Evet,
akarsular insana benzer. İnsan gibi yatakları var. Kimi zaman yatakların da uyur
gibidirler. Kimi zaman da sağa sola çarpıp döne döne yatarlar kendi yerlerinde.
Yataklarından akıp gider ve denize ya da bir göle kavuşur. İnsanın da
akarsuların da yatakları en rahat ettikleri yerdir.
Akarsular;
insan gibi doğar, yatağı boyunca büyür, iyice büyüdükten sonra bir denize ve
göle kavuşarak son bulur o anki yaşamı. Aslında bu, bir ölüm sayılabilir.
Akarsuların bir denize kavuşarak sona erer akışları; ancak onlarını sona
erişleri denizleri ya da gölleri ortaya çıkarır. Yani onların ölümleri,
denizlerin doğumu, varoluşu. Evrendeki her yok oluş, bir varoluşu getirir. Bu
doğal döngü, milyonlarca yıldır sürüp gider.
İnsanın
da akarsuyun da yatağı var. İnsan yatağında uykuya dalıp düşler görür. Gerektiğinde
sağa, sola döner. Kimi zaman yan, kimi zaman sırtüstü yatar. Yeri gelir yüzü
koyun dalar uykuya. Uykuda bacağını, kolunu oynatır. Kimi kişi horlar, kimisi
de dişlerini gıcırdatır.
Yatakta
insan özgürlüğü sınır tanımaz hele uykudayken. Toplumsal kurallar, insanın
koyduğu yasalar yatakta işlemez. Uykudayken insan, dilediği gibi yellenip
sayıklayabilir. Kiminin ağzı akar yastığa, kiminin burnu. İnsan uykusunda orasını
burasını kaşır. Bunalıp üstündeki yorganı tekmeleyip atar. Bir uyanır ki buz
kesmiştir. Buz kesen kişi, her yanı tutulmuş olarak kalkar yatağından.
Kimi
zaman yatağını paylaştığı eşine sevgiyle sarılır; kimi zaman ise sırtını döner
ona karışık duygular içinde.
Çok
seyrek de olsa insanların uykularının orta yerine girer karabasan. Ne soluk
alabilir ne de umudu kalır yatağın yumuşaklığında.
Çoğu
kişi, yatağında bir melek gibidir. Uykuya teslim olduğunda düşleriyle melek olup
kanat açar uçsuz bucaksız göklere. Günlük sorunlar, yaşam zorlukları kâğıttan
uçurtmalar gibi yellere kapılıp gider.
En
kötüsü ise ölüm, çoğu kişiyi yatakta yakalar. Böylece yatak, doğumun da ölümün
de yeri olur çoğu kişi için.
Akarsular,
yataklarında özgürce akar. Kimi zaman sağa sola çarpar suları. Yüksekten
düşerken suları çağıl çağıl çağlar. Gücüyle önündeki her şeyi sürükler. Yatağına
girenleri, su yumuşaklığında tekmeleriyle uzaklaştırır. Çevresindeki bitkileri
besler sularıyla. Fırtınalı havalarda çoğalan suları çevresinde el bebek gül
bebek besleyip büyüttüğü bitkileri kökünden söküp götürür bilinmez bir sona. Bu
sırada akışı homurtularla doludur. Yıllarca aktığı yatağındaki çakıl taşlarını
kuma dönüştürür sürekli darbelerle ve sessizce. Yaşamını boyunca gözlemleseniz bir
akarsuyu, bir kumun nasıl oluştuğunu göremezsiniz. Ancak o, sizin bir yaşam
boyunca göremediğiniz bir kum tanesinin oluşumunu binlerce kumu her gün
oluşturarak sürdürür işini, akışını.
Çocukluğum
o zamanlar Of’a bağlı olan Hayrat’ta Baltacı Deresinin çağıltılarını işiterek
geçti. Bu çağıltılar, çocukluğumun büyük düşlerinde yer aldı. Saatlerce derenin
akışını gözlemlediğim zamanlar oldu. En durgun zamanında da en fırtınalı anında
da gözlemledim onu.
Liseye
başladığımda Of’a taşındık. Orada da Solaklı Deresiyle buluştuk. Her iki
derenin akışı da birbirine benzerdi. Doğu Karadeniz dağlarından alırlardı
güçlerini. Dört mevsim kesilmezdi suları. İkisi de güneyden kuzeye akarak
Karadeniz’e kavuşurdu. Baltacı ve Solaklı derelerinin geniş yatakları vardı. Birkaç
yıl yataklarını doğusuna yaslanarak akarlardı. Dereler doğuya geçince batı yakada
yaşayan insanlar, derenin terk ettiği alanları ekip biçerlerdi.
Anlaşılmaz
bir nedenle yataklarının doğusundan akan dereler, bir fırtına sonrası yataklarının
batısından akmaya başlarlardı. Bu, yıllarca böyle sürüp giderdi. Dereler de
insanlar gibi yataklarında sağa sola dönerlerdi demek ki. Nasıl olsa yataklar,
onlarındı istedikleri gibi dönüp durabilirlerdi orada.
