısındaki sessizliğine baktıkça
kendi çocukluğumu anımsarım. Birkaç çocuk bir araya gelsek sabahtan akşama dek oynar,
gün bitmesin isterdik.
Oyunlarımız
türlü türlüydü. Bazı oyunları, kendimizden büyüklerden öğrenirdik. Bu oyunlar,
kuşaktan kuşağa geçip varlıklarını korurdu böylece. Bazılarını da kendimiz
yaratırdık. Çocuk sayısına, hava durumuna, mevsime, oynadığımız yerin
niteliğine göre oyun oluştururduk. İçinde bulunduğumuz koşullar, oyunlarımızı da
biçimlendirip ortaya çıkarırdı.
Oyunlar,
arkadaşlık bağlarımızı güçlendirirdi. Oyun, okul ve mahalle arkadaşlığı; sağlam
temeller üzerinde kurulurdu böylece. Oynayan çocuk hem bedensel hem tinsel hem
de sosyal gelişimini sağlıyordu oyunlarla.
Oyun;
özgüvenin sağlandığı, sosyal ilişkilerin kurulduğu, el becerilerinin geliştiği,
yaratıcılığın ortaya çıktığı, üretkenliğin temel olduğu bir alan. Yardımlaşma,
dayanışma ve iş bölümünün yaşama geçirildiği bir yer oyun alanı. Elindeki bir
dilim ekmeğin, bir meyvenin, bir tas suyun paylaşıldığı andır oyun oynamak.
Son
yıllarda çocuklar doğdukları günden başlayarak ekran karşısındalar. Bazı anne
ve babalar bunu, bebeklerinin ağlamaması ve sessiz durması için yapmaktalar en
başta. Ekranın renkli devinimi, bebeklerin ilgisini çekmekte. Bu nedenle de sesini
çıkarmıyor insan yavrusu. Çünkü tüm ilgisi, ekrandaki devinim ve renk
değişiminde. Çocuk sesini çıkarmayınca ebeveynler rahatça işlerini görebiliyor,
onlar da bir ekrana kilitlenip dünyadan kopup sanal dünyanın büyüsünde yok
oluyorlar. Böylece istedikleri erince(!) kavuşuyor aile üyeleri kendilerince.
Çocukların
ekran bağımlısı olmasındaki ikinci etken ise onlara yemek yedirilmesinde ortaya
çıkmakta. Televizyonun karşısında oturtulan ya da eline bir telefon verilen
çocuk, kendince eğlenceli bu durumun sürmesi için sürekli ağzını açmakta. Annesi
ya da babası, hangi yiyeceği verirse versin yemek için direnmiyor. Çoğu zaman
ağzındaki yiyeceği çiğnemeden yutuyor. Böylece şişman çocuklar ortaya çıkıyor. Bu
da işin sağlıkla ilgili yönü... Son yıllarda küçük yaştaki çocukların şeker
hastası olmaları ilgi çekici değil mi?
Günümüz
çocukları, daha çok ebeveynlerinin çabalarıyla bir araya gelmekteler. Bu bir
araya gelişler, daha çok AVM’ler ya da çay bahçelerinde olmakta. Bu
toplanmalarda çoğunlukla yemek yenmekte. Çocuklar; yemek öncesinde, sırasında
ve sonrasında telefon ya da tabletleri ellerinden düşürmeyip gözlerini onlardan
ayırmıyorlar. Bu buluşmalarda çocuklar, birlikte oynamıyorlar. Oturdukları
yerde kıpırdamıyorlar bile. Ne oturdukları yerdeki doğal görünümüm ne de bulundukları
salondaki nesneler ilgilerini çekmekte.
Anne
ve babaların zorlamasıyla oyun oynamak için kalkıyorlar yerlerinden ağır
adımlarla istemeyerek. Kalkıyorlar kalkmasına da yerlerinden, ne oynayacaklarını
bilmiyorlar. Sağa sola gidiyorlar, kendi aralarında bir şeyler konuşarak. Ardından,
beş dakika geçmeden yerlerine oturup telefonlarını ellerine alıyorlar.
Kaldıkları yerden oyunlarını sürdürüyorlar.
