Alışkanlıklarımdan
biridir. Her 21 Aralık akşamı Erzurum ve Kars’ın hava durumunu öğrenirim radyo
ve televizyonlardan. 22 Aralık sabahı olur, gündüz ve gece sıcaklıklarını yazarım
belleğime. Kendimce hesaplar yaparım. Aynı doğal koşullarda ve enlemde her yüz
metrelik yükseltide sıcaklığın bir derece düşebileceğini var sayarak Allahuekber
dağlarının yamaçlarında, doruğunda sıcaklığın kaç derece olduğunu belirlerim kendimce.
22 Aralık 1914'te karla kaplı dağları aşarak Ruslara karşı kış koşullarına
uygun giyimi kuşamı olmadan yürüyüşe geçen on binlerce Mehmetçiği düşünürüm.
Onlarla duygudaşlık yaparım.
Çocukluğum,
Sarıkamış şehitlerinin çokça anlatıldığı bir yörede geçti. Çevremizde Sarıkamış’ta
şehit olan çok sayıda asker vardı. Babamın iki amcası, Sarıkamış’a gitti ve bir
daha geri dönmedi. Herkes şehit olduklarını anlatırdı. O sırada dedem ve diğer
kardeşi Rusya’da gurbetteydiler. Onlar da ağabeylerinin sonlarının ne olduğunu
öğrenemediler. Zaten savaş koşullarında geri dönemediler Rusya’dan. Bolşevik
devrimi olduktan sonra da tutsak edildiler uzun süre. Dedem bir yolunu bulup beş
arkadaşıyla kaçtı bu tutsaklıktan. Köyümüze geldiğinde ailemizden kimsenin
kalmadığını gördü. Üstelik atalardan kalma evimiz de işgalci Ruslarca
yakılmıştı. İşte, ailemizin küllerinden doğup yeniden var olması Sarıkamış
felaketinden sonradır.
Birinci
Dünya Savaşı 28 Temmuz 10914’te başladı. Osmanlı Devleti ise Almanya ile 2 Ağustos
1914’te yaptığı anlaşmayla savaşa katılma kararı verdi. Yavuz ve Midilli dahil
olmak üzere on beş parça savaş gemisinden oluşan Osmanlı donanması, Rusya’nın
Sivastopol ve Novorossisk limanlarını bombaladı. Ardından Rusya, Osmanlıya
savaş ilan ederek doğu sınırlarımızdan ülkemize girmeye başladı 1Kasım 1914’ten
itibaren. Bu işgal girişimine karşı Türk ordusu direnişe geçti.
Peki,
doğu sınırımızı ve topraklarımızı savunmakla görevli 3. Ordumuzun durumu nasıldı?
Bu sorunun yanıtını ordu komutanı Hasan İzzet Paşa’dan öğrenelim:
“Hasan
İzzet Paşa, ordusunun durumunu 12 Eylül 1914 tarihli aşağıda gösterilen
telgrafla Başkumandanlık Vekâletine bildirmişti:
‘3.
Ordu’nun er mevcudu halen 160.000 civarındadır. Bunun ancak az bir kısmı
elbiseli olup kalanı başıbozuk kıyafetlidir. Bunların giysileri de don ve
gömlekten ibarettir. Bu durumun disipline etkisi dikkate alınmasa bile, buranın
sert havası ile birçoğunun hasta olacağı şüphesizdir. Sağlanan her türlü
kumaştan elbise yapmak ve Erzincan atölyelerini gece ve gündüz işletmek gibi
tedbirlerden başka, koyun postundan ceket, keçeden mintan yapmak gibi hatıra
gelebilecek bütün imkânlara başvurulmuştur. Elbiseleri kısmen iyi olanlara bir
şey verilmese dahi, buradan sağlanabilecek bu gibi giysilerle erlerin pek azı korunabilecek
ve bu bölgenin uzun ve şiddetli kışı birçok erin hastalanmasına ve ölmesine
sebep olacaktır. En azından 100.000 erlik elbiseye ve bu oranda mahruti çadıra ihtiyaç
vardır. Sağlanabilecek kaput, ayakkabı, elbise ve çadırların acilen
gönderilmesini istirham ederim. (Hasan İzzet Altınanıt, Ülkem Ateş Çemberi ile Kuşatılmış
iken… Sarıkamış, Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Bingür Sönmez, Babıali Kültür
Yayıncılığı, Birinci Baskı, Mart 2013, s. 84-85)” Dünyayı kasıp kavuracak olan
bir savaşa girmeden önce Erzurum merkezli 3. Ordunun durumu budur. Don gömlekten
başka giyimi olmayan askerlerle Allahuekber dağlarını aşmayı düşünen bir askeri
yönetim söz konusu. Hem de hava sıcaklığının eksi yirmi derecenin altına
düştüğü koşullarda…
“Üçüncü
Ordu iaşe bölgeleri içinde motorlu taşı işleyebilen tek yol Trabzon-Erzurum
arasındaki şosedir. Trabzon’dan hareket eden bir kolun Hasankale’ye gidiş-dönüşü
otuz günde tamamlanmaktadır. Başka bir deyişle, ordunun bir günlük ihtiyacı bir
ayda taşınabilmektedir. Asıl sıkıntı ise erzak ya da cephane bulmak değil,
cepheye ulaşmaktır. (Prof. Dr. Bingür Sönmez-Reyhan Yıldız, Ateşe Dönen Dünya:
Sarıkamış, Sokak Kedisi Yayınları, 8. Baskı, s. 208)” Görüldüğü gibi yüz bin
kişiyi aşkın bir ordunun günlük gereksinmelerini karşılamak o günün koşulları
içinde neredeyse olanaksız. Başkomutan Enver Paşa’nın cepheye gelmek için Trabzon’dan
Erzurum’a yaylı at arabasıyla beş günde ulaşabildiği düşünüldüğünde hava, yol
ve coğrafi koşulların ne denli güç olduğu, olumsuzluk yarattığı anlaşılır.
Osmanlı
Devleti; Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa gemileriyle Sarıkamış
cephesine İstanbul’dan yardım gönderdi. Bu gemiler, taşıdıkları yükü ve
askerleri Trabzon limanına indirecekti. Ancak 7 Kasım 1914’te Ruslar, bu
gemilerin üçünü de Zonguldak yakınlarında batırdı. Böylece bu yardım girişimi, amacına
ulaşmadı.
Enver
Paşa ile 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa arasında harekâtın yapılması
konusunda sert tartışmalar olur. Hasan İzzet Paşa, bu kış koşullarında harekâtın
başarısız olacağını savunur. Enver Paşa ise ne olursa olsun harekât yapılmasını
savunur.
“Enver
Paşa, Hasan İzzet Paşa’yı haşlayan sert bir hava içinde: ‘Hatalı hareket ettiniz.
Başarılı olamadınız. Rus ordusu burada yok edilmeli idi. Şimdi derhal harekete
geçeceksiniz ve Rus ordusunu Sarıkamış cephesinde yok edeceksiniz.’ Ordu
Kumandanı Hasan İzzet Paşa’nın cevabı da serttir:
‘Olmaz!
Etrafı görüyorsunuz; kış, kar başlamıştır. Bu olumsuzluklar ve bu mevsim içinde
bir ordu harekâtı iyi netice vermez. Kış şiddetini kaybetsin, yollar harekâta
imkân sağlasın düşmanı yok edeceğim. (Altınanıt, s. 126)” Görüldüğü gibi Enver
Paşa’nın ne Ordu Komutanını dinleyecek ne doğal koşulları görecek ne de askerin
olanaksızlıklarını anlayacak durumu vardır. Üstelik Hasan İzzet Paşa, Enver
Paşa’nın Harp Okulundan hocası…
Hasan
İzzet Paşa, harekâtın olmaması konusunda diretince Enver Paşa: “Hocam
olmasaydınız sizi idam ettirirdim. (Aynı yapıt, s. 127)” demiştir.
Enver
Paşa, tüm uyarılara karşın Sarıkamış harekâtını başlatır. Sonuç mu? Felaket
olur. Askerlerimizin çoğu, Allahuekber dağlarında soğuğa yenilir. Her yan donarak
şehit olan Mehmetçik ile dolar.
Sarıkamış
harekâtının 109. Yılında şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Adil
Hacıömeroğlu
SARIKAMIŞ Şehitlerini109. Yılında anarken
YanıtlaSil109 yıl önce, 22 Aralık 1914 tarihinde gerçekleştirilen Sarıkamış Harekâtı Türk tarihinin çok önemli sayfalarından biridir. Sarıkamış Şehitleri, vatan, millet, bayrak ve hürriyet gibi kutsal değerler uğruna vazifeye koşan bir ordunun ölümsüzlük destanıdır.
Ruhları şad olsun Saygıyla anıyoruz… 🤲🏻🇹🇷💐Hocam anlatımlarınızın kitaplaştırılıp okullarda öğrencilere okutulması gerekir.Vatan toprakları uğruna ne canlar gitti.İnsanın yüreği üşüyor , hüzünleniyoruz , bizler evlerimizdde rahat oturuyorsak onlar sayesindedir.Her gün şükredip , çalışmalıyız.Adil hocam yüreğinize , emeğinize sağlık bize doğru ve değerli bilgileri ulaştırıyor paylaşıyorsunuz..Sağ olunuz.🙏🏻👩
Hocam o kadar duygulandım ki ismimi yazmayı unuttum.Fulya Kırımoğlu saygılar
YanıtlaSilÜLKEMİZİN YÜREĞİNDE SİLİNMEYEN BİR ACIDIR YARADIR SARIKAMIŞ.
YanıtlaSilDuygusal şair
İsmail Gökçe
DENİZLİ
İki yıl önce Doğu Ekspresi ile Kars’a gittim. 90.000 vatan evladının şehir olduğu bölgeye kar nedeniyle sakıncalı diyerek getirmediler. Yol kenarına, gelen ziyaretçiler için öyle uyduruk bir Sarıkamış şehitliği anıtı yapmışlar ki gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. 90.000 er, 90.000 baba, 90.000 aile demek. Hepsi aç ve çıplak. İçlerinde saray tayfasından kimse yok, hemen hepsi savaşa ilk sürülen garipler…
YanıtlaSilDedem de Galiçya ve Doğuda savaşmış. Murgul yakınlarında yaralanmış. Vücudunda üç kurşun ile hastaneye götürülmüş. Kolunu keseceklermiş, yalvarmış yakarmış “keseceğinize öldürün beni” demiş. Bu arada kanlı elbiseleri köydeki evine gönderilmiş. Evli ve henüz çocukları yok. Öldü sanılarak ağıtlar yakılmış. Anneannem; kaynına verecekler sözünü duyunca kaçıp baba evine dönmüş. Bir süre sonra dedem dönmüş. Dört çocukları olmuş. Annecim üçüncüsü. Ve canım dedecim vefat edinceye kadar vücudunda çıkarılamayan Rus kurşunu ile yaşadı. Bu vatan uğruna kan ve ve can veren tüm şehitlerimize rahmet diliyorum. Rabbim ülkemizi savaştan, savaşa sokmak isteyen yöneticilerden korusun.
Şükran Balekoğlu Yamak