İnsan
farklı bir yerde yattığında, dinlenceye gittiğinde, bir yere konuk olduğunda
yatağını yadırgamakta. Siz, derelerin yataklarını değiştirdiğinizde onları
daracık yerlere hapsettiğinizde yerlerini yadırgamadıklarını mı sanıyorsunuz?
Zamanla
birileri gelip derelerin çakılına, kumuna göz dikti. Yatağın ortasına büyük
demir araçlar geldi. Yatak kazılıp taşındı. Giderek yataklar daraltıldığından
ne doğu ne de batı yakaya yaslanabildi yaşamın kaynağı dereler. Açgözlü insan,
derenin yatağını iyice daraltıp duvarlar çekti çevresine. Bu duvarlar, dereleri
yavruları gibi besledikleri bitkilerden kopardı. Koyunlarında besledikleri balıkların
yuvalanma alanları yok edildi hoyratça. Bir de yetmezmiş gibi hidroelektrik
santralleri yapıldı üstlerine. Suların yatakları değiştirildi. Boyunlarına, kollarına,
ayaklarına kelepçeler vuruldu. Böyle yaparak onu zapt edeceğini sandı insanoğlu.
Fırtınalı havalarda dereler öfkelendi, yıkıp geçti duvar denen bentleri. Zararı
insana oldu derelerin öfkesinin. Yitiren ise insan her durumda.
Bırakalım
dereler özgür aksın; insanlar özgür, rahat, erinç içinde uyusun yataklarında.
Derelerin de insanların da yataklarına dokunduğumuzda ne doğa ne insanlık ne de
yaşam kalır.
Adil
Hacıömeroğlu
2
Aralık 2023
Doğa sevgisi kültürdür.Dağlar taşlar dert ortağıdır.Doğa insanoğlunun dermanı oluyor.Sular , dereler, yağan yağmur ‘dan esen rüzgardan ilham alarak kendini buluyor.Dağını , taşını , havasını suyunu düşünen anlayış , yaşamak , her nefesin doğadan bize armağan olduğu bilinciyle ruhumuzu temizlemektir. Su nimettir canlıların hayat kaynağıdır. Hocam haklısınız su insana benzer , akar yolunu bulur. Anaçlığı vardır kaynaklarından akar , akar , taşar gittiği yerleri besler. Ruhu vardır .Suyun her hali başka bir mana içerir.Ferahlık , huzur verir temizliktir.Suyun olmadığı yerde barış yoktur. Su berekettir. Dereler yatağına sığmayan suyu zaptedemez , sel önüne kaptırdığı ne varsa alıp götürür, hırçınlaşır.Suyun kutsallığı, suyun kaynağı veya nehir ,doğurganlığı, gücüyol göstericiliği, canlılığı ,sürekliliği ifade eder.Derelerin özgürce aktığı , hapis edilmediği, insanoğlunun yaşamda nefesinin bol olması dileğiyle… Yüreğini sevgi ile yoğuranlara sularımızın hiç tükenmemesi , ruhlarımızın temizlenmesi dileğiyle…🍃🎋🌱💧💧💦💦Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilUzun sözün kısasız Tek kelimeyle harika
YanıtlaSilNehir Yolları, Türk Boyları
YanıtlaSilYenisey
Orhun
Selenga
Yazıtlıyız,
Taşa Kayıtlıyız
Ak Termal
Anı
Bolçu
İnci
İrtiş
Kök Öng
Tola
Bilge’yiz,
Tonyukuk seferlerindeyiz,
Irmaklarız
Pencap
Penç Âb
Yamuna
İndus
Ganj
Beş Su’yuz
Tac Mahal’ız
Horasan,
Hind kıtalarındayız
Karizlerde
Türkistan vahalarında
Kaşgar, Hotan, Turfan’da
Yer altında akarız
Ordos düzlüklerinde
Sarı Irmak’ta
Anadolu bozkırlarında
Kızıl Irmak’ta
Dirseklerdeyiz
Don
Dinyeper
Dinyester
Bozkırlarındayız
Kara Sevdalılarız
Karadeniz’de kavuşuruz.
Tuna
İdil
Dicle
Fırat
Cennet bahçeleriyiz,
Boyluyuz,
Boylardayız
Sarı
Kızıl
Çağıl çağıl ırmaklarız
Medeniyet eker
Ekin biçeriz
Nil bahçeleri
Mâverâünnehir’leriz.
Seyhun
Ceyhun
Sirderya
Amuderya
Kanlıca deryalarız,
Hep deryalardayız
Meriç
Tunca
Arda boyları
Üç Nehiriz
Kara sevdalarız
Alüvyon değil
Biriktirdiğimiz
Âdemiyet
Üç kitabın manası
Selimiye’de birleşiriz.
Ehli Kitabız.
Akar akar
Çağıl çağıl çağlar
Çağlayan olur
Çakıl çakıl seslenir
Çakır çakır selamlaşır
Türkülerle
Gönüllere taşar
Gözlerde pınarlaşır
Gözyaşı oluruz
Havalanırız…
19 Mayıs 2019, Levendname Şiirler. Levent Ağaoğlu . 2022. ss25