Çocukların
internet oyunlarına bağımlılığı yıllar geçtikçe artmakta. Bu oyunlar, her geçen
gün onları yaşamın gerçeklerinden daha çok koparmakta. Nesnel düşünmekten daha
çok uzaklaşmaktalar. Sözcük dağarcıkları iyice kısırlaşmakta. Günlük yaşamda
sıkça kullandığımız sözcüklerin anlamlarını bile bilmemekteler. Çevrelerindeki
nesnelere odaklanmaları, doğayı gözlemlemeleri neredeyse yok olmakta.
Anaokulu,
ilkokul, ortaokul ve lise yılları internet oyunlarına bağımlılık nedeniyle boşa
harcanmakta. Ellerindeki elektronik aletin tutsağı oluyor çocuklar. Özgürlüklerini
oyun bağımlılığına feda etmekteler bilinçsizce.
Bugün
oyun kuramayan çocuklar, yarın büyüdüklerinde iş kuramayacaklar. Kazara iş
kursalar bile yönetip sürdüremeyecekler. Çünkü insanlarla sağlıklı ve düzeyli
ilişki kurmaları, işlerini geliştirmeleri çok zor. İş yaşamı, üretkenlik ister.
Üretkenliğin temeli de çocuklukta oynanan oyunlarda atılır. Ne yazık ki birey, yaşamı
için çok önemli olan bu eğitim zamanını boşa geçirmekte.
Oyun,
çocuklara farklı kişilerle uzlaşma davranışını kazandırır. Oyun içinde
kazanılan uzlaşma davranışı, demokrasi kültürünün de temelini oluşturur. İş
yaşamının hangi aşamasında olursanız olun işyerindekilerle uzlaşmak gerek. Uzlaşmanın
olmadığı bir işyerinde üretim aksar.
Uzlaşmayı,
oyun kurmayı bilmeyen çocuk; gelecekte insanlarla ilişki kuramaz. Evlendiğinde
eşiyle farklılıklarda uzlaşamaz. Çocuklarıyla bağı zayıf olur.
Sanal
ortama bağımlı çocuklar gerçekçilikten kopar. Yaşam onun için nesnel olmaktan çıkar.
Bu çocuklar, üretemez. Üretmeyen kişi, tüketim ağının savurgan bir parçası
olur.
Aileler
ve eğitim kurumları, çocukları sanal oyun bağımlılığından kurtarmak için el ele
vermeli. Böylece toplumun geleceğini kurtarmalılar bağımlılıktan. Sanal oyun
bağımlılığı, önemli bir tinsel sayrılık. Bu konuya, sağlık kuruluşları da kafa
yormalı. Çünkü bu bağımlılık sorunu hem yaşamsal hem de toplumsaldır.
Adil
Hacıömeroğlu
10
Aralık 2023
Adil Bey ,
YanıtlaSilZamane çocukları ve anneleri, babaları …
Size kesinlikle katılıyorum.
Toplum olarak bu önemli konu için acilen çözüm bulmalıyız yoksa sorunlu yeni nesiller yetiştiriyor olacağız.
Saygılarımla
😥😥😥😥
YanıtlaSilOyunlar çocukların gelişiminde anahtardır.Hayal güçlerini ,yaratıcılık , sorunları çözme yetilerinin bire bir kullanıldığı bir alandır. Doğal beceriler ve dil gelişimini sağlar.Sosyal ve dil becelerini geliştirilmeleri için başka çocuklarla oyun oynamaya ihtiyaçları vardır.Birlikte oyun oynamalar, iletişimi sağlar.Bunlardan mahrum kalan çocuklar ileride sosyal becerileriler , karar verme ve yaratıcı, problem çözme konusunda sıkıntı çekebilirler.Oyunlar bireyi her yaşta mutlu eder , ben hala çocuklarla oyun oynamaktan , onlarla resim yapıp kendi dünyalarını , saf , temiz duygularını renklerle , çizimlerle anlatımlarını , paylaşmalarını sever onlarla çocuk olurum.Onlar da değer verildiği, önemsendikleri için mutlu olurlar , yaptıkları resimleri , mektupları , şiirlerini muhafaza ederim.Çocukların mutlu okup, gözlerinin ışıldaması , gülmeleri dileğiyle…..Hocam Esen kalınız.Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil